Çanakkale gerek sosyal yaşantısı gerek tarihsel geçmişi açısından birçok alanda birçok insana ilham kaynağı olmaya devam ediyor. İnsanının kendine has samimiyeti, yaşam tarzı bir yana birçok mitolojik hikayelere de ev sahipliği yapıyor. Çanakkale'nin havasını içine çeken, toprağına ayak basan birinin aklının bir köşesinde Çanakkale kalıyor. Çanakkale birçok insana ilham kaynağı olduğu gibi Ülkü Sönmez'in de ilham kaynağı oldu. İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi'nde akademisyen olan Sönmez, Çanakkale'nin taşra bir köyünde büyümesinin onun için bir avantaj olduğunu, fazla konuşkan olmayan yanını sinema ile birleştirerek, anlatmak istediklerini kadraja alarak, seyircilerle buluşturdu. Çanakkale OLAY Gazetesi'ne özel açıklamalarda bulunan Sönmez'in Yüksek Lisans yaptığı süreçten itibaren odak noktası taşra hayatı oldu. Su ana kadar yapmış olduğu belgesel filmlerinde Çanakkale hayatını ele aldığını dile getiren Sönmez; "Şu ana kadar hep Çanakkale üzerine çalıştım çünkü Çanakkaleliyim coğrafyayı biliyorum, buradaki her şey bana çok daha farklı şeyler ifade edebiliyor, birinin söylediği kelime bile. Anlayamadığım bir şeyin ya da tam benimseyemediğim filmini yaparsam çok gerçekçi olmaz ticari bir işe döner prodüksiyon olmuş olur" diye konuştu.
İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi'nde akademisyen olan aynı zamanda 2019 yılından beri kendi belgesel filmlerini çeken Ülkü Sönmez, Çanakkale'nin taşra hayatını ele alan filmlerle seyirci ile buluşuyor. Çalışmalarının hem akademik hem de sektörel anlamda devam ettiğini belirten Sönmez; "2019 dan beri de kendi belgesel filmlerimi çekiyorum O'nun yapımcılığıyla uğraşıyorum. Şu ana kadar 3 tane kısa metraj bir tane uzun metraj filmim oldu. Çalışmalarım hem akademik hem de sektörel anlamda böyle devam ediyor diyebilirim. Çok değişken bir şey ama yüksek lisans zamanından beri çalıştığım konu taşra sineması. İlk belgeselim zaten bu konuyla ilgili olarak 'Sığıda' diye bir belgesel filmdi. Orada taşrada doğmuş iki erkek kardeşin hem toplumsal cinsiyete bakışları hem de gündelik yaşamlarında neler öğrendiklerine ve nasıl yaşadıklarına dair kesitler sunan bir işti. Ondan sonraki filmler de devan etti. İki tane Troya ile ilgi belgesel filmim oldu; bir Günlerden Troya, bir de Troya'dan bir kesit diye. Dolaylı yoldan onlar da taşra filmi sayılabilir aslında çünkü orada yaşayan insanların gözünden Troya efsanesine bakışlarını gösterdim, onların bakışı işin içine giriyor ve bu yine de biraz daha taşrayı yansıtmaya başlıyor" ifadelerini kullandı.
İstanbul'da da birtakım işlerin olabileceğini ama oraya dair aidiyet duygusunun olmadığını dile getiren Sönmez; "Şu ana kadar hep Çanakkale üzerine çalıştım çünkü Çanakkaleliyim; coğrafyayı biliyorum, buradaki her şey bana çok daha farklı şeyler ifade edebiliyor, birinin söylediği kelime bile. Anlayamadığım bir şeyin ya da tam benimseyemediğim filmini yaparsam çok gerçekçi olmaz, ticari bir işe döner, prodüksiyon olmuş olur. Yani İstanbul bazlı bir şey düşünmedim ama olabilir proje gelir aklıma, ortaklık olur, İstanbul çok başka bir yer, her şey var, her şeyi bulabilirim orada ama çok karmaşık geliyor bana, çok kendimi anlatabileceğim bir şey yok İstanbul'da, aidiyet durumu çok yok orada" şeklinde konuştu.
Sönmez, çektiği belgesel filmleri arasında Biber Meselesi'nin kendisi için ayrı bir yere sahip olduğunu ifade ederek; "Benim için en özel filmim, Son film diyebilirim; Biber Meselesi. 2020'nin sonlarında başladığım bir iş. İşim uzun sürdü biraz zamana yaydım; ilk tohumun ekilmesinden sonuna kadar. Film zaten hikayeler üzerinden ilerliyor. Ama yarım kalmış film, dayımın kansere yakalanması ve vefat etmesinden sonra çekimler tam anlamıyla bitmiş olmadı o filmde, hatta ondan sonra uzun bir süre ben filmi de çıkarmadım arşivde kaldı. Çıkartıp çıkarmama konusunda da kararsız kaldım, en son onun anısına çıkartmış oldum. Evet hikaye anlamında bire bir anlattım ama keşke devam etseydi, teknik anlamda içime sinen bir film olmadı, prodüksiyon kısmında illa ki sıkıntılar çıkabiliyor, bunların hepsini minimal tutmam lazım" diye konuştu.
Bir yapımcı ile çalışma fikrine sıcak bakamadığını, teknik açıdan ne kadar düşük bir çalışma ortamında olsa bile kendini özgür hissettiğini vurgulayan Sönmez; "Hiç destek aramadım bugüne kadar, hiçbir fona ya da ortak yapımcıya gitmedim, bundan sonra da düşündüğüm bir şey değil büyük bir özgürlük sağlıyor, işin içine yapımcı girdiğinde her şeye karışabilir. Teknik olarak daha düşük ama çok özgür bir alandayım, resmen oyuncağımmış gibi oluyor. Sinema, hep kolektif bir sanattır, inancı var ama ben çok kolektif çalışmış bir değişim, şu ana kadar ben öyle alıştığım için bir anda öyle bir çalışmada yer alamıyorum. Dert meselesi gibi biraz, bir şey üretmek için bu illa kötü anlamda bir derdim var diye değil. Bir dert olması gerekiyor, benim dert noktam şu; taşra kendi içimde çözmem gerekenler var taşra ile ilgili böyle olunca da filmin konusu taşra oluyor. İlk filmimi çektiğimde filmi toparladım, bir kaç ay sonra çok iyi mi değil mi kestiremiyordum ama olduğuna inanarak festival araştırmaya başladım Mojo Film Festivali var, İtalya da düzenlenen ve ilk ödül aldığım yer. Orada en iyi belgesel kategorisine aday oldum. Finalist oldu ve gala gecesinde en iyi film ödülünü kazanmış oldum ben, uzaktan takip edebildim gitme şansım olmadı. Şu ana kadar on beşten fazla ödül kazanmış oldum, dünya çağında katılabildiğim bütün festivallere katıldım. İstediğim gibi özgürce filmi çekip bana uygun festivallere katılıyorum" ifadelerini kullandı.
Derdini sözcüklerle, yazılarla ifade edebilen biri olmadığını bu sebeple sinemanın onun için derdini anlatmakta bir araç olduğunu belirten Sönmez; "Akademik hayatın kısıtladığı noktalar oluyor, bir taraf hayal gücü odaklı gidiyor ama akademisyen taraf işin her zaman alt metnini düşündüğü için burada bunu anlattığımda ne olacak diye sürekli beni frenliyor, bir yerde iyi bir şey ama sürekli kendi içimde çatışma yaratıyor. Bazen saçma şeyler hayal etmek istiyorum ya da çekmek istiyorum ama akademisyen kimliğim sürekli neden sonuç ilişkisi arıyor. Kendimle çeliştirmeye başlayabilir. 2019'dan beri aslında süreç olarak devam etti, evet yönetmen olmak istiyordum da dert edinme meselesi, yeni bir derdim oluştuğunda o projeye başlayacağım. Yolda evrilmeye başlıyor süreç. Çünkü çok fazla konuşarak ifade edebilen biri değilim kendimi, çok fazla konuşarak yada yazıya dökerek kendimi ifade edemiyorum" şeklinde konuştu.
Yönetmenliğe gönül vermiş olan gençlere birtakım tavsiyelerde bulunan Sönmez; "Hiçbir zaman tam anlamıyla başardım diye düşünmedim, hep eksik görüyorum, bir sonrakinde o eksiği telafi etmeye çalışıyorum. Seyirci aslında ifade edilmesi gereken birçok şeyi anlıyor, festival seyircisinin avantajı bu. İşin sinema televizyon kısmından bahsedeyim, birden fazla yol var, çıkabilecek sonuçları kestiremiyoruz. Tek salt bir hedeften bakmamaları lazım, yönetmenliğe meslek olarak bakmasınlar. Yönetmenlik denilen şey başlı başıma bir meslek değil, yöneticiliktir, kurgucu olabilir, kamera kullanabilir, ışıktan anlıyor olabilir, bunlardan en az birinde profesyonelleşmek lazım, yoğrulup pişmeleri gerekiyor. Bütün ihtimalleri düşünerek hareket etmek gerekiyor. Filmlerde her zaman şu var; film hep yönetmenle anılır, arkada koskoca bir ekip olabilir ama yönetmenle anılır. Birilerinin hoşuna gitmeyen bir şey olabilir bu filmde ve bundan yönetmen sorumlu oluyor. İyi bir şey varsa da yönetmene geliyor, kötü bir şey varsa kat kat daha fazla yönetmene geliyor" ifadelerini kullandı.
Çanakkale'nin oldukça güzel bir şehir olduğunu ama öte yandan bu güzelliği doğru bir şekilde göremedikten sonra aslında hiçbir anlamı kalmadığını vurgulayan Sönmez; "Çanakkale güzel bir şehir kültürel ve tarihi açıdan başka bir yerde ama bu benimle ilgili bir durum, ben ne kadar deneyimlediysem burası benim için var olmuş oluyor. Yoksa konu açısından çok geniş bir yer olsa da ben onları göremiyorsam yada yansıtmaya cesaret edemiyorsam, dümdüz coğrafi bir konumdan ötesi olamaz. Çanakkale'yi değerlendiremiyoruz çünkü biraz daha bakış açısıyla ilgili maalesef biraz sığ bakıyoruz olaylara, hep ilk akla gelenler hakkında bir şey yapmaya çalışıyoruz, belki çok fazla emek var, çok paralar harcanıyor ama işte o sığ bakışı devam ettiriyorlar ve bir yere gelmiyor o yüzden" dedi.