havadurum

Çanakkale, değerlerine sahip çıkanları kalbinde yaşatır.

Dikkat ediyor musunuz bilmiyorum; bugünlerde yine bildik organizasyon düğmeye bastı.
Hani şu müstear isimle çeşitli mecralarda yazıp kendisini ele veren, göreve geldiği günden beri kentin yaşamına aldığı görevler ile müdahale eden, ve onun yanaşma sözde bilim adamları yeni bir talimat almışçasına; Çanakkale’de altın madenciliği üretimine, termik santrallere karşı çıkan,tüm yaşamasal değerlerimizi savunan kesimlere ve özellik ile bu mücadelenin öncülerine karşı bir karalama ve iftira kampanyası başlattılar.
Söylediklerinin hiçbir kıymeti harbiyesi olmayıp, tamamıyla dezenformasyon amacıyla yapılan umutsuz çabalardır yaptıkları.
Zaten bu güruhun varlık sebebi de budur.

587
Bu güruhtan biri çıkmış, çevre mücadelesine emek veren duyarlı bir vatandaşımızı,
kullanılan kimyasal tarım ilaçları ve onların atıklarını görmezlikten gelmek ile suçlamakta.
Halbuki suçladığı kişi, bu konuya ilişkin kamuoyunu bilgilendirmek için önemli çalışmalar yapmış, paneller, söyleşiler, basın açıklamaları ile bu konuya dikkat çekmiş ,çözümü noktasında alternatifler üretmek için çaba göstermiş bir kişidir.
Daha dün termik santral yatırımcılarının hedef haline getirdiği, evinin önünde bir grup kalabalık tarafından tehdit edilen Çanakkale’nin çevresel değerlerine sahip çıkan bu duyarlı ve sorumlu vatandaş için şimdi de yalanlar ile sürdürülen bir dezenformasyon kampanyası var.
Tüm bu çabalar nafile çabalardır , çünkü; yaşam savunucularının değerlerine sahip çıkma, geleceklerini yok ettirmeme adına verdikleri onurlu mücadele bir insanlık mücadelesidir.
Bir avuç kapitalistin çıkarı adına; doğayı, dağları, sularımızı, toprağımızı yok ettirmeyeceğiz.
Bu mücadeleye destek veren, öncülük yapan, yol gösteren herkesin Çanakkalelilerin kalplerinde ayrı bir değeri vardır, yalan ve asılsız iddialar ile karalanamayacak kadar değerlidir.
Altıncıların, termikçilerin beşinci kol görevini yapan sözde bilim insanlarına bir kez daha hatırlatılır.
Beşinci kol faaliyetlerine soyunan herkes şunu unutmasın; Çanakkale’nin değerlerini yok ettirmeyeceğiz, doğamıza suyumuza toprağımıza sahip çıkacağız.
 
Antikapitalist forum üzerine.
Hafta sonu DSİP(Devrimci Sosyalist İşçi Partisi) tarafından düzenlenen foruma katıldım.
Forumun birinci oturumunda değerlendirilen “Çözüm İçin Evet” konulu söyleşide DSİP üyesi Tolga Tüzün’ün iki noktada yapmış olduğu analiz beni hayrete düşürdü.
Bir yandan barış dilinden bahsederek tekçi anlayışlara karşı olma gibi temel bir değerden bahsederken; partisinin yasakları delerek 2009 yılında Taksim meydanına “Öcalan’a özgürlük” sloganı ile çıkan ‘tek’ parti olduğunu belirterek vermek istediği mesaj neydi ?
Yine arkasından Türk Sosyalistlerinin bugüne kadar mücadele ile hiçbir kazanım sağlayamadıklarını belirtmek bunca mücadele deneyimine ve yitirilen binlerce devrimcinin anısına bir saygısızlık değil miydi ?
Bu soruların cevabını düşündüğümde şöyle bir riskli kavrayış gelişebileceğini düşündüm:
Barış süreci, hiç kimse tarafından bir siyasal nemalanma aracı haline dönüştürülmemeli.
Bugün özellik ile AKP tarafından bu sürecin kendi siyasal gelecekleri açısından nemalanma aracı olarak kullanılması riski ortada iken, sosyalist olduğunu iddia edenlerin daha dikkatli davranması gelinen süreci kendilerine pay çıkarma ya da Kürt halkının vermiş olduğu mücadelenin kazanımlarından kendi hesaplarına çıkarımda bulunma gibi bir mantıktan yaklaşım gibi faydacı bir tarzın dışına çıkmalıdırlar.
Aynı şekilde, Kürt halkının mücadelesine övgü adına devrimci mücadelenin kazanımlarını yok saymak bir anlamda inkârcılık ile başlayan ve gelişimin merkezine kendisini koyan grupçu bir yaklaşım olarak zarar verici bir tarzdır.
Herkesin barış diline uygun olarak daha dikkatli olması gerekir, özellik ile sosyalistler daha dikkatli olmak zorundadırlar.
Sosyalistlerin bu konudaki yaklaşımı kendi gerçeklerine uygun olarak eşitlik, özgürlük ve demokrasi kriterlerine uygun olacağı için bu sürecin sorumluluğu onlar için daha ağırdır.
Paylaş