"Çanakkale Boğazı 'Farkıma var ölüyorum' dedi"

758

Ziraat Mühendisleri Çanakkale Şubesi tarafından müsilaj sorununa dair hazırlanan raporla ilgili gazetemiz Çanakkale OLAY`a açıklama yapıldı. 2015 Yılında; Türkiye Barolar Birliği`nin öncüllüğünde TMMOB`un katılımıyla `Ergene Derin Deniz Deşarjı Projesi ve Marmara Denizi başlıklı Ortak İnceleme Raporu`nda `Ergene`nin 8 adet OSB`nin atıklarını, kirli sularının Marmara Denizi`ne gönderdiği, ÇOMÜ, Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Sungur`un doktora tezinde: Ergene nehri nedeniyle; toprakta kadmiyum ve nikel miktarının tarım için izin verilebilir limitlerin üzerinde olduğunun bildirildiği belirtildi. Yine, Ergene Nehri`nin kirlilikten kurtarılması için hayata geçirilen "Derin Deniz Deşarj Projesi" kapsamında 9 OSB`nin içinde yer aldığı arıtılmış suların ilk kez denize 2020 yılında deşarj edilmeye başlandığı fakat 2021 Mayıs ayının hemen başında müsilaj haberlerinin gazetelerde yer almaya başladığı ifade edildi. TMMOB`un da içerisinde yer aldığı 2015 yılındaki raporda `Felaket Geliyor` denildiği, Marmara`nın 127 tür balığının su ürünleri üretimindeki katkısının da %22 den %6`lara düşmüş durumda olduğu belirtildi. Yapılan inceleme ve uyarılara rağmen hiçbir önlem alınmayarak felaketin yaratıldığı ifade edilen açıklamada; "Farkıma var ölüyorum" diyen Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı, inadına yaşamak istemektedir..." denildi. 

"Günümüzde yaşanan kirlilik sorunu çığlıklarla gelen bir problemdir"
Ziraat Mühendisleri Çanakkale Şubesi tarafında hazırlana raporla ilgili açıklamada, "Su ürünleri meslek kolu, Serbest Ziraat Mühendisliği Hizmet Alanları arasında yer almaktadır. Meslek İçi Eğitim, Uzmanlık ve Belgelendirme Yönetmeliği`nin 6. maddesi uyarınca ZMO`nun imzaya yetkili ve sorumlu olduğu uzmanlık alanları arasında su ürünleri de yer almaktadır. ZMO Çanakkale Şubesi de Çanakkale`de meydana gelen müsilaj probleminin altında yatan nedenleri araştırmakla ve ifade etmekte sorumludur. Çanakkale, Ege ve Marmara Denizi`nde toplam 671km deniz kıyısı olan Ege Denizi ile Marmara Denizi`ni birbirine bağlamayan Çanakkale Boğazı`na sahip bir ilimizdir. Çanakkale kıyıları tarihte Assos, Truva, Parion gibi önemli ticaret limanlarına ev sahipliği yaparken bugün ise deniz salyası haberleriyle gündeme gelmektedir. Ne yazık ki günümüzde yaşanan kirlilik sorunu bir anda kapımızda bulduğumuz bir sorun değil çığlıklarla gelen bir problemdir" denildi. 

"Ergene`nin 8 adet OSB`nin atıklarını, kirli sularını Marmara Denizi`ne göndermeye hazırlanıyorlar..."
2015 Yılında; Türkiye Barolar Birliği`nin öncüllüğünde TMMOB`un katılımıyla Ergene Derin Deniz Deşarjı Projesi ve Marmara Denizi başlıklı Ortak İnceleme Raporu yayınlandığı belirtilerek; "Bu raporun bir paragrafında şu ifadeler yer alıyor. `Ergene`nin 8 adet OSB`nin atıklarını, kirli sularını Marmara Denizi`ne göndermeye hazırlanıyorlar. Amaç? gerçek arıtma değil de kirli suyu sadece süzgeçten geçirip katı maddeleri tutmak ise bu zaten can çekişen Marmara`ya son ölümcül darbe olacaktır...` Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ali Sungur`un doktora tezinde: Ergene nehri nedeniyle; toprakta kadmiyum ve nikel miktarının tarım için izin verilebilir limitlerin üzerinde olduğu bildirilmiştir. Pek çok çalışmada kadmiyum, kobalt, krom, nikel, bakır ve demir gibi pek çok ağır metal miktarının Ergene Nehri`nde çok yüksek olduğu bulunmuştur. Mihri Hallı`nın 2013 yılında yayımlanan yüksek lisans tezinde günlük 165.400 m3 tekstil, 7.300 m3 deri atığının Ergene Nehri`ne deşarj edildiği bildirilmiştir. Havzanın sutaşıma potansiyelinden fazla sanayiye izin verilmesi nedeniyle nehirdeki kirlilik çok üst seviyelere çıkarmıştır" denildi.

"9 OSB`nin arıtılmış suları ilk kez denize deşarj edilmeye başlandı, Mayıs ayında müsilaj görüldü"
Deşarj işlemlerinin başlaması ile müsliajın görülmeye başladığı ifade edilen açıklamada; "çorlu Deresi ve Ergene Nehri su kalitesi fiziksel ve kimyasal kirlilik parametreleri açısından çok kirli su, IV. sınıf su kalitesinde olduğu bilinmektedir. Kirlilik ortaya çıktıktan sonra bertaraf yöntemlerini tartışmak yerine akılcı olan kirliliğin kaynağında oluşmasının engellenmesidir. Bu doğrultuda Ergene Havzasında sanayiden kaynaklı mevcut kirliliğin önlenmesi ve kontrol altına alınmasının yanı sıra ek kirletici kaynakların engellenmesi de gerekmektedir. Ancak; Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank`ın Ergene Nehri`ni kurtarma açılışında yaptığı konuşmada, Ergene Havzası ve bölgedeki sanayi kuruluşlarını 12 Islah OSB çatısı altında topladıklarını, "Buradaki sanayi kuruluşlarının atık sularını arıttıktan sonra derin deşarj tünelleriyle Marmara Denizi`nin 4-5 kilometre dibine pompalanacağı" 31 Kasım 2019 tarihli Hürriyet Gazetesi haberi ile dile getirilmiştir. Anadolu Ajans`ın 14 Kasım 2020 haberinde Ergene Nehri`nin kirlilikten kurtarılması için hayata geçirilen "Derin Deniz Deşarj Projesi" kapsamında 9 OSB`nin içinde yer aldığı arıtılmış sular ilk kez denize deşarj edilmeye başlandı. Nitekim mayıs ayının hemen başında müsilaj haberleri gazetelerde yer almaya başlamıştır. Independent Türkçe 12 Haziran 2021 Haberi`nde "Ergene`nin, sanayi atıkları Ege için büyük bir tehdit. Tesisleri biyolojik arıtma olarak kuruldu ancak sanayi atıkları da bu arıtmalara verildi. Böyle olunca biyolojik arıtmayı sağlayan bakteriler öldü. Dolayısıyla çökeltme havuzlarındaki suyun kimyasal oksijen ihtiyacı 200`ün altında olması gerekirken 400`lere çıktı. Ergene foseptik, Marmara Denizi de foseptik. İki foseptik birleşirse Marmara Denizi tam bir lağım haline gelir" ifadeleri kullanılmıştır". Ergene Nehri, uluslararası su niteliğinde olan Meriç Nehri`nin en önemli kolu durumundadır. Meriç Uluslararası Anlaşmalara göre değerlendirilirken Marmara Denizi`nin başka bir ülkeye kıyısı olmadığı için kirletmeyi kendimizde hak görmekteyiz. Ancak "Akdeniz`in Kirlenmeye Karşı Korunmasına Ait Sözleşme" (1976 - Barcelona) ve "Karadeniz`in Kirlenmeye Karşı Korunması Sözleşmesi" (1992-Bükreş)`dir. Kirliliğin diğer denizlere ulaşması sonucunda önemli tazminatlar ödemeye mahkum edilebileceğiz. Nitekim Bozcaada ve Gökçeada kıyılarında yoğun müsilaj tabakası görünmeye başlanmıştır" ifadeleri kullanıldı. 

"Su ürünlerinin üretim katkısı %22 den %6`lara düştü"
Raporlarda yer alan ifadelere devam edilen açıklamada; "Yukarıda bahsettiğimiz TMMOB`un da içerisinde yer aldı. 2015 yılındaki raporda `Felaket Geliyor` denilmiş ve şu ifadelere yer verilmiştir; `Marmara yarı kapalı, büyük ölçüde kirlenmiş, sınırlı düzeyde su alışverişi olan, sorunlu bir iç denizdir. Uğradığı aşırı kirlenme karşısında kendi oksijen gücü yetersiz kalmaktadır. Marmara Denizi`ne deşarj edilen günlük atık miktarı 2,5 milyon tondur. Marmara Denizini çöp havuzu sayarak bırakılan bu kadar büyük miktarda atığın içerdiği organik maddeler, oksijeni hızla tüketmiştir. Bu gerçeğe karşın İstanbul`un ve kıyıdaki diğer yerleşimlerin evsel atıklarının derin deşarj ve alt akıntı safsatası ile Marmara`ya bırakılması çöküşü hızlandırmıştır. Alt akıntı, bırakın Karadeniz`e ulaşmayı daha Fenerlere varmadan üst akıntı ile karışmaktadır, ulaşabilen ise sadece 1/10`luk bir kısımdır (Artüz ve ark. 2007). Suyun güneş ışığını geçirgenliği azaldı ve deniz dibi bitkilerinin fotosentez yeteneğinde değişmeler oldu, çözünmüş oksijen büyük oranda azaldı. 1983 yılından bu yana 25 metreden daha derin suları pek çok deniz canlısı için yaşanamayacak duruma gelmiştir. Marmara Denizi artık kendini yenileyememektedir. Uğradığı aşırı kirlenme karşısında kendi oksijen gücü yetersiz kalmaktadır. Yaşanılan toplu balık ölümleri, balıkların boğularak ölmesi bütün bu birikimler sonucu gerçekleşmiştir. Marmara`dan üretimi yapılan tüm çift kabukluların Avrupa Birliği ülkeleri tarafından ithali yıllardır yasaktır. Marmara`nın 127 tür balığı; sadece Mezgit, Kolyos, Lüfer ve İstavrit`e inmiştir. Ülkemizin su ürünleri üretimindeki katkısı da %22 den %6`lara düşmüş durumdadır (Artüz ve ark. 2009) (SAYFA 13)" denildi. 

"Müsilaj nedeniyle boğularak ölen her deniz canlısının sesi, kulaklarımızda çınlamalıdır" denildi.
(Eren Aşnaz)

 

Paylaş