Çanakkale ve Balıkesir illerini kapsayan 1/100 binlik Çevre Düzeni Planı, TMMOB Şehir Plancıları Odası Bursa Şubesi, TMMOB Mimarlar Odası Balıkesir ve Çanakkale Şubesi, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası ve TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası tarafından davalık oldu. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nın muhatap alınarak açılan davada 1/100 binlik Çevre Düzeni Planının yürütmesinin durdurulmasına ve takiben iptaline karar verilmesi istendi. Plan ile ilgili görüş ve düşüncelerini bir rapor halinde hazırlayan odalar, “Balıkesir Çanakkale Planlama Bölgesi için onaylanan çevre düzeni planı planının ardından bölgede yapılan toplantılarda; planın hazırlama sürecinde katılımcı bir sürecin işletilmediği, plan kararlarının bölgede yaşayan kurum ve kuruluşlar ile ilgili meslek gruplarınca tartışılmadan onaylandığı tespit edilmiştir. Bu denli önemli bir planın, bölgede yaşayanlarca tartışılmaması, bu sürecin onay sonra askı itirazlarına bırakılması kabul edilemez bir tutumdur. Yıllardır tüm planlama süreçleri için katılımcı yöntemlerin öne çıkarıldığı bir süreçte, yüzbinlerce insanı etkileyecek bir planın Bakanlıkça onaylanarak askıya çıkarılması, merkeziyetçi bir anlayışı göstermekle birlikte, bölge için önemli sorunları da beraberinde getirecektir. Dolayısıyla onaylanan plan Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliği ve katılıma dair planlama ilkelerine aykırılık teşkil etmektedir” ifadelerine yer verdiler.
“Üst ölçek planların hazırlanması aşamasında alana ilişkin verilerin toplanmasındaki en önemli husus kurum görüşlerinin sağlıklı bir şekilde alınmasıdır” denilen dava dilekçesinde; “Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinde de Çevre Düzeni Planları yapımında bu konuya dikkat çekilmiş ve hangi konularda kurum görüşlerinin alınması gerektiği ayrıntılı bir şekilde verilmiştir. Fakat bölgede yapılan toplantılarda, plan hazırlama sürecinde kurum görüşlerinin sağlıklı bir şekilde alınmadığı belirlenmiştir. Plan açıklama raporunda da kurum görüşlerine ilişkin herhangi bir açıklama bulunmamaktadır. Tüm mekansal kararların belirlendiği bir plan için kurum görüşlerinin eksiksiz ve sağlıklı bir şekilde alınmamış olması, tüm bölge için çok ciddi riskleri de beraberinde getirecektir. Bu duruma örnek olarak; DSİ Genel Müdürlüğü’nden alınan baraj ve göletlere ait sulama alanları (güncel değil) plan üzerine işaretlendiği, mülga Toprak-Su, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü ve İl Özel İdaresi tarafından inşa edilen gölet, yer üstü ve yer altı suyu sulama tesisleri tarafından sulanan tarım alanları plan üzerinde gösterilmediği verilebilir. Gökçeada ilçesinde bulunan Şahinkaya göleti sulama alanının büyük bir bölümü turizm bölgesi olarak işaretlenmiştir. Kamu yatırımı ile sulanan tarım arazilerinin tarımsal amaç dışında kullanımının yolu açılmıştır. Bu açıdan plan, Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğine açıkça aykırılık teşkil etmektedir” dendi.
“Çevre Düzeni Planları hazırlanırken alınan tüm mekansal ve sektörel kararların temelini, hedef yılı için belirlenen nüfus projeksiyonları belirler” denilen açıklamada “Çünkü bölgenin nüfus gelişimi, konut alanlarından çalışma alanlarına kadar tüm kararları doğrudan etkileyen en önemli kabullerdir. Balıkesir-Çanakkale Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında planlama bölgesinin nüfusu 25 yıllık bir projeksiyon içinde yaklaşık 3 kat attırılmıştır. Bu artışın büyük bölümü de kentsel nüfusta gerçekleşmiştir. Yani onaylanan plan, Balıkesir ve Çanakkale illeri için kırsal yapının büyük ölçüde terk edilerek kentsel bir gelişmeyi öngörmektedir. Önemli tarım ve orman alanlarının bulunduğu bir bölgede, kırsal yapıdan uzaklaşan bu plan kararı önemli soru işaretleri barındırmaktadır” tedirginliğine yer veriliyor.
“Tüm tarım alanları yapılaşmaya açılıyor”
Edremit`ten Bandırma`ya, Bozcaada`dan Gökçeada`ya ve Gelibolu`dan Evreşe`ye kadar tüm tarım alanlarının tehdit edildiğinin de vurgulandığı dava dilekçesinde; “Balıkesir-Çanakkale Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında Gelişme alanlarının dağılımına bakıldığında; Balıkesir ve Çanakkale kent merkezlerinde büyük alanlar gelişme alanları olarak belirlenmekle birlikte; merkez yerleşmeler dışındaki gelişme alanlarının büyük oranda kıyı bölgelerinde olduğu görülmektedir. Kıyı bölgelerinde en çok dikkat çeken alanlar, Bozcaada ve Gökçeada’nın güneyi ile birlikte Çanakkale Boğazının kuzey bölgeleri ile Edremit Körfezinde belirlenen gelişme alanlarıdır. Özellikle Küçükkuyu-Güre-Zeytinli-Edremit hattı ve Ayvalık-Gömeç-Burhaniye hattında yoğun olarak bulunan zeytinlik alanları ve tarım alanlarının bu şekilde konut alanlarına açılması, nüfusunda kırsal yapıdan kentsel yapıya dönüşeceği öngörüsü ile birlikte düşünüldüğünde; planın kurgusunun tarım alanlarından ve tarımsal üretimden vazgeçilerek inşaat sermayesine dayalı bir gelişmeyi öngördüğü söylenebilir. Ayrıca Gökçeada’nın güneyi, Çanakkale’nin batı kıyıları ve Saros Körfezi turizm alanları ve karma kullanım alanlarına (konut ve turizm) açılmıştır. Özelikle Gökçeada, henüz yapılaşmanın bulunmadığı güney kıyılarındaki çok büyük turizm alanları ile dikkat çekmektedir. Gelibolu ilçesi Evreşe Belediyesi sınırları içinde bulunan ve Saros Körfezi kenarında yer alan, Gökçeada ve Bozcaada’da Mutlak Tarım Arazileri herhangi bir hukuki dayanak, kamu yararı kararı olmamasına karşın, planda turizm bölgesi olarak gösterilmiştir. Gelişme alanları ile birlikte düşünüldüğünde, tüm kıyıların oldukça yoğun bir yapılaşma sürecine gireceği açıkça görülmektedir. Bu durum başta Kıyı Kanunu olmak üzere 5403 sayılı Tarım Alanlarının Korunmasına İlişkin Kanun hükümlerine de açıkça aykırılık teşkil etmektedir” deniyor.
Doğal alanlar ve sit alanları tahrip ediliyor!
Balıkesir-Çanakkale Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planında Doğal açıdan hassas alanlar (Kaz Dağları), tarım alanları, orman alanları ve sit alanlarının tahrip edileceğine dair endişeler oldukça kuvvetli. “Bu alanların oldukça yoğun olduğu bölge için çok önemli sanayi, enerji ve maden alanları kararları verilmiştir” denilen açıklamada, tarım alanlarının da sanayi alanı olacağı ifade edilerek; “Bu yaklaşım, plan açıklama raporunda da açıkça belirtilmiştir. Plan açıklama raporunun ilgili bölümünde; planlama bölgesi içinde turizm ile birlikte maden, enerji ve sanayi sektörlerinin dikkate değer, geliştirilmesi hassasiyet arz eden sektörler olduğu belirtilmiştir. Bu kararlar ile birlikte büyük kısmı tarım alanları, orman alanları ve sit alanlarından oluşan planlama bölgesinde, bu alanlar ile bu alanların korunmasına ilişkin tüm kanun ve yönetmeliklere aykırı bir gelişim öngörülmektedir. Plan genelinde sanayi alanları belirlenmiş olmasının yanında; Bandırma ilçesi sınırlarında önerilen sanayi alanı özel olarak dikkat çekmektedir. Bandırma ilçesinin batısında, çevre yolu ile kıyı kesimi arasında yaklaşık 4800 hektarlık bir sanayi alanı önerilmiş olup, bu büyüklükte bir sanayi alanı ülke genelinde eşine az rastlanır bir durumdur. Bu büyüklükte bir sanayi alanı, sadece Bandırma ilçesini değil, tüm bölgeyi birçok açıdan değiştirebilecek niteliktedir. Başta bölgenin doğal alanları üzerinde yaratacağı olumsuz etkiler olmak üzere, nüfus baskısı ve ulaşım bağlantıları ile birlikte tüm bölgenin çehresini değiştirecektir. Diğer yandan önerilen sanayi alanı, halihazırda tarımsal üretimin ve sulamanın yapıldığı bir bölgede olup; planın tarımsal üretimi tamamen gözden çıkardığının da en önemli göstergelerinden biridir. Planda önerilen sanayi alanları kıyı ve tarım alanlarına zarar verebilecek konumdadır. Öneri sanayi alanlarının hangi sektörlerde nasıl bir ihtiyacın sonucu olduğu Plan Açıklama Raporunda yer almamıştır. Herhangi bir analitik çalışma yapılmadan, mevcut sanayi alanlarının ihtiyacı ne kadar karşıladığı ortaya konulmadan, hiçbir bilimsel dayanağı olmaksızın yeni sanayi alanlarının önerilmesi Balıkesir-Çanakkale Planlama Bölgesi 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı’nın yeterli bilimsel ve teknik çalışmaya dayanmadığının açık bir göstergesidir. Dolayısıyla, tarım alanlarının yok edilmesi ve sanayinin çevre ve kıyılarımız üzerindeki kirletici etkilerinin olumsuz sonuçları kaçınılmaz olarak yaşanacaktır” uyarısında bulunuldu.
Termik santrallerin önü açıldı
“Bandırma ilçesine önerilen sanayi ile birlikte, Çanakkale il sınırlarının kuzey kıyıları da enerji üretim tesisleri için ayrılmıştır” denilen açıklamada “Plan üzerinde herhangi bir alan ayrılmamış olup; söz konusu alanın üstelik ithal kömüre dayalı termik santrallerin yapılabileceği bir alan olması plan hükmü ile sağlanmıştır. Mevcut durumda 2 adet termik santralin bulunduğu alanda, onlarca santral daha yapılmasının önünü açan bu karar; Kaz Dağları başta olmak üzere tüm bölgeyi olumsuz etkileyecek, tarım alanlarından yerleşme alanlarına kadar çok büyük çevre sorunlarına yol açacaktır. Bu kıyı şeridinin genişliği, ne kadar alanı kaplayacağı, üzerine kurulacak enerji santralinin gücü ve üst sınırı belirtilmemiştir. Plan açıklama raporunda bir yandan mevcut Biga-Çan termik santrallerinin çevre zararından (hava kirliliğinden) söz edilirken, diğer yandan Türkiye’nin en büyük kirli enerji bölgesine planda yer vermek planın kendi planlama ilkeleri ile çelişmektedir. Termik Santraller ve enerji bölgesi olarak tanımlanan alan, termik santrallerin çevreye, tarım alanlarına, orman alanlarına, toprak ve su kaynaklarına, yaşam alanlarına ve insan sağlığına olan zararları ve kümülatif etkileri de dikkate alındığında vereceği zarar daha net anlaşılacaktır. Diğer yandan, plan genelinde kömüre dayalı termik santrallerin bakanlıkça değerlendirileceği belirtilerek, aslında tüm alanda termik santrallerin yapılabileceği de karar altına alınmıştır. Bu durum planın kendi içinde çeliştiğini göstermekle birlikte, gelecek kararlarını oluşturan planların bu kadar hassas bir konuda böyle esnek kararlar vermesi, planlama ilkeleri, koruma ve kullanma dengesi ile de çelişmektedir. Tüm dünyanın termik santrallerin zararları üzerine hemfikir olduğu ve bu türlü bir üretimden vazgeçmek için çeşitli projeler geliştirdiği bir dönemde, hem de bu denli doğal alanların yoğun olduğu bir bölgede alınan bu karar, sadece Çanakkale Balıkesir değil, tüm Marmara Bölgesini etkileyecek bir karardır. Tek başına bu karar bile onaylanan bu planın bölgeye vereceği zarar sebebiyle iptal edilmesinin gerektirmektedir” ifadeleri kullanıldı. Ayrıca “Planın maden alanlarına ilişkin hükümleri oldukça esnek olarak kurgulanmıştır. Hiçbir doğal alan maden açısından sakıncalı ilan edilmeyerek, maden sanayi için yalnızca kurum görüşünü yeterli kılarak tüm planlama alanı madencilik için bir potansiyel olarak belirlenmiştir. Özellikle tarihi ve doğal sit alanı olan Kaz Dağları gibi doğal alanlarımız maden arama uğruna talan risk altında olacaktır. Diğer yandan maden sanayilerinin de gerekli görülen hallerde –ki bu ifade oldukça belirsiz ve ucu açık bir ifadedir, bununla ilgili yasal bir düzenleme bulunmamaktadır- maden işlete izni alan sahalarda yapılabileceği de plan ile sağlanmıştır. Bu karar gerek planlama ilkeleri gerekse Mekansal Plan Yapım yönetmeliğine açıkça aykırılık teşkil etmektedir. Sanayi alanları farklı bir tanım olup plan içinde ayrıca değerlendirilmelidir. Maden işletme izni alınan alanlarda maden sanayinin de kurulmasını serbest bırakmak, tüm doğal alanların –maden alanları genellikle orman alanlarında yer almaktadır- sanayi baskısı altında olmasının önünü açacaktır” denildi.
“Doğal alanlar köprüye kurban edilecek”
Boğaz Köprüsü ile ilgili olarak ise; “Çevre Düzeni Planına bakıldığında ulaşım açısından en önemli kararın Çanakkale boğaz geçiş köprüsü olduğunu söylemek mümkündür. Uzun yıllardır dönem dönem çeşitli kesimlerce dile getirilen boğaz köprüsü, bu plan ile ilk defa yasal statüye kavuşmuştur. Köprü bağlantısı, yapımı devam etmekte olan İstanbul-İzmir otoyoluna bağlanmakta, kuzeyden de İstanbul’a ulaşıp Marmara Denizinin çevresi bir otoyol ile çevrilmiş olacaktır. Diğer yandan bu büyüklükte bir yol ile birlikte, tüm yol güzergahı ve bağlantı yolları üzerinde ciddi bir yapılaşma baskısı meydana gelecek olup, örneğini İstanbul 2. Boğaz köprüsünde gördüğümüz gibi, gelecekte telafisi imkansız sonuçlar doğuracaktır. Söz konusu köprü geçişi, güneydoğu istikametinde Kazdağları yamaçlarından geçerek Balıkesir İl merkezinin batısında İzmir-İstanbul otoyoluna bağlanmaktadır. Ülkemizde otoyolların güzergahlarında yarattıkları yapılaşma baskısı farklı bir çok örnekte açıkça görülmektedir. Bu denli önemli olan bir yolun, hiçbir etki değerlendirmesi yapılmadan, koruma altında olması gereken doğal alanların tam ortasından bu şekilde planlanması, bölgenin doğal alanlarının büyük ölçüde kaybolması anlamına gelecektir. Plana işlenmiş kuzey çevre yolu projesi yol güzergahı incelendiğinde karayolları tarafından öngörülen çevre yolunun başlangıcını oluşturan kavşak düzenlemesiyle mevcut çevreyolu kavşağı arasındaki mesafenin yaklaşık 700 metre uzunluğunda olduğu görülmektedir. Birbirine 700 metre mesafedeki iki çevre yolu kavşağı yolun kullanımı konusunda önemli sorunlara neden olabilecektir. Kaldı ki, yolun gerekliliği de tartışmaya açık bir konudur. İki adet tünel ile iki adet viyadük yapımını da kapsayan çevreyolunun yatırım maliyeti hesaplandığında kamu kaynaklarının verimli kullanılmamasına yol açacağı da açıkça görülebilmektedir. Zaten yapılmakta olan İstanbul-İzmir otoyolu ve İzmit Körfez geçişi tamamlandığında bu yolun gerekliliği de ortada kalkacaktır.
Adalar yapılaşıyor
“Ülkenin ve bölgenin 2 önemli adası Bozcaada ve Gökçeada için Çevre Düzeni Planında özel hüküm düzenlenerek adalarda Kentsel Tasarım Rehberi zorunlu tutulmuştur” denilen açıklamada; “Tüm alt ölçekli planları ve uygulamaları yönlendirmek amacı ile hazırlanması zorunlu tutulan Kentsel Tasarım Rehberi ilk bakışta olumlu bir karar olarak gözükse de, kararın uygulanması aşamasında önemli sorunlar barındırmaktadır. Kentsel Tasarım Rehberi hususundaki en önemli sorun, böyle bir rehberin ülkemiz planlama sisteminde yer almamasıdır. Ne İmar Kanununda ne de Mekansal Planlar Yapım Yönetmeliğinde böyle bir rehber yer almamaktadır. Dolayısıyla bu rehber yasal sistemimiz içinde yer almamakta olup, rehberin hazırlanma şartları, onay merci ve uygulanmasına ilişkin çok ciddi yasal boşluklar bulunmaktadır. Bu karar dışında Bozcaada ve Gökçeada için plan hükümlerinde çok önemli bir husus bulunmamakta olup, plan üzerinde yapılan incelemede ise, plan genelindeki inşaat rantı odaklı yaklaşımın bu adalarda da kendisini hayli baskın olarak gösterdiği görülmektedir. Bozcaada’nın güney kıyıları gelişme konut alanı olarak imara açılmakta iken, tarım alanlarındaki yapılaşma şartları ile tüm tarım alanları bağ evi adı altında