Köy Enstitülerinin 77’nci yıldönümü nedeni ile Eğitim-Sen Çanakkale Şubesi tarafından düzenlenen panele konuşmacı olarak katılmak üzere Çanakkale’ye gelen Eğitim-Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yaşanan süreçten Anayasa referandumuna uzanan ve ülke genelinde tartışmalara neden olan referandum sonuçları ile ilgili Eğitim-Sen’in görüşlerini gazetemiz Çanakkale OLAY ile paylaştı. Sözlerine 15 Temmuz darbe girişimi süreci ile başlayan Karaca; “15 Temmuz darbe girişimine kadar Eğitim-Sen’in laik, bilimsel, demokratik eğitim mücadelesi, hükümetin uyguladığı, özellikle de AKP’nin son 15 yıldır uyguladığı toplumu muhafazakarlaştırma, dindar ve kindar bir nesil diye de tarif edilen, aslında geniş boyutundan baktığımızda emperyalizmin bizim bölgemiz için çizdiği ılımlı İslam modeline yönelik bir toplum yaratma hedefi ile Eğitim-Sen’in eğitim politikaların sürekli çatışmaktaydı. O kapsamda da üzerimize geliniyordu. Ama 15 Temmuz darbe sürecinden sonra OHAL uygulaması, OHAL’in fırsata çevrilmesi ve tümden yargının işlevsiz hale gelmesi ile de birlikte sendika üyelerimize cezalar yağdırılmaya başladı. 15 Temmuz darbe süreci ile bizim hiçbir alakamızın olmadığı hem bütün toplum kesimleri tarafından, hem de iktidar tarafından biliniyor olmasına rağmen, hatta daha fazlası, 15 Temmuz’a gelinen süreçte darbe yaptığı söylenen cemaat, tarikat gibi yapıların eğime yönelik müdahalesine Eğitim-Sen olarak doğrudan karşı çıktığımızın bilinmesine rağmen ve kendilerinin o güne kadar ‘ne istediniz de vermedik’ diye de şekillenen bütün eğitim alanını birlikte yürütme, hem o Fethullah Gülen Cemaati ve ekibi ile hem de diğer cemaatlerle birlikte yürütme süreci bilinmesine rağmen, 15 Temmuz darbe sürecinden sonra üstümüze gelindi. 15 bine yakın öğretmen o süreçte açığa alınmıştı. Bunun 11 bini bizim üyemizdi. O süreçte verdiğimiz tepki ve mücadeleler ile açığa alınan üyelerimiz görevlerine geri döndüler. Geçtiğimiz yıl Eylül ayında açığa alınmışlardı ve Ekim-Kasım ayı gibi tekrar görevlerine geri döndüler” dedi.
“3D diye formüle ettiğimiz bir mücadele süreci var”
15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ihraç edilen üyeler ile ilgili 3D olarak formüle ettikleri bir mücadele süreci başlattıklarını belirten Karaca; “Ama o süreçten sonra çıkarılan kanun hükmünde kararnameler ile bu defa üyelerimiz çeşitli gerekçeler gösterilerek, özellikle de sendikal eylem ve etkinliklerimiz yasadışı gibi gösterilerek, bin 487 üyemiz şu anda ihraç edilmiş durumda. Bunun içerisinde Barış İçin Akademisyenler metnine imza atan, bizim üyemiz olan akademisyende bu rakama dahil. Şimdi biz bu arkadaşlarımızın görevlerine dönmesi için verdiğimiz mücadelemizi sürdürüyoruz. Mücadele hattını da üç boyutta sürdürüyoruz. 3D diye formüle ettiğimiz bir mücadele süreci var. Direniş, diyoruz. Hiçbir sendika ağzını açmazken, üyelerine sahip çıkmazken, biz yaptığımız açıklamalar, eylem ve etkinlikler ile hem kendi üyelerimiz, hem de diğer sendikaların üyelerine sahip çıkmaya çalışıyoruz. Onlara yapılan haksızlıkları eylem ve etkinliler ile dile getirmeye devam ediyoruz. Eğitim-Sen olarak haftanın iki günü alanlara çıkmaya çalışıyoruz. Çarşamba ve Cumartesi günleri sokağa çıkıyoruz. Cumartesi günleri KESK bütünlüğü içerisinde yapmaya çalışıyoruz. Ama tabi bu kadar baskı, şiddet ortada olunca, bizim üyelerimiz de zaman zaman sokağa çıkıp tepki göstermekte sıkıntı yaşıyorlar. İşlerinden olma kaygıları yaşıyorlar. Bu nedenle zaman zaman aldığımız kararları hayata geçirmekte zorlanıyoruz. Bu kadar yoğun baskı, gözaltı, işten atma, işten çıkarma tehditleri ortadayken bunu da anlayışla karşılıyoruz. Kolay değil, ama her şeye rağmen Eğitim-Sen ve KESK üyeleri açığa alınmalar ve ihraç ile ilgili hiç kimse tepki gösteremezken, biz zaman zaman yapamasak da, aldığımız kararları büyük oranda Türkiye’nin birçok yerinde hayata geçiriyoruz” dedi.
“Yargı bağımsız değil”
İhraç edilen Eğitim-Sen iyelerine 7 aydan bu yana maddi destek sağlamalarının yanı sıra hukuksal olarak da destek sağladıklarını belirten Karaca; “Mücadelenin bir başka boyutu ise dayanışma. Sendikal tarihte bir ilki gerçekleştiriyoruz. Bu süreçte ihraç edilen arkadaşlarımıza 7 aydan buyana ikişer bin lira yardım yapmaktayız. Son ay bunu bin 700 liraya düşürmek zorunda kaldık mali imkansızlıklar nedeni ile. Bu havuzu da, hem sendika kaynaklarından, hem üyelerimizin, hem de dost kuruluşların yaptıkları bağışlardan karşılıyoruz. Bu gerçekten Türkiye sendikal tarihinde bir ilk. Özellikle üyeleri ihraç edilmiş Kamu-Sen, Memur-Sen, Eğitim-İş gibi sendikalar üyelerinin bile telefonlarına çıkmazken, böyle bir yardım hayal bile değilken, biz bu mali yardımı yapıyoruz. Bunu Milli Eğitim Bakanlığı ve hükümet çevreleri de biliyor. Tüm Türkiye’deki toplumsal kesimler ve bu saydığımız kurumlar bizi ve bu duruşumuzu takdir ile karşılıyor. Bir diğer taraftan hukuksal destek de veriyoruz. Üyelerimize hem Danıştay’a, hem de iare mahkemelerine davalar açtırdık. Ama Türkiye’de hukuk da şu anda büyük bir baskı altında. Hatta daha ilerisini söyleyebiliriz, yargı bağımsız değil, hükümetin kontrolünde. Bu nedenle Danıştay’a ve idare mahkemelerine açtığımız davalar ki, bin 489 üyemiz için açtığımız davalar, şu anada hem Danıştay’dan, hem idare mahkemelerinden görevsizlik kararı ile sonuçlanıyor. Yargı normal işlemeye başladığında bütün kararların lehimize çıkacağını biliyoruz. İhraç edilen üyelerimize yakıştırılan 657’nin 16-17-18’inci maddesi kapsamında teröre destek verme gibi algılanabilecek başlıklar ile bizim üyelerimizin hiçbir alakasının olmadığı ortada. KHK ile ihraç edilmiş arkadaşlarımızın tamamının daha önce bu başlıklar ile ilgili haklarında açılmış ne adli soruşturma var, ne de idari soruşturma var. OHAL sürecinde biz sizi böyle gördük mantığının ötesinde bir şey değil. Biz de bu yaklaşıma karşı çok tepkiliyiz. Hatta Milli Eğitim Bakanlığı ile yaptığımız görüşmelerde bunu söylüyoruz. Sizin gözünüzde bizim üyelerimiz bu kapsamda değerlendiriliyorsa, sadece aklınızdan geçen, hiçbir hukuksal temele oturmayan, hiçbir belge ve bilgiye dayanmayan, sadece düşüncemiz üzerinden böyleyse, bizim için de sizin hepiniz irticaya destek veren, Cumhuriyet karşıtı bir kesimin temsilcilerisiniz, biz de sizi böyle görüyoruz diyoruz. Hukuk temellerine oturmadan bunu kabul etmek mümkün değil. Onun için buradaki yanlışlığınızı düzeltin ısrarımız sürüyor” dedi.
“Sendikaların tutumunu eleştiriyoruz”
Muhalefet milletvekilleri ve iktidar ile de süreç hakkında diplomatik görüşmeler yaptıklarını ifade eden Karaca; “Bunların dışında bir başka şey, diplomasi yapmaya devam ediyoruz. Hem muhalefet milletvekilleri ile hem de iktidarla ve Milli Eğitim Bakanlığı ile diplomasiyi sürdürüyoruz, bu haksızlıkların ortadan kaldırılması noktasında. Diğer sendikaların bu kapsamda yaptıkları da akıl alır şeyler değil. Örneğin Kamu-Sen ve Memur-Sen’den çok sayıda, yani Kamu-Sen için 16 binlerin üzerinde, Eğitim Bir-Sen için 22 binin üzerinde açıkta ve ihraç edilen üyeleri olduğu konuşuluyor. Bunlar üyeleri ile ilgili hiçbir açıklamada bulunmuyor. Sanki bu alanda Eğitim-Sen üyelerinin açığa alınmaları ve ihraç edilmeleri söz konusuymuş gibi konuşuluyor. Tabi bu sendikaların tutumunu eleştiriyoruz. En başta üyelerine sahip çıkmaları gerekiyor. Bu hukuksuzluğa karşı üyelerine sahip çıkmaları gerekiyor ki, hukuksuzluk ortadan kalksın” dedi.
“YSK müdahalesi ile evete kaydırılmaya çalışılıyor”
Referandum sürecine de değinen Karaca, iktidarın referandum süreci boyunca tüm gücü ile ‘evet’ propagandası yaptığını ve ‘hayır’ diyenleri baskı altında tuttuğunu belirterek; “Tabi böyle bir ortamdayken süreç referanduma geldi. Geçtiğimiz hafta sonu yapılan referandumda hem bu eğitim alanında bizim yaşadıklarımız, hem de toplumsal alanda yaratılan baskı, tehdit, ekonomik alandaki gidişin kötülüğü, tek taraflı bir parti devletine yönelik uygulamalar, bütün toplumsal kesimlerde artık dayanılmaz bir noktaya zaten gelinmişti, ama öyle bir referandum süreci yaşandı ki, bütün illerin girişinden başlayarak tek taraflı evet pankartları başta olmak üzere, Valililerce, kaymakamlarca, bir çok yerde belediye başkanlarınca hükümetin, evetin propagandası yapıldı. Neredeyse bütün merkez medyada bu değerlendirmeye destek verildi. Hayır için çalışanlar çıkacak televizyon bulamadılar. Özellikle ana akım medyada tek taraflı yayın yapıldı. Bu kadar baskıya rağmen, bizce toplumun yarısından fazlası aslında bu hükümetin tutumunu hayır oyu vererek reddetmiş oldu, ama tartışma hala sürüyor. Hayır oylarına yapılan sandık müdahalesi ile YSK müdahalesi ile evete kaydırılmaya çalışılıyor” dedi.
“Gözlerimizin içine baka baka hile yapıldı”
İktidar ve YSK’nın referandumda toplumun gözüne baka baka hile yaptığını ifade eden Karaca; “TEOG sınavlarından başlayarak, üniversite sınavları da dahil, kamuya personel alımı dahil, her alanda yapılan hileler ortadayken, bu son referandumda da gözlerimizin içine baka baka hile yapıldığı, geçersiz olması gereken oyların geçerli kabul edilerek evete dönüştürüldüğü sürece tanık oluyoruz. Tabi bu AKP’nin yanlı, yanlış politikaları, geniş boyutu ile de faşizan politikaları, toplum tarafından görülüyor. Görülmekle de kalmıyor, artık kabul edilmiyor ve yüksek sesle itiraz ediliyor. Bugünlerde sokakta tepkiler var zaten. Eğer bu tepkiler düzeltilmezse, devam edecektir ve mutlaka bu yanlış gidişten kurtulunacaktır. Artık AKP’nin de bunları dikkate alarak toplumu çok fazla germeden, bu yöneliminden vaz geçmesi gerekir. İçerisinde bulunan aklıselim insanların da bu yanlış gidişe müdahale etmesi gerekiyor. Yoksa toplumsal çatışmanın yaratıcısı konumundaki bir iktidar olacak. Onun için bu süreç içerisindeki sorumluluk en fazla kendilerinde” dedi.
“1 Mayıs’ta alanlarda haykıracağız”
Referandumun ardından yürütülecek mücadele başlıklarının en başında referandum hilesinin yer alacağını ifade eden Karaca; “En başta bu hafta sonu 1 Mayıs var. Bu 1 Mayıs’ta işçi ve emekçinin gündeminde YSK’da yapılan seçim hilesi, başlıklarımızdan biri olacak. Bu kapsamda en kitlesel eylemlerimizden biri olacak. Orada, Anayasa referandumunda yapılan yanlışlığı kabul etmediğimizi haykıracağız. Emek alanında bu referandumdan sonra yapılacak olan düzenlemeler ki, kıdem tazminatlarının bitirilmesi, 657 sayılı devlet memurları kanununda yapılacak olan değişiklikle iş güvencemizin ortadan kaldırılması gibi saldırılarla karşı karşıya kalacağız. Tam da bunların tersi olarak bizim taleplerimiz yer alıyor. Bu taleplerimize sahip çıktığımızı yine 1 Mayıs’ta alanlarda haykıracağız. Tabi ondan sonraki süreçlerdeki gelişmelere göre diğer toplumsal kesimler ile buluşarak, özellikle alan etkinlikleri ile bu süreci kabul etmediğimizi meydanlardan, alanlardan haykırmaya devam edeceğiz” dedi.
RÖPORTAJ-Burhan Mert Balcı