Referandumun nabzını tutan gazetemiz Çanakkale OLAY, referandum sürecini sahadaki siyasilerle değerlendirmeye devam ediyor. Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, gazetemiz aracılığı ile yeni anayasayı ve referandum sürecini değerlendirerek, sahadaki çalışmalarından izlenimlerini paylaştı. Başkan Gökhan, “Cumhurbaşkanı demek bütün halkı kucaklayan sonuçta da yürütme, yasama, yargı arasındaki bir takım anlaşmazlıklar noktasında arabuluculuk yapan, adaletli çözüm sürecine katkı veren adaleti dağıtmaya çalışan ve halkın yüzde yüzünü temsil eden bir makam demektir. Dolayısıyla böyle bir makamın öncelikle parti genel başkanı tanımlamasıyla birlikte anılması son derece anti-demokratik bir uygulamadır” ifadeleri ile partili cumhurbaşkanlığı konusunu yorumladı.
Fesih konusu…
Başkan Gökhan, sıkça tartışılan meclisin feshi konusunda; “Yürütme dediğimiz o olgu bütün denetimlerden neredeyse muaf hale geliyor ve bu tek kişilik irade soruşturması zorlaştırılan meclisi de tek bir iradeyle, gerekçesiz seçime götürme yetkisi var. `Fesih yok` deniyor, kelimelere takılmayalım. Fesih ya da kelimeler bir eylemin sonucunu ifade eden kelimeler. Burada sonuçta halkın oyuyla seçilmiş mevcut bir meclisin görevine son veriyor musun? Veriyorsun. Sen sonuçta bir meclisi ki bu aşağı yukarı ülkenin yüzde yüzünü ifade ediyor. Yarın baraj düşerse daha da kapsayıcı olacaktır. Sen bunu tek iradeyle, hiç bir gerekçe olmaksızın bunun görevine son veriyorsun. Görevi son vermek tabiatında yok etmektir, feshetmektir. Ortadan kaldırıyorsun, seçime götürüyorsun. Bir cumhurbaşkanının meclisi yok etme, feshetme, seçime götürmesi için tek irade bunu yapıyor da bu meclis bir ortak irade bulamaz mı? Bulur. Meclisi tek taraflı, tek bir iradeyle herhangi bir zaman dilimi ve gerekçe olmaksızın seçime götürmesini kabul etmemiz mümkün değildir” değerlendirmesinde bulundu.
“Anayasa korku yaratmamalı”
“İşin başka boyutu var...” diyen Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, “ Bu anayasayı kim yaptı? Bir delikanlı çıkacak, bir anayasa hukukçusu çıkacak, hukukçuları çıkacak, “bunu ben yaptım” diyecek, diyen yok. Burhan Kuzu bile kıvırıyor. Bu ucube anayasa hemen hazır mıydı da `hadi anayasaya gidelim, yapalım` diyen Bahçeli`den sonra paldır küldür ortaya geldi. Bu kadar hazır değilse niye daha önce tartışmadın bunu? Meclise gelmeden önce keşke daha geniş kitlelerle, daha düzgün bir zaman içinde tartışsaydın. Belki o zaman düzeltirdin bazı konuları. Sakıncaları var. Bunu getirdiler dikte ettiler. Bunun geri dönüşü yok, çünkü bu bir anayasa, anayasanın değiştirilmesi kolay olmuyor. Anayasadaki bir hata toplumda çok ciddi sıkıntılar yaratabilir. Anayasa bir toplumsal bir müzakere sonucunda oluşması gereken, toplumsal bir uzlaşı metnidir. Herkes kendini içinde görebilmelidir, risk taşımamalıdır, korku yaratmamalıdır” ifadelerine yer verdi.
İşte Başkan Gökhan’ın Gazetemiz Çanakkale OLAY’a yaptığı o açıklamaları;
OLAY: Anayasa paketi için referandum 16 Nisan’da yapılacak, sayılı günler kaldı… Siz bu paketi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ülgür Gökhan: Bu anayasa değişiklik paketi sonuç itibariyle bunlar çok tartışıldı ama bir yere geldi, iktidar da bir yere geldi... Bir, tek adamı yetkilendirme modeli. Yargı konusunda da yürütme konusunda da yasama konusunda da bir adamı yetkilendirme değişikliği. Şimdi burada en sakıncalı bölüm Cumhurbaşkanının partinin genel başkanı olabilmesine de olanak sağlaması. Çünkü Cumhurbaşkanının adı değişmiyor, Cumhurbaşkanı demek bütün halkı kucaklayan sonuçta da yürütme, yasama, yargı arasındaki bir takım anlaşmazlıklar noktasında arabuluculuk yapan, adaletli çözüm sürecine katkı veren adaleti dağıtmaya çalışan ve halkın yüzde yüzünü temsil eden bir makam demektir. Dolayısıyla böyle bir makamın öncelikle parti genel başkanı tanımlamasıyla birlikte anılması son derece anti-demokratik bir uygulamadır. Peki o partiye mensup olmayan insanlara, o Cumhurbaşkanı`nın bakış açısı ya da tersine o partili olmayan insanın Cumhurbaşkanına bakış açıları saygınlık açısından, güven açısından nasıl olacaktır? Onun cevabını da bir kere bulmamız lazım... Ben bulamıyorum. Çift başlılık falan deniyor ya... Çift başlılık noktasında pratikte Vali Cumhurbaşkanını temsil eder, Cumhurbaşkanı devlet temsil eder, Cumhurbaşkanlığı sözcüğünün altında devleti temsiliyet vardır çünkü bayrak taşırlar. Ama aynı zamanda bir parti genel başkanı olarak AKP il başkanı da burada o Cumhurbaşkanını temsil edecek. Şimdi bu temsiliyetler nasıl birbirine karışmadan sonuçlanacak? Bu soruların cevaplarını maalesef net olarak yok, bulamıyoruz. Bir kere olayın bu boyutunu iyi irdelememiz lazım. Parti genel başkanının adını Cumhurbaşkanı olarak da saydığımızda yaptığı bütün etkileşim ve işlemler bir parti devletini ifade eder.
OLAY: Anayasa Paketi’nde Cumhurbaşkanı’nın üst düzey bürokrasiden vali ve kaymakamlara, bakan ve cumhurbaşkanı yardımcılarına kadar geniş bir yelpazede atama yetkisi var… Bu durumu ve fesih yetkisi konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ülgür Gökhan: Alacağı yetkiler içerisinde bütün bakanlıkları tek başına atama yetkisi var. Bakanlar kurulu diye bir şey yok. Başkan yardımcıları da hakeza. Sonuç itibariyle bunların Türkiye Büyük Millet Meclisi`ne karşı sorumlulukları azalmış hatta yok edilmiş bir durumla karşı karşıyayız. Gensoru yok, bir bakan var ama bakana gensoru veremiyorsunuz. Yasama, yürütmenin ilgilileri nasıl denetleyecek? Bir yazılı soru önergesi verilecek, sözlü yok çünkü bakan meclise gelmeyecek, mecliste bir muhatabı yok. Kafasına göre, isterse cevap verecek... Ne kadarına cevap verecek bunlar soru işareti. Vermezse bir güvenoyuna gitme yetkisi yok. Meclis soruşturma açıyor, ancak nasıl açıyor? 301 oyla teklif edeceksin, 360 oyla soruşturma komisyonu kuracaksın, ondan sonra da yüce divana sevk edeceksin... Ölme eşeğim ölme!... Olacak iş değil. Bu noktada Cumhurbaşkanını koruma altına alın ama bakanları niye koruyorsun? Bakanların korunması aynı Cumhurbaşkanın ki gibi. Başkan yardımcılarını hadi anlayabiliriz diyelim, seçimle gelseler anlayacağım da seçimle gelmeyen başkan yardımcılarını aynı Cumhurbaşkanının koruması altına alıyorsun. Cumhurbaşkanını ilerde işleyebileceği suçlardan, geçmişteki suçlarından yargılayamıyorsan aynen başkan yardımcılarını da yargılayamıyorsun. Aynı şekilde bakanları da yapamıyorsun, aynı koruma altında. Yani gensoru yok. Şimdi ise soruşturma önergesiyle milletvekillerinin yarısıyla açabiliyorsun, yarısıyla da yüce divana yolluyorsun. Kademeler yok, çoğunluk, şimdi 3’te1, sonra 5’te 3 sonra bilmem ne, bilmem ne... Dolayısıyla ne oluyor? Yürütme dediğimiz o olgu bütün denetimlerden neredeyse muaf hale geliyor ve bu tek kişilik irade soruşturması zorlaştırılan meclisi de tek bir iradeyle, gerekçesiz seçime götürme yetkisi var. `Fesih yok` deniyor, kelimelere takılmayalım. Fesih ya da kelimeler bir eylemin sonucunu ifade eden kelimeler. Burada sonuçta halkın oyuyla seçilmiş mevcut bir meclisin görevine son veriyor musun? Veriyorsun. Sen sonuçta bir meclisi ki bu aşağı yukarı ülkenin yüzde yüzünü ifade ediyor. Yarın baraj düşerse daha da kapsayıcı olacaktır. Sen bunu tek iradeyle, hiç bir gerekçe olmaksızın bunun görevine son veriyorsun. Göreve son vermek tabiatında yok etmektir, feshetmektir. Ortadan kaldırıyorsun, seçime götürüyorsun. Bir cumhurbaşkanının meclisi yok etme, feshetme, seçime götürmesi için tek irade bunu yapıyor da bu meclis bir ortak irade bulamaz mı? Bulur. Meclisi tek taraflı, tek bir iradeyle herhangi bir zaman dilimi ve gerekçe olmaksızın seçime götürmesini kabul etmemiz mümkün değildir. Hatta bugünkü anayasada seçimi yenileme yetkisi var, bu çok fazla konuşulmuyor. Seçimler yapılır, hükümet kurulamazsa ya da süreç içerisinde güvenoyu alamazsa, 45 gün içinde yeni hükümet de kurulamazsa seçime götürebiliyor. Ama orada küçük bir nüans var; her iki şartta da meclis başkanına danışarak gidiyor, bu meclis iradesine saygı demektir. Bir çözüm arayışıdır.
OLAY: Mevcut ismi HSYK olan, ‘evet’ çıkarsa HSK adını alacak olan hakimler savcılarla ilgili özellikle yargı konusunda çok ciddi eleştiriler var mevcut pakete. Sizin değerlendirmenizi öğrenebilir miyiz?
Ülgür Gökhan: Gelelim yargı konusuna. Yürütme tek başına organize ediyor, bakanlıkları yeniliyor, yeniden yapılandırıyor, kuruyor, müsteşarına kadar atıyor. Yürütmeyi tek bir iradede topluyoruz. Bu noktada meclisi de kendine bağlıyor. Seçim yasasını değiştirmediği için meclisi üyelerinin çoğunluğunu sen yazıyorsun. O meclisten 301, 360, 400 arıyorsun... Ve HSYK`ya üye atarken o meclisin bir bölümünü, o meclisin onayına sunuyorsun. Oralarda yüzdelikler koymuşsun ama o hiç bir zaman olmayacaktır. Anayasalar boşluk kaldırmaz, gayet net çözer bu işleri. Cumhurbaşkanlığı hükümet modeli ucube bir şeydir, dünyanın hiç bir yerinde yok. Hem Cumhurbaşkanı sıfatını koruyacaksın, hem hükümetim diyeceksin. O zaman Başkanım de. Cumhurbaşkanlığı sıfatını korumak onun arkasına sığınmak demektir. Bahçeli`de güya aklı sıra `başkanlık değil bu` diyor. Keşke başkanlık olsa, keşke başkanlığın gerekleri yerine gelse. O zaman kuvvetler ayrılığı olurdu. Meclisi de seçiyor, kendi milletvekillerini. Yargıda 13 kişilik HSYK`ya üye atıyor. Hakimler Savcılar Kurulu o kadar önemli bir kurul ki bütün diğer hakimlerin bütün özlük haklarını bu kurul tespit ediyor. İki kere de seçime gidiyorlar. İki kere gidilen seçimde bir biat, bir gebelik söz konusu olur. Dört yılda bir de seçime gidiyorlar. Halbuki sekiz yıl deseydin `delikanlı gibi hakimliğimi yapabilirim` denirdi. Ama dört yıl sonra seni bir daha seçeceğim, zaten ben atamışım seni...
OLAY: Birçok ülkede, özellikle Amerika’da başkanlık sistemi var ve Türkiye’den çok farklı birer modeller olarak görüyoruz. Türkiye’de 12 Eylül anayasasının getirdiği anti-demokratik uygulamalar bu paket ile kalkacak mı?
Ülgür Gökhan: Amerikan başkanlık sistemi son derece önemli. Orada örnekler oldu. Tam da bizim referandum sırasına denk geldi ama onu takip etmek lazımdı. Adam Müslümanlara giriş yasağı koydu, mahkemeler durdurdu. Dakika bir gol bir! İki, bir mahkemeye üye atadı; adam daha senato onayı almadan çıktı `ben Müslümanların giriş yasağına karşıyım` dedi. 16 tane savcı deklarasyon yayınladı yasaklarla ilgili. ObamaCare`yi kaldıracağım diyordu, kendi partisinin çoğunlukta olduğu meclisten bunun geçmeyeceğini anladı, geri çekti. Kuvvetler ayrılığı denilen olay bu. Sistem... Adalet... Bütün bunlar birer örnek. Başka bir örnek ise Azerbaycan`da; adama başkan yardımcısı atama yetkisi verdiler, gitti karısını atadı. Benim hanım belediyeye gelmekten çekinir, yanlış anlaşılır diye. Bir senede 5 kere gelmemiştir. Biz çekiniriz. Hanımı geliyor, müdahale ediyor denmesin diye. Adam karısını başkan yardımcısı yapıyor. Dolayısıyla parlamenter sistemin bütün aksaklıklarını ortaya koymalıyız. A`dan Z`ye bunları düzeltmeliyiz. 12 Eylül Anayasası`nın getirdiği sıkıntıları ortadan kaldırırsak; baraj, seçim kanunu, siyasi partiler kanunu, siyasi etik yasasını koyarsak zaten parlamento güçlenecektir. Sıkıntılar senelerden beri belli.
OLAY: Sizce bugün ülkenin içinde bulunduğu en önemli sorun, referandum mu?
Ülgür Gökhan: İşin başka boyutu var... Bu anayasayı kim yaptı? Bir delikanlı çıkacak, bir anayasa hukukçusu çıkacak, hukukçuları çıkacak, “bunu ben yaptım” diyecek, diyen yok. Burhan Kuzu bile kıvırıyor. Bu ucube anayasa hemen hazır mıydı da `hadi anayasaya gidelim, yapalım` diyen Bahçeli`den sonra paldır küldür ortaya geldi. Bu kadar hazır değilse niye daha önce tartışmadın bunu? Meclise gelmeden önce keşke daha geniş kitlelerle, daha düzgün bir zaman içinde tartışsaydın. Belki o zaman düzeltirdin bazı konuları. Sakıncaları var. Bunu getirdiler dikte ettiler. Bunun geri dönüşü yok, çünkü bu bir anayasa, anayasanın değiştirilmesi kolay olmuyor. Anayasadaki bir hata toplumda çok ciddi sıkıntılar yaratabilir. Anayasa bir toplumsal bir müzakere sonucunda oluşması gereken, toplumsal bir uzlaşı metnidir. Herkes kendini içinde görebilmelidir, risk taşımamalıdır, korku yaratmamalıdır. Adama Olağan Üstü Hal yetkisi veriyorsunuz, bir kişiye. Hiç kimseye danışmadan, kimseden yetki almadan, bakanlar kurulu kararı olmadan, hiç bir MGK kararı olmadan... Hiç bir sürece gerek yok. Sabahleyin kalktım Olağan Üstü Hal ilan ettim, nokta. Bundan sonra her şeyi yapabiliyor. Hatta temel hak ve özgürlükleri, kişisel malına el koyabiliyor. Memuriyetine son veriyor. Kıdem tazminat hakkında son veriliyor. Her şeyi yapabiliyor. A`dan Z`ye her şeyi yapabiliyor. Millet bunu nasıl görmüyor, şaşıyorum. `Meclise sundum` diyebilir. Meclisten geçmeyecek şeyi meclise sunar mı? Geçmezse de meclisi fesheder. OHAL yetkisini bir bahaneyle alacak ve istediğini yapacak, temel hak ve özgürlükler dair. Çok sakıncalı, çok tehlikeli bir şey!... Böyle yetkileri bir kişinin iradesine vermemiz düşünülemez. Kendine kötülük yapıyor. Ben olsam istemem. Çünkü kendine kötülük yapıyor. Oklar ona gidecek. Çok kötü bir şey. Şunu diyemez `Efendim ben bilmiyordum, bakanlar yapmış` diyemez. Bakanlar kurulu yok, bakanlar kurulu kararı diye bir şey yok. Topu atacağı biri yok. Başkan yardımcılarının nitelikleri noktasında da sıkıntı var çünkü kendisinin 40 yaşında üniversite mezunu olması şartı var, başkan yardımcısında o da yok. Bir ilkokul mezunu başkan yardımcısı olabilir. Bütçe konusu da var. Bütçeyi yapıyor yolluyor, mecliste geçmedi; adamın hiç umurunda bile değil, biraz yıllık değerlendirme oranıyla bütün kalemleri artıyor ve yola devam ediyor. Amerika`da ne oldu? Obama`nın bütçesini meclis onaylamadı. Devlet kilitlendi, bazı daireler kepenkleri kapattı, insanlar devlet hizmeti alamaz oldu. 15 gün sürdü. 15 gün sonra oturup meclis ve başkan uzlaştı, meclisin dedikleri başkanın istekleri arabulucular girdi, onaylandı ve ondan sonra devlet hizmeti açıldı. Neden çünkü yasama ayrı bir güç. Parlamenter sistem bize en uygun sistem. Atatürk bunu boşuna koymamış. Kendi yetkilerini bile devretme noktasına geldiğinde Atatürk bile bu noktada parlamenter, katılımcı sistemi yetkilerin ve sorumlulukların dağıtıldığı sistemin en demokratik sistem olduğunu düşünmüş. Biz de öyle düşünüyoruz. Şimdi meclis bir yasa çıkarttı, bugünü söylüyorum. Ne oluyor? Cumhurbaşkanına gidiyor, Cumhurbaşkanı veto ediyor, veto ederse tekrar `tekrar memnunuz kardeşim yaptığımız bu yasadan` dersen, adam da onaylıyor, yayınlıyor. Şimdi ise geri gönderiyor 301 oyu bulamazsan adamın dediği oluyor, iptal oluyor. Olağan Üstü Hal`de bir kararname çıkarıyor, meclise gidiyor; meclisi üç ay içerisinde buna olur vermesi lazım. Meclis üç ay boyunca bir şey yapmazsa bu kararname kendiliğinden düşüyor. Ama adam üç ay içerisinde yapacağını yapıyor. Meclis başkanı bunu gündeme getirmezse meclisin reddetme durumu yok. Üç ay içinde seni kesiyor biçiyor, ekonomik hakkını, siyasal hakkını, hukuki hakkını, memuriyet hakkını, kıdem tazminatı hakkını...
OLAY: Referandum sürecinde bizzat sahadaki siyasilerden biri olarak halktaki referandum izlenimlerinizi öğrenebilir miyiz?
Ülgür Gökhan: Çanakkale nezdinde esnafları geziyoruz. Geçen akşam Kumkale ve Erenköy`deydim. Esnaf gezilerimiz sırasında çok ciddi oranda bu anayasa değişikliğine karşıtlık görüyorum. Buna evet demeyecekler. Esnaf, halk ile iç içe olan kesim; ilgileniyor, etkileniyor ve bu değişikliğin sakıncalarını fark ediyor. Dolayısıyla bu noktada bir sıkıntı gözükmüyor. Kırsalda da orada da aynı izlemi aldım. Kırsalda da insanlar bu bağlamda böyle bir anayasa değişikliğinin pek uygun olmadığı kanısındalar. Ben daha önce de Kocaeli`ye gittim. Kocaeli`de muhtarlarla bir kahvaltı yapıldı. Daha sonra Karamürsel Esnaf Odası`yla yapıldı. Orada da insanlardan aldığım izlenimde çoğunluğunun `hayır` noktasında düşündüklerini algıladım. ‘Evet`i savunana Çanakkale`de de rastlamadım orada da rastlamadım, köyde de rastlamadım. Çünkü ‘evet`in savunulacak tarafı yok. `Evet` tamamen Sayın Cumhurbaşkanına sevgi üzerine kurgulanıyor. Biz de Cumhurbaşkanının gelip geçici olduğunu anlatıyor. Cumhurbaşkanından sonrası önemli. Cumhurbaşkanını tehlikeye atıyorsunuz. Bütün okları üzerine yöneltiyorsunuz. Ve bu uluslararası camiada da, demokratik ülkelerde de hoş karşılanmayacaktır. Çünkü yatırımcıların güvenceleri de ortadan kalkıyor. Tek adam, tek karar ve siz yatırımcısınız. Halbuki hukuk devletinde meclis vardır, idare vardır, yargı vardır, yargı bağımsızdır, kurullarınız vardır ve yatırımcı ona göre gelir. Bunları da tek başına kurma, yok etme yetkisini de veriyorsunuz. İzlenimim hayırların izah edilebildiği, risklerin ortaya konduğunda kabul gördüğü ama “evetçilerin” tamamen `reis istedi, reisi seviyorum` gibi gerekçelerle, sanki bunu Cumhurbaşkanı ortaya koymuş gibi bir algıyı `reis bilirse doğru bilir` deyip, hayır`ın gerekçelerini hiç dinlemiyorlar. Orada öyle bir grup var, burada da hayır`ın ne olduğunu sürekli anlatan, izah eden çok kesim var. Siviller var, sade vatandaş var. Şimdi sayıyor, işte CHP diyor, PKK, HDP, FETÖ diyor ama hayır diyen Saadet Partisi, Vatan Partisi`ni hiç anmıyor. AKP`nin de içerisinde `hayır` diyecek önemli bir bölüm var, aklı başında insanlar.
OLAY: Temaslarınız sırasında, karşılaştığınız ilginç bir olay ya da durum oldu mu?
Ülgür Gökhan: Çanakkale`de benim başıma bir olay geldi, hayret ettim. AKP üyesi bir adam önümü çevirdi dedi ki `Ben hayır için koşuyorum. Genel seçimde oyun AKP`ye, Cumhurbaşkanlığı seçiminde Cumhurbaşkanına ama bu referandumda evet dememiz söz konusu değildir` dedi. Aklı başında sağlıklı düşünebilen, hissi düşünmeyen insanlar `hayır` diyecektir. Olabildiğince sandığa insanların gitmesini sağlamamız lazım. Özellikle gençlerin. Gençlerin tembelliği de başlarına bir şey gelmediği için, riskleri göremedikleri için... Üniversiteye de gitse hala ana baba parası yiyor, kafelerde takılıyor, biraz da siyasallaşmamışsa bilinç de yoksa `benim oyumla mı olacak` diyor. Ya da sisteme kızıyor. Gezdiğim yerlerde hep gençleri yakalıyorum. Orta yaş ve üzeriyle hiç uğraşmıyorum. Gençleri gördüğüme `evet de desen git` diyorum. Çünkü sonuçta amaç sandığa götürmek. Sandığa gidildiğinde o çocukların çoğu hayır verecektir.
OLAY: Sizce Evet sonucunda nasıl bir Türkiye? Hayır sonucunda nasıl bir Türkiye?
Ülgür Gökhan: Hayır dediğimizde çok mutlu bir Türkiye`ye uyanacağız. İnsanlar rahatlayacak, bütün stresler atılacak. Hatta Pazartesi günü insanlar bir rehavet içerisinde pikniğe gidecek, uyuyacak, kafelere gidecek... Öyle bir rahatlama olacak ülkede. Çok gerildik çünkü. Parlamenter sistemi sahiplenmemiz gerektiği ortaya çıkacak, hükümet ve Cumhurbaşkanı buna göre davranacak. Hızlı bir biçimde muhalefet de `bir an önce anayasa, doğru düzgün bir parlamenter anayasa yapalım` diyecek. Piyasalar rahatlayacak, uluslararası camiada saygınlığımız yükselecek ve çok güzel bir ivme kazanacağız, umut dolu bir döneme gireceğiz. Evet çıkar ise ne olacağını kimse bilmeyecek. Şöyle garip bir durum var, anayasa değişikliği evet çıkar ise hemen Cumhurbaşkanı partiye üye olacak. En kısa sürede kongre olacak. İki, HSYK üyeleri görevden alınacak, 6 tanesi direk Cumhurbaşkanı tarafından, diğerleri de mevcut meclis tarafından oluşturulacak. Sonrası yok... Sonrası 2 buçuk yıl sonra. Bekleyecek misin? Beklemeyeceksin. Beklemeyeceksen niye yaptın. Yaz o zaman 6 ay sonra da seçime gidilir de. 3 Kasım 2019 diyor. Bu değişebilir mi, değişebilir o ayrı konu. Ama niye yazıyorsun onu? Ya da Anayasa`yı paçavra yazılmış bir şey yazılmış zannediyorlar, onu yazıyorsan insanlar şu soruyu merak ediyor; `Niye 2019`da diğerleri geçecek?`. Hani çok önemli ya... Ekonomi patlayacak, terör bitecek, istikrar gelecek, prangalardan kurtulacağız; 2 buçuk sene daha mı prangalarla yaşayacağız? Prangayı sadece senin parti başkanı olman ve HSYK üyelerini ataman mı çözecek? Seçime gider de yazmıyor. Erken seçim işareti var. İşaret şu; seçimlere bir yıl kala yapılacak olan değişiklikler bir dahaki seçime kalır deniyor. Bu değişiklik tarihinden sonra yapılacak seçimlerde geçerlidir. Muhtemel önce dar bölgeleri çıkartacaklar. Seçim sistemlerini kendi kafalarına göre değiştirecekler. Ama siyasi partiler yasasını çok değiştirmeyecekler. Bu şekliyle kendilerine uygun bir seçim sistemini meclisten geçirip ondan sonra hadi buyurun diyecekler, bir yıl kala da kimse bir şey diyemeyecek. Ama seçime bir yıl değil iki buçuk yıl var. Bir buçuk yıl ne olacak? Hep tezgah, hep dümen.
OLAY: Sizin hayalinizdeki anayasa, nasıl bir anayasa?
Ülgür Gökhan: Benim hayalimdeki anayasa daha çok özgürlükçü, yargının olabildiğince bağımsız olduğu, kendini güvende ve tarafsız hissettiği ve Cumhurbaşkanının temsiliyetinin arttığı ama yetkilerinin biraz daha daraltıldığı, bu yetkilerin meclise sunulduğu, sayının çok olduğu değil güçlendirilmiş bir meclisin olduğu, yetkilerin güçlendirildiği hızlı hareket edebilen bir iç tüzük değişikliği ile bir parlamento. Türkiye`nin saygınlığını arttıran bir anayasa değişikliğini ben son derece yapılabilir buluyorum. 61 Anayasası`nda yapmaya çalıştık, 82 Anayasası`nda maalesef yerle yeksan ettik. Özgürlüklerin arttığı, çok sesliliğin mecliste temsil edildiği, bütün kültürlerin kendini yaşama ve ifade edebilme özgürlüğüne kavuştuğu, kimsenin kimseyi dışlamadığı, ne idüğü belirsiz akımların özellikle dini akımların devletin kademelerine sızmadığı bir ülkeyi yaratacak anayasa istiyorum.
OLAY: Ekonomik olarak süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ülgür Gökhan: Eğer ticari itibarınız yoksa işleriniz iyi gitmez. Ekonomi bir itibar meselesidir. Ekonomi bir yatırım meselesidir. Tüketim meselesi değildir. Maalesef ülkenin tüketim ekonomisi üzerinden büyümesini sağladık. İhracat artmış yüzde 18’miş falan ama değeri düşmüş. Değeri düşüyor. Ortada hiç ithalat rakamı yok. Ülke maalesef sıcak parayla dönen, el alemin parasıyla, başka değirmenin suyuyla değirmeni döndürmeye çalışıyoruz. Ancak üretirsek ve katma değer yaratan bir üretim yaparak, artı değer üreten bir üretim yaparsak; teknoloji, bilim noktasında... Tarımımızı geliştirirsek... Tarımla ilgili gerçekten çok üzücü bir durumdayız. Et fiyatlarını düşüremiyorsun. Bütün sığırı, koyunu ithal ediyorsun. Dolar yükseliyor sığır alıyorsun, sığır alıyorsun oradan da fiyatları artırıyorlar çünkü görüyorlar ki talep var. Kıyma 35 liraydı 40 liraya çıktı bugün gidin bakın 45 lira olmuş bir yerde. Buraya geçen hafta Güney Kore Büyükelçisi geldi. Adam anlatıyor, 50 milyon nüfusları varmış. Bizim ülke sizin ülkenin 8`de 1`i dedi. Yüzölçümü itibariyle. Bir de dağlığız biz dedi. Ben de hemen dedim ki `tarım konusunda sıkıntıdasınızdır herhalde, ithal ediyorsunuzdur` diye, `Yoo, biz tarım ürünü ihraç ediyoruz. Biz teknolojik üretim yapıyoruz` dedi. Utandım, kulaklarımın kızardığını hissettim. Sonra kendimize kızdım. Envai çeşit iklimin olduğu bir ülkedeyiz, çok çeşit üretiyoruz. Ülkenin ekonomisi çok sıkıntılı, çarktan çıkmamız için itibar kazanıp çalışmamız lazım. Teknoloji çalışmamız lazım. Güven olması lazım. Avrupa ile papaz, Amerika ile papaz, komşular ile papaz...
OLAY: Sonuç ne olursa olsun, 17 Nisan itibariyle ne olacak?
Ülgür Gökhan: Takip edeceğiz, evet çıkarsa bunları bu yetkileri kötü kullanmaması için, yanlış kullanmaması için mücadele edeceğiz. Şu anda da risk altındayız, şu anda da tehlike altındayız. Hepimizin her an başımıza bir şey gelebilir. Hala daha Cumhuriyet gazetecilerin içerde olmasını aklım hayalim almıyor. Böyle bir hukuk devleti olabilir mi? Böyle bir hukuk devletinde güvencemiz olabilir mi? Parası olanlar paralarını yurtdışına kaçırıyor. Bunları bankacılardan duyuyoruz. Dolayısıyla yarın güvencesi olmayan bir toplum ve son derece kifayetsiz, liyakatsiz insanların tepelerde olduğu, kurumların başında olduğu; bilim ve teknolojiyi geliştirecek kurumların başında hayvanat bahçesi müdürlerinin olmadığı bir ülke yaratmak zorundayız. Mücadeleye devam edeceğiz. Bağıracağız, çağıracağız, içeriye gireceğiz belki ama mücadeleye devam edeceğiz.
OLAY: Son olarak Çanakkale’deki tahmininizi öğrenebilir miyiz?
Ülgür Gökhan: Çanakkale`de açık ara hayır bekliyorum. Çanakkale Merkez`de yüzde 70, ilçeler ile beraber en az yüzde 60 hayır bekliyorum. Türkiye`de hayır yüzde 52`ye evet yüzde 48 olur. Matematik var, ben matematik üzerine konuştum. Bunun tersi olursa neden öyle dedin ‘neden böyle oldu’yu ayrıca konuşuruz. O zaman oturacağız ben de hesabı yeniden yapacağım. Benim kafama göre bunun dışında bir şey olmaması gerekir. Çünkü nedeni Adalet ve Kalkınma Partisi`nin içinde de ciddi oranda `hayır` var. Ben MHP`de yüzde 30 evet görüyorum, yüzde 70 hayırcı. AKP`nin içerisinde tahmin ediyorum 2 puanlık hayırcı kesim var. Bunları alt alta koyduğunda yüzde 48`e yüzde 52 oranını görüyorum.
(Seçkin Sağlam)