Böyle bir duyarsızlık olur mu?

Türkiye Cumhuriyeti Kurucusu M. Kemal Atatürk’ün ölümünün 74. yılını farklı duygular ile yaşayacağız.
74 yıldır ilk defa 10 Kasım anma törenlerinde ülkenin başbakanı olmayacak.
Çoğumuzun nerde olduğunu bile bilmediği Brunei Sultanı’nın davetini kıramayan Başbakan yurtdışı gezisini bir gün daha uzatarak anma törenine katılmayacak.

572
Öğrencilik yıllarımızda okuldan kırdığımızda öğretmenlerimizi “kandırmak” için attığımız masum yalanlarımız kadar bile inandırıcılığı yok bu bahanenin. Atatürk’e bu denli yapılan saygısızlığın, ülkenin başbakanından geliyor olmasının arka planı son derece rahatsız edici. Başbakanın böyle davrandığı bir ülkede daha neler neler yaşanacak göreceğiz.
 
Brunei Sultanı’nın davetini kıramayan Başbakan çoğumuzun yerini bile bilmediği bu sultanlıkta ne bulmuştur acaba. Kendisinin sultanlık özlemi mi baskın geldi de, 10 Kasım gibi anlamlı bir günde düzenlenen anma törenlerine katılmıyor, ne dersiniz? Baksanıza Brunei Sultanı’nın sarayı 200.000 m2’lik bir alanda kurulmuş, içinde 1788 oda, 257 banyo, 5 yüzme havuzu olan, dünyada içinde en çok insanın yaşadığı saraymış!... Bu sarayın cazibesi mi çekici oldu acaba!..
 
Böylesi bir ruh hali ile, Atatürk’ün anma törenlerinin olduğu bir günde sultan ziyaretinde bulunan Başbakan, son derece kritik günlere gelen açlık grevlerindeki insanlar için bir şey yapar mı?
Üzerinde düşünülecek konu şimdi bu.
 
Dünyanın hiçbir ülkesinde böylesi bir konuma ulaşılmış bir durumda siyasal iradenin bu kadar sorumsuz davranması düşünülemez. Resmen ateşle oynanmaktadır. Ülkemiz de barış ikliminin ciddi yara alacağı gelişmelerin kıvılcımı olacaktır; cezaevlerinde yaşanabilecek ölümler.
 
Her türlü önyargıdan kurtularak cezaevlerindeki açlık grevlerine baktığımız zaman taleplerin son derece insani ve hukuki talepler olduğunu göreceksiniz.
 
Nedir talepler, bir kez daha irdeleyelim; Kürt vatandaşlarımız anadillerinde savunma yapmak istiyorlar.
 
Empati yapalım; sizler aynı durumda olsanız böylesi bir talepte bulunmaz mısınız? Kendi ana dilini kim ret edebilir. Bulgaristan’da,Yunanistan’da Türk vatandaşlarımızın anadilleri ile ilgili karşılaştıkları sorunlar konusundaki tepkilerimizi hatırlayalım.
 
Zaten hükümet de bu konuda adım attı. Anadilde savunma konusundaki düzenleme Bakanlar Kurulunda imzaya açıldı. Başbakanımız sultanlık özlemleri ile yapacağı ziyaretlerden vakit bulur ülkesine döner ise bu konuda gerekli düzenleme tamamlanmış olacak. Geriye sadece hükümlü Abdullah Öcalan’ın cezaevinde maruz kaldığı tecridin kaldırılması konusu kalıyor.
 
Temel bir insan hakkıdır; cezaevindeki bir hükümlü hiçbir kısıtlamaya maruz kalmadan ailesi ve avukatları ile görüşebilmelidir. Bu konu evrensel hukukun kabul etmiş olduğu bir gerçektir. Evrensel hukuk kuralları kişilere özel işletilemez. Bu anlamda bu temel haktan Abdullah Öcalan da yararlanmalıdır.
 
700’e yakın insanın ölümün eşiğinde olduğu bir durumda, böylesine vicdani olmayan insanlık ile bağdaşmayan, tamamıyla siyasal bir güç gösterisine dönüşmüş,bu kapsamda Kürt halkının iradesinin yok sayıldığı ve Kürt sorununun barışçı çözümü konusunda adım atmayan çevrelerin bu tehlikeli oyalama ve vurdumduymazlıktan vazgeçmeleri hayati bir önem kazanmıştır.
Paylaş