Bilim insanları küresel ısınmaya ilişkin birçok uyarılarda bulunmuş, alınması gerekli önlemeleri her seferinde ısrar ile anlatmışlardı.
Çok umursamadık, daha doğrusu gözlerini kar hırsı bürümüş, paradan başka bir şey görmeyenler dikkate dahi almadılar.
Yeri gelmişken bir kez daha hatırlatalım Kızılderili atasözünü; "son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde, beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak."
Küresel ısınmaya neden olan sera gazlarından karbondioksit etki derecesi en yüksek olan gazdır.
Karbondioksit gazının büyük bölümü fosil yakıtların ( kömür, petrol ve türevleri), yakılmasıyla oluşur.
Karbondioksit gazının emilmesinde en büyük rolü ormanlarımız oynamaktadır.
Bir ağacın ömrü boyunca 1 ton karbondioksit emdiği düşünülürse ağaçların ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılır.
Bu güzel havaların küresel ısınmanın sonuçlarından biri olduğunu düşünüp, buna bağlı olarak yaşanabilecek riskleri hatırlarsak; ormanlarımızın değerini bir kez daha anlamış oluruz.
Kurşunlu köylüleri haykırıyor, en temel hakları olan yaşam hakları yok sayılıyor. Köylerindeki evlerinin hemen 60 metre tepesindeki toprağın üzerlerine çökmesine yol açacak, her geçen gün daha da yoğunlaşan ağaç katliamı görmezden geliniyor. Yetkililerin, köylülerin gösterdiği tepki sonrasında verdikleri sözlerin hiç bir anlamı kalmadı.
Devam eden hukuk sürecini dikkate alan yok.
Madenci şirket kendi başına buyruk dilediğini yapmayı sürdürüyor.
Biga bölgesinde termik santral yatırımlarının devamı için entrika üzerine entrika çevriliyor.
Altın madencileri üretime geçmek için fırsat kolluyorlar.
Bölgemizde su konusunda yaşanabilecek sıkıntılar ortada iken su kaynaklarımız altın tekellerine kiralanıyor.
Özetle kapitalist tekeller kar hırsı için dünyamızı felakete taşıyor ve geleceğimizi yok etmek adına her şeyi yapıyor.
Bilim insanlarının bu konudaki uyarıları son derece net.
Halkın tepkisi gün geçtikçe büyüyor.
Mevcut sistemin sürdürülmesinden yana olan kapitalist üretim ilişkilerinin yaratmış olduğu siyasal irade bu felaketin yaşanmasına çanak tutuyor.
Geleceğimize sahip çıkmak adına, sorumluğumuz; çevresel risk yaratan her türlü girişime karşı durmaktır.
Bölgemizdeki altın madeni yatırımlarına, termik santrallere vahşi madenciliğe karşı durmak bir insanlık görevidir.
Biz karşı durup engelleyemezsek, kapitalizmin kar hırsı geleceğimizi yok edecektir.
Bakın Kazdağlarında; taş ocağı, mermer, kalsit gibi maden ocaklarının bile 5 yıl geçmesine rağmen vermiş olduğu hasarın telafisi bugün hala mümkün olamamaktadır.
Maden şirketleri ihtiyacı olanı alıp gitmiş, bölge köylülerine de enkaz bırakmışlardır.
Daha çarpıcı olabilecek olan örnek ise; Balıkesir, Balya dır.
Fransızların 77 yıl önce çalıştırdığı kurşun madeninin çevreye bıraktığı atıklar, hasar bugün hala bölgede balık ve koyunların ölümüne neden olabiliyor.
Küresel ısınmanın yarattığı bu güzel havalar bize bir mesaj veriyor; Doğamıza sahip çıkmazsak gelecek çok kötü ve tehlikeli olacaktır.
Bizim güzel havalarımızın Orhan Veli’nin şiirindeki güzel havalar olması temennisiyle çevresel değerlerimizi yok edecek her türlü girişime karşı mücadele etmek bilinci ile Orhan Veli’nin dizelerini hatırlayalım:
“Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti.”