Çocuk edebiyatı dünyasında adını ‘Lütfen Beni Yeme!’, ‘Gökkuşağı Kasabası'nın Berberi’, ‘Taş Şehri'nin Kaybolan Renkleri’ ve ‘Misis’in Çocukları Nif Dağı’nın Efendisine Karşı!’ gibi eserlerle duyuran Ünlü Yazar Serap Gürbulak Biçici; yazarlık serüvenini, ilham kaynaklarını ve edebi hedeflerini Çanakkale OLAY Gazetesi’nden Sevi Gözay Uğurlu’ya anlattı. Çocuk edebiyatındaki çalışmalarına ve yazma sürecine dair samimi paylaşımlarda bulunan yazar, gelecekte daha fazla okura ulaşmayı hedefliyor.
27 Eylül 1979’da İstanbul Üsküdar’da doğdum. Çocukluğum ve gençliğim Üsküdar’da geçti daha sonra Edirne’de ilk üniversite Edirne’de bitirdim ikinci üniversitem ÇOMÜ Edebiyat Fakültesi. Evliyim, bir erkek çocuk sahibiyim.
Hepimizin şair olduğu dönemler vardır ama ben onu hiç bırakmadım. Yazmak ve okumak her zaman için benim hayatımın önemli bir parçası oldu. Yazdıkça kendimi keşfettim ve bu da beni yazmaya iten oldu.
Daha çok insanların yaşadıkları durumların içerisindeki ruh halleri, yaşadıkları psikolojik sosyolojik olaylar var. 3 hikâye de birbirinden çok farklı hikâyeler... Fakat dediğim gibi aklımda yaşamın bir noktasında birleşen hikayeler yazmak vardı. Kahramanları geliştikçe, kitap daha farklı bir hale geldi. Ama dizi ya da film senaryosu olmasıyla ilgili görüşmelerimiz var sonuçlanmasını bekliyorum.
Çocuklara vermek istediğim mesajlar var. Birlik ve beraberlik içerisinde arkadaşlık, dostluk, sevgi temaları… Çocukların yolculuklarında kendilerini daha erken keşfetmelerinin avantajları olduğunu düşünüyorum ve bunu da kitaplarımda onlara vermeye çalışıyorum.
Ben de hayatın içinden birisiyim. Kendimden yola çıkarım, bazen etrafımdaki insanlardan, yaşanılanlardan, olaylardan, doğadan etkilenirim. Bir ağaçtan, bir kuştan, bir insandan ilham alırım. Ki ben aramızda bir fark olduğunu sanmıyorum genel olarak böyle bir cevap verebilirim.
‘Bülbülü Öldürmek’i okuduğum zaman çok gençtim ve çok sarsmıştı. Ben çok seviyorum o kitabı. Onun benim kalbimdeki yeri bambaşka. Kitabın yazarı Harper Lee çok sevdiğim bir yazar. İhsan Oktay Anar’ı çok seviyorum okumayı. Çocuk edebiyatından da söyleyebilirim; Mine Pöge, Aytül Akal var.
Bu aslında kadın ve erkek meselesi değil. Kendi hayatımdan örnek vereyim, eşim hatta oğlum bana bu konuda çok destek oluyorlar. Bana bir alan açıyorlar. Gerektiğinde taşımacılık, gerektiğinde mutfakta aşçı olabiliyorlar. Yani her insan için böyledir. Desteklenirse ilerlemesi çok kolaydır, özellikle çocukların. Ben bir kadın olarak bu anlamda hem özgür bir kadınım hem desteklenen bir kadınım. Hem de özgüvenli olduğumu düşünüyorum, elimden geleni yapmaya çalışıyorum, Kimisi sınav der kimisi karma der kimisi başka bir şey olarak adlandırır bunu. Dediğim gibi eğer gücün içinizde bir yerde olduğunu fark ederseniz -bu biraz zaman alabiliyor- devam edebilme gücünü de sağlarsınız. Hem kendinize hem de etrafınıza faydalı bir insan olursunuz. Yani seveceksiniz, yardımcı olmaya çalışacaksınız, üretmeye çalışacaksınız. Bu sadece bir kitap yazmak değil, bir yemeği yaparken de aynı şekilde üretebilirsiniz. O yemeği nasıl yaptığınız, nasıl sunduğunuz önemli… Dolayısıyla yaptığınız her işi en iyi şekilde yapmaya çalışmak… Ama şunu da söyleyeyim: Her savaş kazanılmaya da değmez yani kendinizi biraz da akışa teslim etmek gerekiyor.
Bir yazar için gelecekteki hedefe ancak daha çok okurla buluşabilmek daha çok okura ulaşabilmek daha yazıp bu kitaplarla toplumu biraz da olsa ışık olabilmek toplumu biraz da olsa sanat için medeniyet için ilerleyebilmek için yönlendirebilmek bir yazar için Lütfen okuyalım bol bol okuyalım sadece çocuklarımıza hani sürekli diyoruz ya oku oku oku hayır anne babaların da okuması gerekiyor çocuklar görmediği bilmediği bir şeyi sadece duyarak yapmazlar bunu da görmeleri gerekiyor dolayısıyla ilk önce kendimizden başlayacağız zaten çocuklarımız bizim peşimizden gelecektir bizi okumak kurtaracak.
(HABER MERKEZİ)