18 Eylül’de 2017-2018 Eğitim Öğretim yılının ilk ders zili çalacak ve milyonlarca öğrenci sınıfları dolduracak. Eğitimciler bu yıl ki ders müfredatına tepkilerini, dile getirmeye devam ediyorlar. Bu kapsamda Eğitim İş Çanakkale Şube Başkanlığı tarafından Truva atı önünde, `Atatürksüz Gerici Müfredata Hayır` ana başlıklı bir basın açıklaması gerçekleştirildi. Basın açıklamasına, sivil toplum kuruluşları, öğretmenler, sendikacılar, Cumhuriyet Halk Partisi Çanakkale Milletvekili Av. Muharrem Erkek, Kepez Belediye Başkanı Dr. Ömer Faruk Mutan, Çanakkale Belediye Başkan Yardımcısı Rebiye Ünüvar, CHP Çanakkale İl Kadın Kolları Başkanı Nurcan Bingöl ve vatandaşlar katılarak destek verdi. Çanakkale Eğitim İş Çanakkale Şube Başkanı Ahmet Mantaş, müfredatın eğitimciler ve özellikle veliler tarafından desteklenmediğini belirterek, şu açıklamalarda bulundu;
“Koca bir lekeden başka bir şey değildir”
“AKP iktidarı ve onun yandaş konfederasyonu Memur-Sen’in toplu görüşme için oturdukları masada, kamuoyuna yine senaryosu önceden tasarlanmış bir oyun izletilmiştir.
Yetkili ancak etkisiz olan bu konfederasyon, yandaşlık görevini yerine getirip tribünlere oynarken, 3.2 milyon memuru ve 1.9 milyon emekliyi açlık ve yoksulluğa mahkum etmiştir.
“Maaşı enflasyon canavarı değil, milletin adamı yükseltsin” diyerek ‘tek adam’ dilenciliğine girişen ‘Yandaş-Sen’ Genel Başkanı, canavarın enflasyon değil, emekçilerin hakkının üstünde tepinen yandaşlık olduğunu göstermiştir ve TİS tiyatrosunda kendisine düşen rolü başarıyla oynamıştır. Sonuç olarak yandaş konfederasyon, her zamanki gibi hükümetin ekmeğine yağ sürerek 2018 yılı teklifinde sadece %0,5 puan artışı yapılan sözleşmeye imza atmıştır.
Bu imza, milyonlarca emekçinin alın terine, umutlarına, yakın geleceklerine vurulan koca bir lekeden başka bir şey değildir.”
“Süper imam hatipler geliyor”
“Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın 30.05.2017 tarih ve 53 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Kurumları Haftalık Ders Çizelgeleri Konulu kararı ve bu karara bağlı olarak düzenlenen eki Haftalık Ders Çizelgesi Tabloları yayımlanmıştır.
Bir çok yönüyle sakat olan bu çizelgeler, yeni müfredatla birlikte değerlendirildiğinde iktidarın siyasi amaçlarını yerine getirmeye yöneliktir. Haftalık çizelgelerde ortaya çıkan en göze çarpan mesele, iktidarın tüm okulları imam-hatipleştirme arzusu doğrultusundaki “süper imam-hatiplerin” geliyor oluşudur. Anadolu İmam Hatip Lisesi Haftalık Ders Çizelgesinin Uygulanması İle İlgili Açıklamalar Bölümünde, Fen ve sosyal bilimler programı uygulayan Anadolu İmam Hatip Lisesi, Yabancı Dil Programı Uygulayan Anadolu İmam Hatip Lisesi, Spor Programı Uygulayan Anadolu İmam Hatip Lisesi, Sanat Programı Uygulayan Anadolu İmam Hatip Lisesi gibi yeni kavramlar türetilmiştir. İmam-hatiplerin cazibesinin arttırılması amacıyla ortaya konan bu uygulama ile imam-hatiplerin diğer okul türleri karşısında apayrı ayrıcalıklı bir konuma gelmesi hedeflenmektedir. Pek çok yönden sakıncalı olan bu haftalık ders çizelgelerinin iptali için Danıştay nezdinde sendikamızca dava açılmıştır.”
“Yeni milli eğitim bakanlığımız: İslami Vakıflar!”
“2017-2018 eğitim öğretim yılında MEB’den daha çok, Diyanet, gerici dernek, vakıf ve cemaatlerin okullardaki faaliyetlerine tanık olacağız. Devlet taşınmazlarının bu yapılara devri, tarikat ve cemaatlere yurt/etüt merkezi açma imkanı tanınmasına yönelik adımların hepsine tepki göstermiş ve yargıya taşımıştık. Ancak MEB, karşımıza Ensar Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti ve Birlik Vakfı ile imzaladığı protokoller ile çıkmıştır. MEB’in, modern, çağdaş ve laik eğitim karşıtı, Atatürk ilke ve devrimleri ile Cumhuriyetin ve Devrim Kanunlarının temel ilkelerine aykırı düşünce ve faaliyetleri ile bilinen bu tür vakıflarla işbirliğine gitmesi, ulusal ve laik eğitimin içini boşaltma çabalarının bir örneğidir.”
“Çocuklarımız tarikat ve cemaatlerin yurtlarına mahkum edilecek”
“Özel Öğrenci Barınma Hizmetleri Yönetmeliği ile de gerçek ve tüzel kişilere ortaokul düzeyinde yurt açma izni verilmiştir. Bu durum telafisi mümkün olmayan zararlar doğuracaktır. Ortaokul düzeyinde açılacak yurtlar mutlaka Milli Eğitim Bakanlığı tarafından işletilmelidir. Özellikle İlköğretim ve lise çağındaki çocuklarımız devletin bizzat hizmet verdiği yurtlarda barınma ihtiyacını karşılamalı, hiçbir suretle özel teşebbüs, dernek, vakfın faaliyetine izin verilmemelidir. Eğitim-İş olarak özel yurtların kapatılması görüşüyle özel öğrenci barınma hizmetleri yönetmeliğinin iptali için dava açmış bulunmaktayız.”
“Muhalif öğretmenlere sürgün”
“OHAL’in suç aletleri gibi işleyen KHK’larla mesleğinden ihraç edilen birçok eğitimcinin sınıflarına tekrar kavuşması için verdiğimiz mücadele sürerken, karşımıza bu kez sürgün uygulaması çıkarılmıştır. Diyarbakır, Gaziantep, Urfa, Mardin, Tunceli illeri başta olmak üzere başlatılan sürgün dalgası, görev yaptığı yerlerde gericiliğe, haksızlığa, zulme dimdik duran 5 arkadaşımıza da vurmuştur. Bu sürgün uygulamasına gerekçe olarak ise 10 Ekim 2015’te Ankara Garı Katliamı’nın ardından öğretmenlerimizin iş bırakma eylemi yapması gösterilmiştir. MEB’e çağrımız: hükümetin eğitim alanındaki özel yetkili savcısı gibi davranmayı bırakıp bir eğitim bakanlığı olduğunu hatırlamasıdır. Sürgün kararlarını iptal ederek, bu utançtan önce kendisini kurtarmasıdır.2017-2018 eğitim-öğretim yılı 18 Eylül 2017 tarihinde başlayacaktır. 18 milyon öğrenci ve 1 milyon eğitim emekçisi bu eğitim öğretim yılına da birikmiş ve çözüm bekleyen sorunlarla ve tamamen ideolojik bakış açısıyla gerçekleştirilen değişikliklerin gölgesinde girecektir. Başta öğretmen yetiştirme problemleri olmak üzere, personel istihdam sorunları, derslik açıkları, kalabalık sınıflar, öğretmensiz okullar, ikili öğretim, taşımalı eğitim, temel lise garabeti, uluslararası sınavlardaki başarısızlıklar, öğrencilerin tarikat ve cemaatlerin yurtlarına mahkum edilmesi, çocukların örgün eğitim dışına itilmesi, sözleşmeli öğretmenlik, hukuksuz bir şekilde görevden alma ve ihraçlar, sürgün uygulamaları gibi sorunlar maalesef bu öğretim yılında da yaşanacaktır.”
“Tepeden inmeci müfredatı yargıya taşıdık”
“Eğitimin acil çözüm bekleyen sorunlarına kalıcı çözümler üretmek yerine, MEB yangından mal kaçırırcasına hazırladığı ve bu öğretim yılında uygulamaya koyacağı yeni müfredatla, çağdaş, bilimsel ve laik eğitimin son parçalarını da yok etmeye çalışmıştır. İki yıldır süren çalışmalarla meydana getirildiği söylenen müfredat için bu alandaki eğitim-bilim uzmanlarının, üniversitelerin ve demokratik kitle örgütlerinin tümünün değil,
yandaş sendikaların ve Bakan Yılmaz’ın ifadesiyle 100 bine yakın öğretmen ve velinin görüşü alınmıştır. Bu 100 bin öğretmen ve velinin kim olduğu sorusu da, en az müfredatın kendisi kadar karanlıktır. AKP’nin siyasi söylemlerinin direkt ya da dolaylı şekilde yer bulduğu, her vesileyle 15 Temmuz’un hatırlatıldığı, din ağırlıklı içeriklerin artırıldığı müfredatta; pozitif bilimlerin öğretimi geriletilmiş ve Atatürkçülük kavramı gölgeye itilmeye çalışılmıştır. İktidarı boyunca müfredatı yapboza çeviren AKP, bu en köklü değişikliğinde de bilimsel değil siyasi hamlelerle bir değişikliğe gitmiş ve çocuklarımızın –dolayısıyla ülkemizin- geleceği ile oynamıştır. Bakan’ın müfredat değişikliğine gerekçe olarak sunduğu “sadeleştirme” tezi de artık bayatlamıştır. Bugüne kadar her müfredat değişikliğini “sadeleştirme” olarak sunan AKP’nin, şimdiye kadar ki hiçbir değişikliğinde bunu yapamadığı da, aslında bunu hedeflemediği de açıktır. Çağdaş, bilimsel, laik ve ulusal eğitimin savunucusu Eğitim-İş olarak bu tepeden inmeci, gerici müfredatı yargıya taşıdığımızı, Cumhuriyet’in değerlerini, Atatürk ilke ve devrimlerini, bilimin ana konularını çocuklarımıza öğretmeye devam edeceğimizi belirtiyoruz.”
“Gerici müfredatı kabul etmiyoruz”
“Her geçen gün içten içe çürüyerek bir enkaz haline getirilmiş eğitim sistemimizin yıllar içinde birikerek artan yapısal sorunları, geçici, günübirlik politikalarla geçiştirilmiş ya da çözümsüz bırakılmıştır. Bir yandan temel bir insan hakkı ve bir kamu hizmeti olan eğitim piyasaya açılırken, öte yandan da ulusal belleği silinmiş, sorgulamayan, itaatkar, kendi adına karar verenlerin kararlarına biat eden bir nesil yetiştirilmeye çalışılmaktadır. Çocuklarımızın öğrenmeye değil, sınavlara koşullandırıldığı, öğretmenlerin düşük ücretle, esnek ve güvencesiz çalışmaya zorlandığı, siyasal kadrolaşmanın sınır tanımadığı, okullardan bilim ve sanatın kapı dışarı edildiği, dini referans alan uygulamaların arttığı bir eğitim sistemiyle sağlıklı bireylerin yetiştirilmesi mümkün değildir. Eğitim-İş olarak, çocuk ve gençlerimizin, geleceğimizin siyasi iktidarın yarattığı enkazın altında yok olmaması için acil adımlar atılması zorunluluğunu bir kez daha belirtiyor, parasız, bilimsel, demokratik ve laik eğitimin tüm yurttaşlar için ayrım gözetmeksizin hayata geçirilmesini istiyoruz. Bu yüzden Atatürk ’süz, bilimden, çağdaşlıktan ve Laiklikten uzak Gerici Müfredatı kabul etmiyoruz.”
(Şebnem Özer)