"Anayasanın teknik ifadesi; dikta!..."

315

 CHP`li Anayasa Komisyonu üyeleri Bülent Tezcan, Muharrem Erkek, Murat Emir, Uğur Bayraktutan, Nurhayat Altaca Kayışoğlu ve Akın Üstündağ tarafından TBMM Başkanlığı`na 18 maddelik anayasa değişikliği teklifine ilişkin 24 sayfalık bir muhalefet şerhi yazıldı. Şerhte, şunlar kaydedildi: “AKP’nin getirmek istediği düzenlemeyle egemenliğin şahsileşmesinin önü açılmaktadır. Fiili durum denen olgu, gerek Hükümet gerek AKP gerekse buna destek olan MHP’nin açıklamalarından açıkça anlaşılacağı gibi, anayasaya aykırılıktır. Anayasal kimlik ve hukuk düzeninin karakteristik yapısına dokunan böyle bir değişikliğe izin verilmesi, bütün olarak korunması gereken Anayasa’nın varlığının ortadan kalkmasına ve sivil bir darbeye yol açacaktır. Bir sistemi demokratik yapan, egemenliğin gerçekten millette olduğunu gösteren unsur, güçlerin birbirini denetleyebilme gücüdür, yeteneğidir ve sistemin buna göre kurgulanıp kurgulanmadığıdır. Parlamenter sistemin sorunlarının çözülmesi yerine, parlamenter sistemin "çözülmesi" durumuyla karşı karşıyayız. Fiili durumlara uygun yeni hukuki ve anayasal düzenlemelerin yapıldığı dönemler, ancak darbe dönemleridir. İşte getirilen bu anayasa değişiklik teklifi 20 Temmuz OHAL Darbesinin hukukunu yaratma, anayasasını hazırlama girişimidir. Artık yeni bir darbe hukukuyla karşı karşıyayız. Getirilen anayasa değişikliği teklifiyle egemenliğin bir kişi lehine sınırlandırılması; başka bir ifadeyle Cumhuriyetin niteliklerine aykırı biçimde, `yürütmede tekleşme, devlette tekelleşme` amaçlanma-ktadır” denildi. 

 
“Tek adam” vurgusu!
“Yönetim hakkı tek kişiye veriliyorsa doğrudan monokrasi yaşama geçirilmiş demektir” denilen şerhte, “Devlet tek bir kişinin imzasıyla üstelik denetlenemeyen tek kişinin imzasıyla düzenlenebilecektir. Bunun teknik olarak karşılığı, yasama yetkisinin bir kişiye devredilmesidir. Cumhurbaşkanı`nın yargılanamayacak olması ayrı bir sorunlu noktadır. Değişiklik teklifinde, Cumhurbaşkanı`nın yargılanmasına dair neredeyse imkansız koşullar sıralanmıştır. Görev süresi dolduktan sonra da geçerli olacak bu düzenleme, darbecilerin kendilerinin yargılanmaması için Anayasaya eklettikleri geçici maddeleri andırmaktadır. Cumhurbaşkanına kararnameler yoluyla yasama yetkisine ortak olup, idari alanda sınırları belirsiz ve geniş bir düzenleme yapma yetkisi veren bu teklif, üniter yapıyı tehdit edecek şekilde kötüye kullanılmaya açık bir durum yaratmıştır. Başka bir deyişle bu yetkiler pekala federasyonun alt yapısını oluşturmak üzere kullanılabilir. Hiçbir demokratik başkanlık sisteminde Meclis ile Başkan aynı anda seçilmez. Seçim tarihlerinin farklı olması başkanlık rejimlerinde kuvvetler ayrılığının güvencesidir. Cumhurbaşkanı kararname yetkisiyle fiilen yasamaya ortak edilmektedir. Yasamayı yürütmenin emrine sokan diğer bir düzenleme Meclisi fesih yetkisidir. Kuvvetler ayrılığının olmadığı yerde, şeklen bir metin olsa da bu `anayasa` olamaz. Teklifte yargı da tamamen Cumhurbaşkanı`nın kontrolü altına sokulmaktadır. Tüm yargı düzenini kuracak en üst kurul tek kişinin iradesine göre şekillenecektir. AKP`nin getirdiği ve ismine Cumhurbaşkanlığı dediği sistemin gerekçesinde en önemli siyasi söylemlerden biri, `istikrar` ve `koalisyonların biteceği` sözleridir. Kaldı ki hükümet sayısı istikrar ölçüsü alınsa bile tek başına AKP iktidarlarının olduğu 14 yılda, tam sekiz farklı hükümet kurulmuştur” ifadeleri dikkat çekti. 
 
“Mili irade”nin tek kişiye terk edilmesi vurgusu 
Şerhte ayrıca, “AKP`nin getirdiği anayasa değişikliği teklifinin kuvvetler birliğini öngördüğünü, bu kuvvetler birliğinin yürütmenin altında birleştiğini, bunun teknik ifadesinin dikta rejimi olduğu, dikta rejiminin Anayasa`nın başlangıç kısmında belirtilen kuvvetler ayrılığı ilkesine ve demokratik cumhuriyete aykırı olduğu açıktır. Ülkemiz, tarihinin en büyük terör eylemleriyle karşı karşıyadır. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında ilân edilen OHAL, FETÖ ile mücadele görüntüsünden oldukça uzak, keyfi uygulamalara imza atmanın kılıfı olmuştur. Bu değişiklik paketinin, olası Meclis Genel Kurulu`ndan geçmesi durumunda propagandalar nasıl yapılacaktır? Devletin tüm olanaklarının seferber edildiği bir `evet` cephesi karşısında, OHAL koşulları içinde `hayır` demeye çalışmak bile böyle bir anayasa değişikliğinin tartışılmasını olanaksız kılmaktadır. Türkiye`de anayasa yapımı için gerekli koşullar yoktur! Türkiye, 1982 Anayasası`nın ilk üç maddesinde yazan ve ortak değerlerimiz olan tarihi ve toplumsal gerçeklerimizden sapma göstererek, onların içini boşaltan, özünde zedelemeler yapan düzenlemelerden uzak durmalıdır. Anayasanın ilk üç maddesi ya da Türkiye`nin üniter yapısı, bir günde bulunmuş, masa başında hazırlanmış birkaç cümleden ibaret değildir. Freedom House 2015 verilerine göre, tam demokratik kabul edilen 49 ülkeden altısı başkanlık, altısı yarı başkanlık, üçü Meclis hükümeti ve 34`ü parlamenter sistemle yönetilmektedir. Ortalama 20 yılda bir her 23 başkanlık rejiminden birinin çökerek, bir tür diktatörlüğe dönüştüğü sonucuna ulaşmışlardır. Demokrasinin parlamenter sistemde ortalama çöküş süresi ise 71 yıl olarak ölçülmüştür. Ayrıca Başkanlık sisteminde her 23 ülkeden biri diktatörlüğe dönüşmekteyken, Parlamenter sistemlerde bu rakam her 58`den birdir. Korkulması gereken parlamenter sistem ya da koalisyonlar değil, demokrasinin kaybedilmesi ve milli iradenin kontrolsüz tek kişinin keyfine terk edilmesidir.

Demokrasinin ‘saray’ı TBMM!..
“Türkiye’nin parlamenter sistemi güçlendiren, güçler ayrılığı ilkesini ve hukukun üstünlüğünü egemen kılan, özgürlükçü bir anayasal sisteme ve birinci sınıf demokrasiye ihtiyacı bulunmaktadır” denilen şerh; “Türkiye’de demokrasinin sarayı TBMM`dir, başka saraylara ihtiyaç yoktur. Bu gerekçeyle milli iradenin mabedi ve demokrasinin güç merkezi olan TBMM öne çıkarılmalıdır. Türkiye`ye en uygun Cumhurbaşkanlığı; partiler üstü, sembolik yetkilerle donatılmış, yürütme ve yasama üzerindeki etkisi sınırlandırılmış bir Cumhurbaşkanlığı modelidir. Ülkemizin diktatörlük rejimi kuran bir anayasanın aksine; kurucu değerlere bağlı, özgürlükçü, güçlü sosyal devleti öngören, parlamenter sistemi esas alan, güçler ayrılığına dayalı, denge ve denetleme mekanizmaları olan ve iyi çalışan, güçlü ve bağımsız yargıyı kuran, özerk kuruluşları güvence altına alan anayasaya ihtiyacı vardır. Anayasanın ilk dört maddesinde güvence altına alınan demokratik cumhuriyet ve hukuk devleti yok edilmektedir. Dolayısıyla anayasanın 4. maddesinde ifade edilen teklif yasağı kapsamındadır. Teklif edilebilmesi ve görüşülmesi mümkün değildir. Anayasaya aykırıdır. Osmanlı`dan bu yana devam eden ve Türkiye Cumhuriyeti ile kurumsal temelleri gittikçe güçlenen demokratikleşme sürecini kesintiye uğratan bu teklif, cumhuriyet devrimiyle kazanılan tüm değerleri tersine çevirmeye dönük bir karşı devrim hareketinin anayasal zeminini yaratma arayışıdır. Bu düzenleme ülkemizin yeni ve derin krizlere sürüklenmesinin yolunu açacaktır. Yol yanlıştır ve derhal dönülmesi gerekir. Bu teklifin Gazi Meclis çatısı altında görüşülmesi dahi tarihi bir ayıptır” ifadeleri ile son buldu. 
(Düzenleyen: Seçkin Sağlam)
Paylaş