Bozcaada Forum tarafından organize edilen ve bu yıl 5’incisi gerçekleşen Bozcaada Doğa Buluşması, yaşam savunucularının katılımı ile gerçekleşti. Bozcaadalıların ilgi gösterdiği Doğa Buluşması kapsamında, dayanışma pikniği, çevre temizliği, söyleşiler, ekoloji forumu, fotoğraf atölyesi gibi pek çok etkinlik gerçekleştirildi. Zübeyde Hanım Parkı’nda düzenlenen kahvaltı ile start verilen 5’inci Bozcaada DoğaBuluşması, Ayana Koyu’ndaki dayanışma pikniği ve çevre temizliği ile devam etti. Yaşam savunucuları hem dayanışma pikniğinde bir araya geldiler, hem de sahilde yapılan çevre temizliği ile deniz ve kıyıların korunmasına noktasında farkındalık yarattılar. İki gün boyunca devam eden etkinliklerin ilk günü iki söyleşi ile son buldu. İzmir Evrensel Gazetesi Muhabiri, Gazeteci-Yazar Özer Akdemir ile EGEÇEP Sözcüsü Hüsnü Dilli çevre mücadelesi ve çevre sorunlarına dair sunumlarını gerçekleştirdiler.
“Çocuklarımızın geleceği için bu mücadeleyi veriyoruz”
Konuşmasında, Bergama, Eşme, Aliağa, Efemçukuru, Gediz Ovası, Kazdağları, Havran gibi Ege ve Kuzey Ege’de yaşanan çevre sorunlarına, çevre mücadelelerine değinen İzmir Evrensel Gazetesi Muhabiri, Gazeteci-Yazar Özer Akdemir, Eşme’de meydana gelen zehirlenme olayını anlattı. Akdemir, “Uşak’ta bulunan Kışladağ Altın Madeni, Avrupa’nın en büyük altın madenidir. Bu altın madeni, resmi açılış yapmadan 15-20 gün önce çok yoğun bir yağışın ardından, aslında doğa bize bir uyarı verdi. dedi ki; ‘Bu altın madeni son derece zararlı ve tehlikelidir.’ Uyarı neydi, orada meydana gelen siyanür kazasından sonra Eşme ilçesinde ve köylerinde bin 500’ün üzerinde insan zehirlendi. Eşme’deki insanlardan kan örneği alındı. Kanlar alındıktan iki saat sonra kaymakamlık, valilik emri ile kanlara el koydu. Doktorların söylediği, bütün belirtiler siyanür zehirlenmesiydi. Bu kanlara el konuldu ve valilik bin 500 insanın zehirlenmesiyle ilgili, bakteriyel zehirlenme açıklaması yaptı. Eşme’nin su şebekesine kanalizasyon karıştığı iddia edilerek, zehirlenmenin bu nedenle olduğu bildirildi. Ama o şebekeyi kullanmayan köylerde de zehirlenmeler meydana geldi. Doğanın uyarısı buydu. O dönemden sonra yavrulayan, koyunlar, yüzde 70’i ölü ve sakat doğum yaptı. Bu durum devam ediyor. Bazı köylerden haber alabiliyoruz halen. Ölü ve sakat doğum yapan hayvanların görüntüsü çok acıydı. Yavrularını terk edemiyorlardı. İşte biz de, çocuklarımızın geleceğini terk edemediğimiz için bu mücadeleyi veriyoruz” dedi.
“Sadece hukuk mücadelesi ile sonuç alınamaz”
“Bölgedeki altın madenlerine karşı onlarca dava açıldı” diyen Akdemir, “Benim hatırladığım Bergama’da en son 42’inci ruhsat iptal edilmişti, 43’üncü ruhsat ile devam ediyorlar. Maalesef hukuk, Bergama’yı durduramadı. Bugün yine birçok yerde hukuki mücadele veriliyor. Ama özetle söylersek, günümüzdeki hukuksuzluk sürecinde de, durmuyor, durdurulamıyor. Hukuksuzluk ikliminde yaşıyoruz. Siyasette de, işçi haklarında da, çevre meselesinde de hukuksuzluk almış başını gidiyor. Güçlülerin hukuku dediğimiz şey işliyor. Bu nedenle, sadece hukuki kazanımlarla yaşam alanlarını korumamız çok zor ve neredeyse imkansız. Hukuki sürecin yanında ve hatta ondan daha yoğun olarak örgütlü bir mücadele verilmesi gerekiyor. Her yerde, yaşam alanlarına yönelik en küçük bir müdahaleye karşı Anayasa’dan ve yasalardan doğan haklarımızı, sağlıklı bir çevrede yaşam hakkımızı kullanmamız, bunun için hep birlikte örgütlü mücadele etmemiz gerekiyor. Çünkü Anayasa da bunu söylüyor. 56’ncı maddede, ‘Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak ve çevre kirlenmesini önlemek Devletin ve vatandaşların ödevidir’ diyor. Örneğin Aliağa bölgesinde 30 yıl önce verilen bir mücadele süreci var. Termik santrale karşı, 30 yıl önce verilen mücadele kazanımla sonuçlanmıştı. Ama işte, sermaye durmuyor. Örgütlü mücadelenin zayıfladığında, fırsat kolluyor, tekrar geliyor. O zaman bir termik santral için binlerce insan ayağa kalkmıştı. Ne zaman bu mücadele sönümlendi, zayıfladı, ondan sonra birbiri ardına termik santral projeleri hazırlandı Aliağa’da” sözlerine yer verdi.
RES projeleri ve zararları..
EGEÇEP Sözcüsü Hüsnü Dilli ise Karaburun Rüzgar Enerji Santralleri (RES) üzerinden, plansız bir biçimde, ‘tek kriter, rüzgar verimliliği’ üzerinden kurulan RES’lerin zararlarına değindi. Dilli, Rüzgar Türbini Sendromu’nun tıp literatürüne girdiğini ifade ederek, plansız ve programsız bir biçimde yapılan RES’lerin, doğaya, insan ve canlı yaşamına zarar verdiğini vurguladı. RES’ler için daha kurulma aşamasında ağaçların katledilmesinin, devasa yollar açılarak RES alanlarındaki doğal yaşamın tahrip edilmesinin, kuşlar başta olmak üzere, söz konusu RES alanlarındaki canlı popülasyonlarının ve insan sağlığının tehdit edilmesinin kabul edilemez olduğunu ifade etti. (Seçkin Sağlam)