Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin İl Başkanlığında yaptığı açıklamada ekonomik krizden, parlamenter sistem çalışmalarına kadar pek çok konuda soruları yanıtladı. Deva Partisi İl Başkanı Berkan Karaca ve parti yöneticilerinin de katıldığı toplantıda Babacan, ülkenin çok zor bir dönemden geçtiğini ifade etti. Her alanda önemli krizler yaşandığına vurgu yapan Babacan, "Bu krizler, toplumun çok geniş kesimlerini doğrudan etkilemeye başladı. Zaten ülkemizde çok ciddi bir hukuk ve adalet krizi vardı. Özellikle şu son aylarda, tekrar hareketlenen ekonomik kriz, gerçekten çok geniş kesimlerin daha da yoksullaşmasına neden oldu" dedi.
"Türkiye, her anlamda kriz yaşıyor"
"Ülkemiz gerçekten zor günlerden geçiyor" diyen Babacan, "Her alanda önemli krizler yaşıyoruz. Bu krizler, toplumun çok geniş kesimlerini doğrudan etkilemeye başladı. Zaten ülkemizde çok ciddi bir hukuk ve adalet krizi vardı. Pandemi ile birlikte sağlıkta, çok da kötü yönetilmeyen bir kriz yaşadık. Pandeminin sebep olduğu eğitim ile ilgili aksaklıklar çok ciddi bir eğitim krizine sebep oldu. Özellikle şu son aylarda, tekrar hareketlenen ekonomik kriz, gerçekten çok geniş kesimlerin daha da yoksullaşmasına neden oldu. satın aım gücü düştü. Artan maliyetler nedeni ile çiftçimiz zarar ediyor. Esnafımız pandeminin getirdiği yükü üzerinden atabilmiş değil. Özellikle de hayat pahalılığı, esnafla vatandaşımızı karşı karşı la getiriyor. Esnafımız etiket yazmaktan çekinir duruma gelmiş. Gençlerimiz iş bulamayacağına dair kanaat gençlerimizi çok çok kötü etkiliyor. Ev genci diye bir toplumsal kesim oluştu. Bir başvuru formu gösterdim dünkü Yenice kongremizde, orada çalışma durumunu soruyor. `Çalışıyor`-`Çalışmıyor`, derken bir seçenek var; `Ev genci...` İnsanlar, `ev genci` seçeneğini işaretliyor. `Ev genci` demek, işi olmayan, ama artık iş aramaktan da vazgeçmiş, umudunu yitirmiş, evde yaşayan, daha çok gece ayakta olup, gündüz dinlenen, aileleriyle, ya da başka insanlarla muhatap olmayan, sokağa çıkmak bile istemeyen bir kesim oluştu" şeklinde konuştu.
Hükümete çağrı...
"Her açıdan zor bir dönem geçiriyor ülkemiz, bunun farkındayız" diyen Babacan, "Ama bu sorunların çözümünün de hala, şu şartlarda dahi zor olmadığını düşünüyoruz. Belki de 2001-2002 krizini yöneten, krizden ülkemizi çıkaran ekip olmamız, yine 2008-2009 dünya krizinden, ülkeyi çıkaran bir ekip olmamız, bu krizi de çok hızlı bir şekilde çözebileceğimiz konusunda bize güven veriyor. En fazla 6 ayda bu krizin çözülebileceğine inanıyoruz, ülkenin normalleşe bileceğine, insanların yüzünün güleceğine, belki milyonlarca insan hemen iş bulamayacak ama `artık iş bulabilirim` hissiyatının kazanmasının mümkün olduğunu düşünüyoruz. Tabiî ki bugünkü şartlar itibariyle söylüyorum. Şuan ki hükümet yanlışta inat ederse, hatada ısrar ederse, akıldışı, bilimdışı uygulamaları ülkeye dayatırsa kriz daha da derinleşir. Dolayısıyla bizim çağrımız hükümete; bir an önce yanlışlardan dönmeleri, bir an önce hatalardan vazgeçmeleri, inattan vazgeçmeleri ve bir an önce ülkeyi daha makul adımlarla, makul kararlarla yönetmeleridir" dedi.
"Döviz kuru değil, istikrar önemli"
Döviz kurunun Türkiye için en önemli rolünün, kurdaki artışın olduğu gibi enflasyona yansıması olduğunu dile getiren Babacan, "Yani kurun seviyesinden öte, kurun hareketliliği önemli. Hele hele kurun artışı, olduğu gibi fiyatlara yansıyor, iğneden ipliğe her şeye zam geliyor. Özellikle sabit gelirli, asgari ücretle geçinen vatandaşlarımızın gelirleri ise bu kadar hızlı artmıyor. TÜİK`in açıkladığı enflasyon yüzde 21. Emekli ve memur maaşları, TÜİK`in ilan ettiği ölçüde artırılıyor. Sonuçta, aslında resmi enflasyona bağlanmış oluyor artışlar. Hayatın bu kadar hızlı pahalandığı bir dönemde, kur artışı satın alma gücünün düşmesi anlamına geliyor. Bu da ülkedeki hem moral ortamını etkiliyor, fakirleşme hissini çoğaltıyor, insanlar daha önce yaptıklarını artık yapamıyorlar. Döviz kurundaki sürekli artış eğilimi direkt hayat pahalılığı demek. Döviz kurunun özellikle 2002-2007 arasındaki değerlerine baktığımızda, Türkiye`deki ihracatın en hızlı arttığı dönem, o dönemdir. İhracatın 36 milyon dolardan 132 milyon dolara çıktığı dönem, aynı zamanda dolar kurunun bir küsurlarda seyrettiği dönemdir. Şuanda bakıyoruz, kur hızla artıyor, ama ihracattaki artış o döneme çok yavaş. Dolayısıyla döviz kuru her şey demek değil, öncelikle istikrar ve güven ortamı önemli, hukuki güven önemli, mülkiyet hukuku, sözleşme hukuku önemli, öngörülebilir bir ekonomi politikası önemli... Sadece döviz kuruyla yorum yapmak çok doğru değil, genel anlamda istikrar çok çok önemli" dedi.
"Faizlerin her alanda düşmesinin yolu güven ortamının oluşmasıdır"
Babacan, "Son 3-4 ayda şunu gördük ki, güven olmadan faizleri düşürmek bir işe yaramıyor. Merkez Bankası, faizini üç ayda 4 puan düşürdüler, aynı dönemde hazinenin borçlanma faizi tam 5 puan arttı. Bu kadar akıldışı ekonomi politikası uyguladığınızda sonuç bu olur. Yüzde 16 ile piyasaya verdiğiniz parayı, tekrar yüzde 22.7 ile borçlanmak zorunda kalırsınız. Aradaki farkı kim ödüyor? Vatandaş ödüyor. Hazinenin ödediği faiz bütçeden ödenen faizdir. Şuanda bütçe görüşülüyor. Daha bu faizler artmadan bütçede gelecek sene konulan faiz ödemesi 240 milyar! Bu yıl 180 civarındaydı. Bu yılki bütçede 180, gelecek yılın bütçesine 240 milyar faiz ödemesi konuldu. Dolayısıyla faizlerin komple, her alanda düşmesin tek yolu güven oluşturmaktır. Şuanda ne yaptığını bilen bir hükümet yok. Tamamen bir kişinin inadıyla, ısrarıyla, `ben ekonomistim` diyen, 19 yıldan sonra kimseyi dinlemeyip, kendi zihninde oluşturduğu dünya etrafında işler yapan, bu şekilde hareket eden bir hükümetin yaptıklarının sonuçlarını hep beraber yaşıyoruz" dedi.
"Asgari ücret, enflasyon ile birlikte refah payının da hesaba katılmasıyla oluşmalı"
Babacan, "Türkiye`de, her türlü sivil toplum kuruluşu, sendikalar dahil, işçi tarafı da işveren tarafı da o kadar etkisizleşti ki artık, sivil toplum artık görevini yapamıyor, hükümetin ya tehdidi ya da teşvikiyle hareket ediyor. Dolayısıyla yapılan görüşmelere bakıyoruz, bir de bizim dönemi hatırlıyoruz, o dönem kıyasıya pazarlıklar olurdu. Devlet kurumları gerçekçi analizler yapardı. Şimdi, TÜİK`e dönüp de enflasyonu sorup, ona göre asgari ücret ayarlasalar herhalde insanlar güler. Türkiye`nin yüzde 21`lik enflasyonuna göre asgari ücret belirlemenin hiçbir gerçekliği yok. Peki artık TÜİK`e kimse güvenemiyorsa, artık bir referans değilse, o zaman memlekette gerçek bir enflasyon değerlendirmesi olmadan bir asgari ücret pazarlığı başlamış durumda şuanda. Asgari ücretin ortalama enflasyon değil, gerçek gıda enflasyonunu mutlaka dikkate alan bir artışla değerlendirilmesi lazım. Sadece enflasyon kadar değil, enflasyon artı refah payı olmalı. Sayın Erdoğan, `şu kadar büyüdük, bu kadar büyüyoruz, uçuyoruz kaçıyoruz` diye açıklamalar yapıyor. Ekonominin büyümesi reel büyümedir. Eğer o açıkladıkları büyümenin biz doğru olmadığını biliyoruz, eğer doğruysa o büyümeye oranla refah payının verilmesi lazım" dedi.
"Akla mantığa sığar hiçbir şey yok"
Babacan, ülkenin 1990`lı yıllara döndüğünü dile getirerek, "Şuanda hükümet ne yapıyor? Bankalara baskı yapıyor, ticari kredi faiz oranını düşürmeye, zirai kredilerin, konut kredilerinin faizlerini düşürmeye çalışıyor. Ama EPDK`nın açıkladığı rakamlara baktığımıza kredi faizlerinde son aylarda ciddi artış var. Türkiye Cumhuriyeti`nin hazinesi bankalardan yüzde 22.7 ile borç alırken, bankalar niye piyasaya bunun altındaki bir faizle kredi versin. Yani aynı 1990`lı yılların o kötü dönemine dönüyoruz, her açıdan. Enflasyonun artık iki haneye oturduğu, döviz kurunun kontrolünün kaybedildiği, neredeyse bankaların tamamen hazine ile Merkez Bankası arasındaki aracı bir kurum haline döndürüldüğü, hayatın sürekli pahalandığı, fakirliğin yaygınlaştığı bir döneme maalesef tekrar dönmüş durumdayız. Akla, mantığa sığar hiçbir şey yok. Hiçbir tutarlılığı yok. Çarşıya gidelim, 5-10 yıldır ticaret yapan bir arkadaşı alalım, ekonominin başına koyalım, ama sayın Erdoğan`a da `Allah aşkına karışma` diyelim, inanın esnafımız, bu ülkenin ekonomisini şuandakilerden çok daha iyi yönetir. Esnaf 10 liraya aldığını 5 liraya satmaz. Devlet şuan bunu yapıyor. 22 liraya aldığını 16 liraya satıyor. Bu kadar basit hataları kimse yapmaz. Ülkenin gerçeklerinden de kopuk, ekonomiden de kopuk olunduğu için bir türlü toparlanmıyor ülkemiz" dedi.
"En önemli konu parlamenter sistem"
"Parlamenter sistem ile alakalı 6 partinin oturduğu masada çalışıyoruz" diyen Babacan, "Partilerin farklı farklı çalışmaları vardı, genel ilkeler benziyor açıkçası ama detaylara indiğimizde farklılıklar vardı. Arkadaşlarımız çalışıyorlar, bu farklı farklı parlamenter sistem çalışmalarını, tek bir çalışmaya indirgemeye çalışıyorlar. Biz de arkadaşlarımıza yetkiyi verdik, önemli olan uzlaşmadır, çok detaylarda kaybolmanın anlamı yok. Bu şekilde bir çalışma sürdü ve iyi de gitti. Açıkçası beklediğimizden hem hızlı hem de daha kolay mutabakatla ilerledi. Yakın zamanda da tamamlanacak diye düşünüyorum, eğer son dakika bir aksilik çıkmazsa. Bir de ekonomiyle ilgili çalışma başlatıldı, ancak o çalışmayla ilgili bizim bir herhangi bir dahlimiz olmadı. Çalışma şuanda yürüyor mu, yürümüyor mu onu da bilmiyorum. Benim anladığım kadarıyla bir defa, 4 partinin oturduğu bir masa oldu. Bizim için çok önemli değil, otururuz konuşuruz. Bundan sonraki süreçte, bizim önemsediğimiz konu parlamenter sistem konusundaki mutabakattır" şeklinde konuştu
"Parti içi demokrasiye önem veriyoruz"
"2001-2002`de Ak Parti kurucusu olmaktan, 2002-2007 döneminin olağanüstü reformlar dönemi, demokratikleşme, Avrupa Birliği süreci, ekonominin 3 bin 500 dolardan 12 bin 500 dolara çıkarmanın gururunu yaşıyorum, pişman da değilim" diyen Babacan, "Ama Ak Parti`yi dönem dönem incelemek lazım. 2001`de kurulan Ak Parti, 2001`deki sayın Erdoğan başka, bugün başka. Biz olduğumuz yerde durduk, kendi ilke ve değerlerimizden asla taviz vermedik. Artık o dönem bitti. 2001-2002 yılında, 28 Şubat sonrası ve 2001 ekonomik krizinin yarattığı, Ak Parti`nin kuruluşunun sağlandığı o dönem artık yok. Ak Parti`yi yöneten zihniyetin de miadı dolmuş, son kullanma süresi çoktan geçmiş durumda. Partinin de eskisi kadar güçlü şahsiyetlerden oluştuğunu da izlemiyoruz. Tamamen tek kişiye odaklı, tüm sistemin bir tek kişinin iki dudağına endekslendiği siyasi bir yapı var. Biz ortak akla, istişareye, parti içi demokrasiye önem veriyoruz" ifadelerini kullandı.
"Partimizin yüzde 30`u CHP`li"
Babacan, açıklamasını; "Biz kendimizi sağ-sol diye tanımlamıyoruz. Sosyal demokrat, liberal, muhafazakar olarak tanımlamıyoruz. Eski terminoloji bizi tanımlamıyor. Biz kendimizi anlatıyoruz, insanlara tanıtmaya çalışıyoruz. Bize, Deva Partisi kuruldu, Ak Parti`den geçiş olur diye bakılıyor. Ama öyle değil. Üye yapımızla ilgili bilgi vereyim; bize başvuran insanlarımızın yüzde 30`u daha önce Ak Parti`ye oy veren insanlar. Yüzde 20 civarında CHP var, yüzde 10 civarında İyi Parti var, yüzde 10 civarında MHP var, yüzde 10 civarında HDP var, yüzde 20 civarında daha önce hiçbir partiye oy vermemiş insanlar var" ifadeleri ele tamamladı.
(Seçkin Sağlam-Eren Aşnaz)