Bunun için de yeniden topyekûn bir demokrasi mücadelesi seferberliği artık kaçınılmaz olmuştur.
İnsani olan bütün değerler yerlerde sürünmektedir.
Çünkü sistem bunu dayatmakta ve bu görevi yerine getirmek için rol almış kesimler de tam da bunu yapmaktadırlar.
Böyle olmasa idi; halkın cumhuriyet bayramını kutlaması yasaklanıp, kutlamak isteyenlere gazlar ile müdahale edilebilir miydi?
En basit insani talepler için cezaevlerinde açlık grevinde bulunan, bedenini ölüme yatırmış yüzlerce insanın bu eylemleri hala görmezlikten gelinebilir miydi?
Bir çok aydın, sanatçı, kanaat önderi, sivil toplum örgütü ve siyasi partilerin bu konudaki çağrıları duymazlıktan gelinebilir miydi?
Duymadım , görmedim, bilmiyorum tavırları ile bu duyarsızlık; halkın yok sayılması, demokratik hak ve özgürlüklerinin temel insan haklarının rafa kaldırılması demektir.
Bunun adı diktatörlüktür.
Bunca gelişmeden sonra hükümetin ağzına demokrasi kelimesini alması bile gülünç olacaktır.
Halkın demokratik taleplerine sahip çıkarak bu talepler temelinde mücadele etmekten demokratik halk cumhuriyeti için yeniden seferber olmaktan başka bir alternatifi kalmamıştır.
89 yıl sonra yeniden başa döndük.
Çanakkale Valisi Güngör Azim Tuna’nın Cumhuriyet Bayramı töreninde yaptığı konuşmasının bir cümlesi son derece önemliydi. İçersinde bulunduğumuz gerçeklerin genel yorumu bakımından çok anlamlıydı, Cumhuriyet ve demokrasi ilişkisi itibarıyla çok özlü bir kavramsallığa işaret ediyordu.
“ Nitekim dünya üzerinde cumhuriyet ismini taşıyan pek çok devletin, aslında geniş halk kesimlerinin iradelerine rağmen, onlara karşı, baskı ve zulüm ile iktidarda kaldıkları sıklıkla görülmektedir” şeklindeki tespit üzerine bir kez daha düşünmeliyiz.
Halkın iradesinin yansımadığı sistemler devlet biçimlerini cumhuriyet olarak tanımlasalar da hiçbir anlamı yoktur.
Demokrasisiz cumhuriyetler ülkeleri diktatörlüklere götürür. Ülkemizin ne yazık ki içersinde bulunduğu durum da budur…
Ya sonuç?
Halkın gücü karşısında barikatlar dayanamamıştır. Gaz ile su ile halkın taleplerini engellemek isteyenler bir kez daha çarpıcı bir gerçek ile yüzleşmişlerdir. Halkın gücü tüm bu baskıları boşa çıkarmıştır. Baskılar ile çeşitli tertip ve provokasyonlara başvurarak halkın haklı talepleri için vereceği mücadele engellenemez.
Hükümetin demokrasi kavramından ne anladığı açıkça ortaya çıkmıştır. Suriye’de silah kullanmasına destek verenler kendi halkının yürüyüş yapmasına izin vermeyecek kadar saçmalamışlardır.
Peki ; demokrasi, insanlık ile bağdaşmayan bunca olumsuzluğa meydan verenlerin bu yaptıkları yanlarına kar mı kalmalıdır!
İçişleri Bakanı ve Ankara Valisi derhal istifa etmelidir!