“Yasta değil isyandayız”

Mersin`de vahşice öldürülen Özgecan Arslan için, kadınlar yine alanlara döküldü. Özgecan Arslan`ın katillerinin gereken cezayı alması, kadına yönelik şiddetin ve kadın cinayetlerinin son bulması için bir kez daha haykırdılar. “Kadın katliamları son bulana dek alanlardayız`` diyen kadınlar, dilek fenerlerini Özgecan Arslan ve öldürülen diğer kadınlar için uçurdular.

607
 
 
Mersin`de Özgecan Arslan`ın vahşice öldürülmesinin ardından tüm Türkiye`de kadınlar alanlara döküldü. Kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin son kurbanlarından Özgecan Arslan`ın ölümünün ardından sokaklara çıkan kadınlar, kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin önüne geçilmemesi, her gün artan kadın cinayetlerine karşı seslerini yükseltmeye devam ediyorlar. Önceki gün soğuk havaya rağmen, akşam saatlerinde İskele meydanında toplanan kadınlar, Özgecan Arslan ve öldürülen bütün kadınlar için dilek feneri uçurarak, hükümetin kadına yönelik politikalarına tepkilerini gösterdiler. Çanakkale KESK adına konuşmayı yapan Eğitim-Sen Çanakkale Şubesi Kadın Sekreteri Yasemin Adsız; “Bu ülkede erkekler sadece geçtiğimiz ayda, 26 kadın öldürdü; yedi kadına tecavüz etti; 24 kadına zorla fuhuş yaptırdı; 36 kadın ve kız çocuğunu yaraladı; 13 kadın ve kız çocuğuna cinsel tacizde bulundu. Bir o kadar çocuk istismara uğradı. Yerler, failler farklı olsa da şiddet uygulayan erkeklerin konuştukları ortak dil erkek egemenliğinin diliydi. Bu dil ölümün, yok etmenin, aşağılamanın dili. Biz kadınlar ise yüzyıllardır eril karanlığa karşı yaşamı savunuyoruz. Özgürlükler ve barış için mücadele ediyoruz.Bu ülkede “Utanç Davası” olarak kabul edilen 13 yaşında iki kadın tarafından erkeklere pazarlanan N.Ç’ye ilişkin davada 26 kişinin tecavüzüne uğrayan N.Ç. hakkında yerel mahkeme “Kızın rızası vardı.” dedi, Yargıtay kararı hukuka uygun buldu.14 yaşında 34 kişinin cinsel istismarına uğrayan Ö.Ç. davasında devlet yine tecavüzü akladı. Özgecan’ın katlini bu çerçeveden değerlendirmemiz gerekiyor. Özgecan’ı, Pippa’yı, Dora’yı öldüren, N.Ç. ve Ö.Ç gibi nice çocuğun hayatını karartan erkek şiddetine karşı susmuyoruz. Katledilen, tecavüze uğrayan, tacize uğrayan, sırf kadın olduğu için, dayatılan yerine kendi seçtiği kimliği yaşadığı için aşağılanan tüm kadınlar gözümüzde bir. Tüm bunları var edenin erkek-devlet-yargı olduğunu hep söyledik, şimdi bir kez daha yineliyoruz`` dedi.
 
 
Adında `` Kadın `` olmayan bir bakanlık
Kadına yönelik politikalar yapmakla görevli bakanlığın, adında kadın olmamasını de eleştiren Adsız “Adında `Kadın` olmayan bir bakanlığı kadına ilişkin politikalar yapmakla yetkin gören bir devlet aklıyla devam edildiği, devletin kadından sorumlu bakanı kadın cinayetlerini normalleştirdiği sürece, ülkenin yetkili ağızları, etnisite, millet, dil, inanç ve toplumsal cinsiyet temelinde ayrımcı söylemlerde bulundukları müddetçe bu konuda bir ilerleme kaydetmek mümkün değil. Tüm bunlara karşı mücadele ediyor; kadın katliamına, kadına yönelik şiddete ilişkin açılan davaları el çabukluğuyla kapatan, şikâyetçi kadınları evlerine yollayan, tecavüze uğrayan kız çocuklarında rıza arayan eril sisteme karşı her yerde sesimizi yükseltiyoruz.Kadınların bedenleri üzerindeki denetimini arttıran erkek egemenliğine itirazımız var. Kadınların sadece geleneksel aile içerisinde anneler, eşler ya da çocuklar olarak tanımlanmasına, iradelerinin yok sayılmasına; hayatlarına müdahale edilmesine itirazımız var. Erkek egemen kapitalist düzenin kadınları sermayeye ucuz iş gücü tedarikçisi, sosyal devletin yükümlülüklerinin taşıyıcısı olarak görmesine itirazımız var” diye belirtti.
 
“İdam değil cinsiyet eşitliği istiyoruz!”
Tüm kadın katillerinin ve kadına şiddet uygulayanların en ağır cezalara çarptırılmasını istediklerini belirten Adsız; “Bu sağlanana kadar mücadele etmeyi sürdüreceğiz. Ama birilerinin öfkeyle ama düşüncesizce haykırdığı gibi `idam cezası`nın uygulanması talebindeki tuzağa dikkatinizi çekmek istiyoruz. Bunları önlemenin yolu idamı yeniden getirmek değil. Asıl olan kadının, kadın kimliğiyle var olabilmesini sağlayacak bir toplumsal yapıya dönüşümü, kadın için kadını gören politikalar yapılması ve toplumsal cinsiyet perspektifinin hayat bulduğu bir adalet sistemi talebini yükseltmektir`` dedi.
Paylaş