“Yaşanabilir bir dünya için adalet şart”

Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Çanakkale Örgütü tarafından 4 Adalet (4A) Kampanyası çerçevesinde düzenlenen “Çanakkale` de Ekoloji Mücadelesi” toplantısı Yalı Hanı`nda gerçekleştirildi. 4A Kampanyası hakkında bilgi verrn Cangı; “Eşitlik, özgürlük ve yaşanabilir bir dünya için adaletin şart olduğunu düşünüyoruz” dedi

612
Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi Çanakkale Örgütü tarafından düzenlenen toplantıda parti Eş Sözcüsü Av. Arif Ali Cangı 4 A Kampanyası hakkında bilgi verdi. Çanakakle Barosu tarafından Kolin Hotel`de düzenlenen Kazdağları ve Siyanürlü Altın Madenciliği konulu panel için Çanakkale`ye gelen ve öncesinde basınla buluşan Av. Arif Ali Cangı 25 Kasım 2012 tarihinde kurulan, Eşitlik ve Demokrasi Partisi ile Yeşillerin ortak bir çalışması sonucunda hem yeşil, hem de sol bir siyaset oluşumunu düşünenler tarafından yeni bir siyaset anlayışı kurmayı hedeflediklerini ve bunun için yola çıktıklarını söyledi. 3 aylık bir oluşum olduklarını belirten Cangı Türkiye`nin özgürlük ve demokrasi sorunlarının yanısıra ekoloji sorunların da da söz sahibi olmaya çalıştıklarını söyledi. 4 Adet kampanyası hakkında bilgi veren Cangı 4A`nın partinin programının özeti olduğunu belirterek: “ Bunlar ekonomik eşitsizlikleri anlatan iktisadi adalet, demokratik katılımdaki eşitsizlikleri ve sorunların çözümünü öngören katılım adeleti ve cinsiyet, cinsel yönelim, dinsel inanç, ırk, köken farklılığından doğan eşitsizliklerin ve adaletsizliklerin giderilmesini hedefleyen tanınma adaleti ve ekolojiye ilşkin yaşam alanlarının kirlenmesine yönelik mücadeleyi yürüteceğimiz alan içinde çevre ve iklim adaleti olarak 4 alanda adalat kavramını tanımlıyoruz. Eşitlik, özgürlük ve yaşanabilir bir dünya için adaletin şart olduğunu düşünüyoruz” dedi.
“Tanınma adaletini önemsiyoruz”
Cangı: “Bugün ülkenin en sıcak gündemi olan Kürt meselesi çözümündeki barış sürecini ele alırsak, süreç bir yanı ile katılım adaleti, bir yanı ile tanınma adaletini oluşturuyor. Bu ülkede yaşayan insanların ayrı ayrı kimlikleri var. Köken olarak baktığımızda kimimiz Kürtüz, kimimiz Türküz, kimimiz Çerkez, kimimiz Pomak`ız. İnançlarımız da, cinsiyet alanında da farklılıklarımız var. Bizim hepimizin farklı, hepimizin eşit olduğu bir ülkeyi inşa etmek için tanımladığımız tanınma adaletinin bu kapsamda değerlendirilmesi gerekiyor. Tanınma adaletini sağlayamadığımız müddetçe bugünkü gündemde olan Kürt meselesinin demokratik çözümünün gerçekleşmesinin mümkün olmadığını düşünüyoruz. Türkiye hala 12 Eylül anayasası ve yasaları ile yönetiliyor, siyasi parti kanununundaki anti demokratik yüzde 10 barajı seçmenin iradesinin meclise yansımasına engel oluşturuyor, bundan yola çıkarak katılımda adaletin sağlanmasını öngörüyoruz. Katılıma da sadece temsilde adalet olarak değerlendirmiyoruz, yaşamın her alanında ekomi ve yönetim alanında da katılımcılığı öneriyoruz. Demokratik katılımın olmadığı bir yerde hiçbir srounun çözümlenemeyeceğini düşünüyoruz.”dedi.
“Demokratik olarak sorunun çözümü umudu ortaya çıktı”
Barış umudu ve yeni barış sürecine ilişkin değerlendirme yapan Cangı: “ 30 yıllık bir şiddet ve savaşın sonunda geldiğimiz aşamada bir barış umudu ve demokratik olarak sorunun çözümü durumu ortaya çıktı, 21 Mart`ta Diyarbakır`daki Nevruz buluşması ve Abdullah Öcalan`ın çağrısının önemsenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Çağrıdan yola çıkarak silahların susması ve silahlı unsurların yurt dışına çıkması önemli aşama ve bu kapsamda oluşturulan akil insanlar komisyonunun ve Türkiyenin bu sürece toplumsal olarak hazırlanması açısından önemli” diye konuştu. Bunların yeterli olmayacağını kaydeden Cangı yıllarca süren çatışma ortamında yaşanan pek çok faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması ve ortaya çıkarılması açısından isehakikatler komisyonunun oluşması gerektiğini belirtti. Cangı: “Bu süreç demokratikleşme açısından önemli, bir yandan silahların sustuğu, bir yandan sorunların demokratik bir kültürle ve siyasetle çözümlenmesinin yolu açıldı, bunun heba edilmemesi gerektiğini düşünüyoruz ve yeşiller ve sol partisi olarak sürece katkıda bulunmaya çaba harcamaya hazırız” dedi.
“Geçiş anayasası sürecini yaşama olasılığımız var”
Anayasa tartışmasına da değinen Cangı: “Ülkenin yeni bir anayasaya ihtiyacı var. 30 yılı aşan bir süredir 12 eylül kurum ve kuruluşlarının anayasası ile yönetilmesi ve onun getirdiği zihniyetin etkileri Türkiyenin demokratikleşmesinin önünde en önemli engel. Ancak Demokratik bir anayasa toplumun bütün kesimlerinin katıldığı şeffaf bir süreçle yapılması gerek. Mecliste yapılan çalışmaların bu anlamda eksik olduğunu ve toplumun değişik kesimlerinin katılımını sağlayamadığını düşünüyoruz. Bir yandan partilerin kırmızı çizgileri, diğer yandan Başbakan`ın rest çektiği bir sürece dayandık. Şu anda siyasi partiler önerilerini sundu, Türkiyenin demokratik bir anayasaya ulaşması daha uzun bir zaman alacağa benziyor. Bir geçiş anayasası şeklinde bazı gündemler değiştirilerek, bir geçiş sürecini yaşama olasılığımız var” dedi.
Cangı çok tartışılan başkanlık sistemi ile ilgili de konuşarak: “Biz başkanlık sisteminin tartışılmaz bir konu olduğunu düşünmüyoruz, her sistem tartışılır ancak yeni anasyasa için ve kürt meselesinin çözümü için başkanlık sisteminin bir koşul olarak ileri sürülmesini kabul etmiyoruz. Bu dayatmalara karşıyız. Başkanlık sistemi gibi güçlü yürütmenin olduğu sistemlerde bu sistemlerin otoriter bir yapıya oluşmasını engelleyecek bazı mekanizmalrın oluştırulması gerek, yerel yönetimleri güçlendirmezseniz merkezi yönetimin güçlü olduğu bir ülkede bir de başkanlık sistemini getirmeye kalkarsanız merkezileşmeyi derinleştirirsiniz. Türkiye büyük bir ülke, Ankara`dan yönetilmesi mümkün değil. Ankara`dan alınan kararlarla ülkenin demokratik bir yapıya kavuşması ve ihtiyacını karşılanması mümkün değil. Bunun yanında merkezi yönetimi savunanların bölünme kaygısını dile getirmeleri de koca bir yalandır, zira bu merkezi bütçenin siyasi partinin tekelinde olması için tercih edilen yoldur. Yerelin ihtiyaçlarını merkezin bilmesi mümkün değil, Türkiye`de sorunların yerelden ve halkın katılımını sağlayacak yeni sistemler yaratılarak çözülmesi gerekir. Bu sadece belediye yönetimleri ile de olmaz, çünkü onlar da merkezi yönetimin etkisi altında. Türkiye`nin demokratik yapıya ulaşması ve sorunlarını çözebilemesi için adem-i merkeziyetçi, halka yakın bir sistem işlemesi gerek. Bu yapı gelecekte tahayyül edeilen toplum yapsına da en uygun olandır” dedi.
 
Kazdağların`da yaşanan tehlikeli gelişmelere de değinen Cangı bölgede en büyük sorunun ekolojiye ilişkin müdahaleler olduğunu kaydederek: “ Bu kararlar merkezi yönetimle alınıyor, merkezi yönetim bu yörernin ihtiyaçlarını ve zenginlikliklerini düşünmeden işletmelere bir takım ruhsatlar veriyor, yerel yöneticiler ve yerel halk karşı çıksa da bu işletmeler açılıyor, ama bu kararlar yerelden verilse halk burası için en iyi seçeneğin kazdağlarının korunması olduğunu düşünecek ve izinler verilmeyecektir” dedi.
Dünya da insan emeğinin sömürüsünde ve kapitalist sistem tarafından doğal kaynakların tahrip edilemsi noktasında sürecin hızlandığına dikkat çeken Cangı: “ Doğanın sömürülmesi demek yaşam alanlarının kirlenmesi, canlıların yaşamlarının tehlikeye girmesi demek. Bu sürece karşı ya kayıtsız kalacaksınız, ya da yaşanabilir bir dünya için eşitlik ve barış ve özgürlük için söz söyleyecek, müdahalede bulunacak ve siyaset yapacaksınız” dedi.
Paylaş