Çanakkale İdare Mahkemesi’nin kararıyla tacizci müdürün 3 yıl 1,5 ay hapis cezasına çarptırıldığı anımsatılan açıklamada, tacizci olduğu mahkeme kararıyla tescillenen söz konusu müdürün, N.Ç. isimli kadını suçlu göstermeye çalıştığı ifade edildi.
Yaşanan taciz olaylarına tepki gösterilen açıklamada; “Üyemiz, memur olarak çalıştığı kurumun amiri tarafından 3 yıl boyunca mobbinge maruz kalmış, yine amirin kışkırtmaları sonucunda erkek mesai arkadaşından dayak yemiştir. Dayak öncesinde de yine aynı kişinin aşağılamalarını amirine bildirmesine rağmen, üyemizin şikâyetleri dikkate alınmamıştır. Bu da yetmezmiş gibi müdürün cinsel tacizine uğramasıyla birlikte olaylar tahammül sınırını aşmış ve üyemiz olayı yargıya taşımak istediğini söyleyerek sendikamıza başvurmuştur. Bu süre zarfında tehditler almış, üzerine araba sürülmüş, evi soyulmuş, takip edilmiş ve bütün bunlar polis tutanaklarıyla kaydedilmiştir. Arkasından valilik oluru alınarak bakanlığa bildirilmeden usulsüz bir şekilde geçici görevlendirme yapılarak, üyemiz başka bir kuruma gönderilmiştir. Yapılan soruşturma sonucunda görevlendirmenin usulsüzlüğü sebebiyle işlem iptal edilmiş üyemize sadece “sehven” yapılmış denmiştir. Taciz davamız devam ederken üyemiz; her ne demekse “davanın selameti açısından” Edirne’ye sürülmüş, Çanakkale İdare mahkemesinin yürütmeyi durdurma kararı ile tekrar görev yerine dönebilmiştir.
Bir yılı aşkın bir süredir yürüttüğümüz hukuki ve fiili meşru mücadelemiz sonucunda, yine Çanakkale İdare Mahkemesinin kararıyla tacizci müdür 3 yıl 1,5 ay hapis cezası almıştır. Tacizci olduğu mahkeme kararıyla tescillenen bu müdür, üyemizin yaşadığı ve yıllarca süren sıkıntıları yetersiz görmüş olacak ki; erkek mesai arkadaşından dayak yediği olayda bile üyemizi suçlu göstererek, üyemiz hakkında Devlet memurluğundan çıkarma cezası talep etmiştir. İzmir’de karakolda sille tokat dayak yiyen Fevziye Cengiz’i hatırlarsınız; dayak atan polisin kolu çizildi diye dayak yiyen Fevziye Cengiz için hâkim 6 yıla kadar ceza istemişti.
Benzer olaylar gibi görünen bu iki olay aslında birbirinin tıpatıp aynısıdır; Bir bütünün parçası, yani AKP’nin kadına bakış açısının yansımalarıdır. Fethiye toplu tecavüz davasını da hatırlarsınız; bu dava polislerin görmediği, savcıların duymadığı, hakimlerin dinlemediği bir adalet mekanizmasında, kadınların hukuk mücadelesi ve dayanışması sonucunda açılabilmişti. Tecavüz çetesinin avukatlığını Muğla baro başkanı ve sekreteri üstlenmişti. Kurumsal kimliği dolayısıyla tecavüzcülerin avukatlığını yapmasının yanlış olduğu ve vazgeçmesi konusunda yapılan eleştirilere kulak tıkayan baro başkanını protesto eden avukat Candan Dumrul’u da hukuka ve ahlaka aykırı davranmak iddiasıyla baroya şikâyet etmiş ve savunması istenmişti. Nasıl bir ahlak anlayışıdır ki olayın failline değil mağduruna karşı işlem yapmakta bir mahsur görülmemektedir” ifadelerine yer verildi.
“Özsaygı’ya ve Dumrul’a yöneltilen haksız suçlamalardan derhal vazgeçin”
Sendikanın Genel Merkez Kadın Sekreteri Deniz Özsaygı ile Avukat Candan Dumrul’a yöneltilen haksız suçlamalardan derhal vazgeçilmesi gerektiği bildirilen açıklamada; “Benzer demiyoruz, aynı olayı Çanakkale taciz davamızda Genel Sosyal Dış İlişkiler ve Kadın Sekreterimiz Deniz Özsaygı yaşamıştır. Üyemize cinsel saldırıda bulunan amirin avukatı olan Çanakkale Baro Başkanı, N. Ç. davasından çıkan kararı toplum vicdanını yaralar nitelikte bulduğu yönünde bir açıklama yapmıştır. Deniz Özsaygı’nın kendisinin bu çelişik durumunu eleştirmesi üzerine Çanakkale Baro Başkanı, kendisine dava açarak karşılık vermiştir. Tekrar söylüyoruz; bu iki olay da benzer değil tıpatıp aynıdır; Kadına yönelik işlenen suçları münferit olarak nitelendiren, böylelikle sorumluluktan kurtulabileceğini sanan AKP’nin kadın politikalarının yansımasıdır. Süreklilik arz eden fiil ve uygulamaların münferit olamayacağı herkesçe bilinen bir gerçektir. Kadına karşı şiddetin, diğer şiddet türlerinden ayrılması sistematik oluşundan ileri gelir. Ailenin korunması yasası, kadına yönelik işlenen suçlar içerisinde özellikle şiddetin önüne geçemez. Bir sebeple aile içerisinde herkes şiddete maruz kalma durumu yaşayabilir. Kadınsa, şiddete her an her yerde maruz kalabilmektedir. Kadına yönelik şiddeti aile içerisine hapsetmek, genelleştirmek, durumun özünü değiştirdiği gibi önleyici olmaktan da çıkarır. Çünkü kadına yönelik şiddet ataerkil sistemin cinsiyet ayrımcı politikalarından ileri gelir. Sendikamız Genel Merkez Kadın sekreteri Deniz Özsaygı’ya ve Avukat Candan Dumrul’a yöneltilen haksız suçlamalardan derhal vazgeçilmesini istiyoruz. Biz yaşamın her alanında kadına yönelik her türlü ayrımcılığa, tacize, tecavüze, şiddete ve kürtaj yasağı gibi kadının özgür iradesini tamamen yok edecek uygulamalara dur diyen kadınlarımızın yanında örgütlü gücümüzle mücadele etmeye devam edeceğiz” denildi.