“Madencilik yasası talan ve sömürü yasasıdır...”

Çanakkale Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Hicri Nalbant, Madencilik Yasası’nın talan ve sömürü yasası olduğunu söyledi.

364
4 Aralık Dünya Madenciler Günü nedeniyle basın açıklaması yapan Çanakkale Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Hicri Nalbant, Madencilik Yasası’nı sert bir dille eleştirdi. Kazdağları’nda yaşanan çevre felaketlerinin sömürge yasası ve işbirlikçilerinin ürünü olduğunu vurgulayan Nalbant; “Bizim itirazımız günümüzdeki madencilik politikası ve maden kanunu ile yer altı zenginliklerimizin ülke ekonomisine kazandırılmış olmayacağı, tam tersine ülkeyi giderek fakirleştireceği ve sömürge haline getireceği noktasındadır. Yöremizde Biga Yarımadasında Kazdağları’nda yaşanan çevre felaketleri de sömürge yasasının ve işbirlikçilerin ürünüdür. Yetkilileri bir kez daha uyarıyor. Kazdağları’nda verilen tüm ruhsatların ve yürütülen çalışmaların acilen iptalini istiyoruz” dedi.
 
“Madde adeta ihanetin kanıtı gibidir”
3213 sayılı kanunun 7. maddesinin ibret alınacak bir madde olduğuna dikkat çeken Nalbant; “Bu madde ile ülkemizin bütün korunan alanları maden yağmasına açılmış durumdadır. Bu alanlar yasa metninde "Ormanlardan, askeri yasak bölgelere kadar ülkenin en değerli bölgeleri madenciliğe açılmıştır. Bu esas olarak ülkenin bir bütün olarak maden yağmasına açılması anlamındadır. Madde adeta bir akıl tutulmasının ya da ihanetin kanıtı gibidir. Bu kanunun 9.maddesinde madencilik faaliyetlerinin bütün teşviklerden öncelikle yararlanacağı belirtilmiştir. Bu kapsamda, SGK işveren primlerinin, elektrik sarfiyatının ve taşıma giderlerinin %50`sinin devlet tarafından ödenmesi düzenlenmiştir. Yine aynı maddede ürettiği madeni ülke içinde kendi tesisinde zenginleştirme işleminden geçirenlerden devlet payının %50`sinin alınmayacağı belirtilmiştir. Maden Kanununun 10. maddesi beyan usulünü düzenlemiştir. Buna göre maden şirketinin kar-zarar, üretim, teknik konulardaki beyanları kabul edilecektir. Kanunun 14. maddesi devlet hakkı ile ilgilidir. Buna göre devlet hakkı IV. Grup madenlerde %2`dir. Bu guruptaki madenlerden altın ve gümüş için devlet hakkı %4 olarak belirlenmiştir. Bunu 9. madde ile birlikte düşündüğünüzde devlet hakkı %1`e altın ve gümüş için %2`ye düşmektedir. Bunun da şirketin beyanına tabi olduğu düşünüldüğünde devlet hakkının ne olduğu anlaşılamamaktadır. 17. madde ise arama faaliyeti sırasında muhtemel rezervin %10`unun işletmesinin ve satışının da yapılabileceğini düzenlemektedir. Bu madde özellikle işletme izninin alınmadığı alanlarda bu iznin gerekleri yapılmadan da madenin işletilmesine olanak veren ve rezervin yüksek gösterilmesi halinde madenin tümünün bile işletilmesine olanak tanıyan bir düzenlemedir” diye konuştu.
 
“Ülke ruhsat alanlarına bölünerek adeta parsel parsel satılmaktadır”
Türkiye’nin adeta parsel parsel satıldığını ileri süren Nalbant; “Önemli bazı maddelerini açıkladığımız bu yasa esas olarak bir sömürge yasasıdır. Ülkenin bütün değerleri bu yasa ile yabancı maden tekellerinin yağmasına açılmıştır. Bu şekilde yapılan madenciliğin ülke ekonomisine bir faydası da bulunmamaktadır. Günümüzde madencilik sektörü yabancı maden tekellerinin istilası altındadır ve bu maden tekelleri ülkemizdeki maden yataklarındaki rezervleri genel olarak hammadde olarak yurtdışına çıkarmaktadırlar. Bir ülkenin hammadde ihracı yoluyla zenginleştiği görülmemiştir. Esasen sömürünün en kolay yolu hammadde ihracı yoluyla olmaktadır. Örneğin madenler Afrika`da çıkmış, ama zengin olan Amerika ve İngiltere olmuştur. Hammadde olarak ihraç edilen madenler yurtdışında zenginleştirilerek onlarca katı bedelle tekrar ülkemize satılmaktadır. Bor madenlerinde bu oran 200 katıdır. Ülkemiz kendi madenlerimiz kullanılarak soyulmaktadır. Bu yasanın yarattığı sömürge düzenine karşı olmak bir vatandaşlık görevi olmalıdır. Bu haliyle yasa esasen Anayasanın 168. Maddesine de açıkça aykırı bir düzenlemedir. Devletin hüküm ve tasarrufuna bırakılan madenlerin neredeyse karşılıksız yabancılara ve onların yerli işbirlikçilerine bırakılıyor olması yasanın amacına aykırıdır. Devlet bu kullanım hakkını ancak halkın yararına kullanabilmelidir. Kazancın yabancı şirketler ve onların yerli işbirlikçilerine riskin ise halka bırakıldığı bir düzenlemede kamusal yan yoktur ve anayasadaki düzenlemeye aykırıdır. Belirtilen maddeler sektörün ekonomik yanıyla ilgili olup telafisi imkansız çevresel zararların ekonomik ve insani yükü ayrıca hesaplanmalıdır. Bütün cumhuriyet tarihi boyunca 1.500 maden ruhsatı verilmiş iken son 10 yılda-43u500 maden ruhsatı dağıtılmış, neredeyse ruhsatsız alan kalmamıştır. Tahmin edilmesi zor olmayan bir partinin bir il başkanı bu yağmadan 350 maden ruhsatı alarak pay almıştır. Bu durum bile yağma mantığının ulaştığı arsızlık düzeyini göstermesi açısından ilginçtir. Son 10 yılda verilen bu maden ruhsatları ülke yüzölçümünün 2/5`ini geçmiştir. Ülke ruhsat alanlarına bölünerek adeta parsel parsel satılmaktadır” ifadelerini kullandı.
 
“Kazdağlarındaki ruhsatların acilen iptalini istiyoruz”
Çanakkale Çevre Platformu olarak, Kazdağları’nda verilen tüm ruhsatlar ile yürütülen çalışmaların acilen iptalini istediklerini kaydeden Nalbant; “Bazı güç odakları son on yıl içerisinde stratejik önem taşıyan, gelecek yüzyılın en önemli enerji kaynağı olan ve devlet tarafından tekel olarak işletilen BOR madenlerinin özelleştirilmesinin önünü açacak çalışmalar yapmaktadır. Bor madeninin dünyadaki rezervinin %75`i bizim ülkemizdedir. Bor aynı zamanda bir enerji kaynağı ve en önemli enerji kaynağı olan hidrojenin taşıyıcısıdır. Tekel olarak işletilen bor madeni hammadde olarak yurtdışına satılmakta, bor ürünleri 200 katı fiyatla geri alınmaktadır. Bununla da yetinmeyen güç odaklan devlet tekeli olarak işletilen bu madenin özelleştirilmesi için akıl almaz düzenlemeler yapmaktadır. Halen meclis gündemine getirilmek üzere olan bir yasa tasarısı bulunmaktadır. Çanakkale Çevre Platformu olarak bizler esasen madenciliğe ve madencilik bilimine karşı değiliz. Bizim söylediklerimiz ve itirazlarımız esas olarak bu sektörün gerçek emekçileri olan Maden Mühendisleri Odasının açıklamalarından farklı da değildir. Bizim itirazımız günümüzdeki madencilik politikası ve maden kanunu ile yer altı zenginliklerimizin ülke ekonomisine kazandırılmış olmayacağı, tam tersine ülkeyi giderek fakirleştireceği ve sömürge haline getireceği noktasındadır. Yöremizde Biga Yarımadasında Kazdağlarında yaşanan çevre felaketleri de yukarıda sözünü ettiğimiz sömürge yasasının ve işbirlikçilerin ürünüdür. Yetkilileri bir kez daha uyarıyor. Kazdağlarında verilen tüm ruhsatların ve yürütülen çalışmaların acilen iptalini istiyoruz. Bu kaygılarımızı bütün yurttaşlarımızla ve maden emekçileri ile paylaşıyor, Dünya Madenciler Gününü bu duygularla kutluyoruz” dedi.
Paylaş