havadurum

“Kazdağları emek bekliyor”

49. Uluslararası Troia Festivali Etkinlikleri kapsamında Halk Bahçesinde ‘Kazdağları ve İnsan’ konulu panel düzenledi. Panele konuşmacı olarak Prof. Dr. Murat Türkeş, Prof. Dr. Telat Koç, Ziraat Mühendisi Hicri Nalbant katıldı. Panelde yapılan konuşmalarda Kazdağları’nın önemine dikkat çekilirken altın tekellerinin işgaline karşı mücadelenin süreceği bildirildi. Termik santrallerin de bölgeye vereceği zararlara vurgu yapılarak yaşamsal değerlerimize sahip çıkılması istendi. Kazdağları’nın bütün kaynaklarını bizlere vererek bizlere yaşam imkanları yarattığı belirtilen panelde bizlerin de Kazdağları’nı korumak için emek vermemiz gerektiği belirtildi.

430
“Halkın katılımı sağlanmalıdır”
Bugünkü işletme ruhsatlarının hepsinin devreye girmesi ile Ağı Dağı diye bir dağın kalmayacağını bildiren Prof. Dr. Murat Tükreş; “Böyle giderse ne Kirazlı ne de Kazdağı kalacak. Orman ekosistemi yok olabilecek. Kazdağı’nı ve yöresini çevreleyen orman eko sistemlerini maki ekosistemini korumalıyız” dedi.
 
 
 
 
“Tek Şans, Tek Dünya, Tek Kazdağları” sloganı ile düzenlenen 49. Uluslar arası Troia Festivalinde “Kazdağları ve İnsan” konulu panel yapıldı. Halk Bahçesinde düzenlenen panelde Kazdağları’ nın bölge açısından önemine dikkat çekildi. Bölgede yapılan termik santral ve Altın tekellerinin yaptıkları çalışmalara karşı mücadelenin süreceği ifade edildi.
 
“Halkın katılımı sağlanmalıdır”
Bugünkü işletme ruhsatlarının hepsinin devreye girmesi ile Ağı Dağı diye bir dağın kalmayacağını bildiren Prof. Dr. Murat Tükreş; “Böyle giderse ne Kirazlı ne de Kazdağı kalacak. Orman ekosistemi yok olabilecek. Kazdağı’nı ve yöresini çevreleyen orman eko sistemlerini maki ekosistemini korumalıyız” dedi. Prof. Dr. Murat Türkeş şunları söyledi; “Kazdağı yöresinin kültürel, fiziki, ekolojik coğrafya ve yörenin doğal, tarihi hatta antik döneme kadar uzanan kültürel özelliklerini bir arada değerlendirdiğimizde biz bu alana yöre diyoruz. Kazdağı, Biga Yarımadası ve insan dediğimizde bu yörede insanın yaşayabilmesi için birçok öğe var bunlardan bir tanesi de su ve doğal kaynaklardır. Çanakkale ve yöresinde yüzey ve yer altı su kaynakları açısından bir denge durumu vardır. Ekosistem ve insan etkinliklerini sürdürebilecek kadar su vardır. Türkiye çapında da ilerleyen yıllarda su sorunu yaşayacağını görebiliriz. Su kaynaklarının hem niceliği hem niteliğinde sorun var. Tahmini DSİ çalışmalarına göre kullanılabilir suyun ancak % 22 ve % 30 arasındaki bölümü nitelikli o da çok iyi değil iyi durumda. İnsanın yaşadığı çevreye uyum göstermesini sağlayan en önemli doğal etkenlerden bir tanesi sudur. Yöremizde sadece su kaynakları açısından bir zayıflık yok. Aynı zamanda bugünkü iklim koşullarında bile Biga yarımadasının önemli bir bölümü özellikle Çanakkale ve Kazdağı’nın içinde yer aldığı bölümde yıllık su açığının dağlık alanlar dışında bulunduğu yağışla yeryüzüne düşen su uzun yıllara baktığımızda o bölgeden Biga yarımadasından buharlaşma ile terleme ile kaybedilen suyu karşılamıyor. Klimatolojik koşullara baktığımızda su açığımız olduğunu su kaynaklarımızı akılcı kullanmamız gerektiğini doğal ekosisteminde bu değişkenliğe uyum gösterdiğini gösteriyor. Özellikle su kaynaklarında doğanın hem ekolojik hem de diğer fiziksel özellikleri bir arada değerlendirilmelidir.. Eğer tarımsal üretim olacaksa sulama yapılmak zorunda. Kazdağları yeşillik ve doğal bitki örtüsü olarak uydulardan da bakıldığında her anlamı ile yeşil. Eğer bugünkü işletme ruhsatlarının hepsi devreye girerse Ağı Dağı diye bir dağımız kalmayacak. Ne Kirazlı ne de Kazdağı kalacak. Orman ekosistemi yok olabilecek. Kazdağı’nı ve yöresini çevreleyen orman eko sitemlerini maki ekosistemini korumalıyız. Kazdağı göknarı, kayın, karışık meşelerin olduğu alanlar orman eko sisteminin önemli doğa alanı olarak kabul edilmiş. Ama koruma statüsü hiç bir zaman milli park kadar değil. Türkiye de milli park olsa da onlar sıklıkla değişiyor. Çok da faydası yok. Önemli olan bütüncül yaklaşmak ve halkla korunması gereken doğa alanlarını bio-coğrafya alanlarını su koruma havzalarına sahip çıkıp korumak. Çeşitli koruma statüleri ile tümünü tek bir statü ile korumak kolay değil. Halkla orman eko sitemini barıştırmak gereklidir. Tümü ile yasaklanınca başarılı olunamıyor .Burada asıl önemli olan halkın katılımını sağlamak. Burada bilimle ilgili pek çok şey söyleyebiliriz ama burada odak noktası asıl yapılması gereken Kazdağı’na Biga yarımadasına Çanakkale’ye sahip çıkabilmek için halkın bu hareketin içerisine katılımını sağlamalıyız. Çanakkale de doğaya karşı yapılan saldırılar bilinmeli ve örgütlenme sağlanmalıdır.”
 
 
“Kazdağı’nı anlamalıyız”
Kazdağının zenginlik ve çeşitliliğinin insan yaşamı için büyük önem taşıdığını bildiren Eğitim-Sen Çanakkale Şube Başkanı Telat Koç; “Daha ayrıntılı çalışmalara ihtiyaç var. Kazdağı emek bekliyor. Kazdağı bütün kaynaklarını bize veriyor bizi yaşatıyor biz de bütün kaynaklarımızla emek verip Kazdağı’nı anlayabilirsek Kazdağı’na emek vererek anlamak gerekiyor” dedi.
 
Koç şunları söyledi; “Kazdağı yöresinde havza kavramı çok önemli. İda ve Kazdağı bin pınarlı bir dağ. Aslında önemli bir su kaynağı. Bu kaynaklar artık sömürerek her şeyi tüketen emperyalizmin yeni kar alanları haline geldi. Saldırı alanları haline geldi. Su da öyle. Bütün kaynaklar bu şekilde. Kazdağı’nda kuzeye ve güneye akan sular var. Güneye akanlar, Edremit körfezini besliyor. Kuzeye akan sular esas bu bölgeyi besleyen sistem. Kazdağ bitki coğrafyasında bitkiler çok iyi bir göstergedir. İnsan bir yerde kendine uygun bir yer bulamazsa gider. Ama bitkiler öyle değil. Başka şansı yok. Bitki orada yaşıyorsa bu pek çok şeyi gösterir. Bitkiye bakarak doğayı okuyabilirsiniz. Türkiye’nin özelliği üç ana bitki alanından bahsediliyor. Kazdağı’nın önemi tam burada Akdeniz ve Karadeniz’in geçişinde bulunması. Kazdağı neden bu kadar çeşitli dendiğinde topografik özelliğe bakıldığında gelen enerji farklılaşıyor. Bütün bitki örtüsü değişiyor ve çeşitliliği hazırlıyor. Kazdağı’nda orman alanları geniş yer kaplıyor. Orman alanları kuzeyde daha fazla. Yağış sistemi yolu üzerinde olduğu için. Daha nemli ortam ve çeşitli bitki örtüsü oluyor. Kazdağı ve insan dediğimizde Kazdağı her yanı orman olmalı. Orman yoksa insan onu tahrip etmiş demektir. Kazdağı güney yamaç ve eteklerinde kanserli hücre gibi Kazdağı’na saldıran konut alanları var. Kazdağları bitki örtüsünde önce zeytin karşımıza çıkıyor, güneydeki zeytin yükseğinde ziraat alanları var. Karaçam kuzeyde daha etkin. Zeytin tarım alanı sonrası kızıl ve karaçam devreye girdi. Daha sonra Göknar alanlarına geliyoruz. Kayın ve meşe denilen alanlara geliyoruz. Kestane geniş yapraklılar arasında. Meşe burada en önemli ölçüde bir anlamda tarımın olduğu yerlerde ormanın tahrip edildiği yerlerde yetişen Akdeniz türü olarak karşımıza çıkıyor. Kızılçam ve karaçam karışık ormanlar olarak bulunuyor. Doğa adım adım o çeşitliliği zengin bir ortamda bulunduruyor. Kızılçam, kayın, karışık ormanlar var. Kestane, kayın, makilik ve kızılcık, karışık ormanları var ve adım adım bütün Kazdağı’nın çeşitliliğini görebiliyoruz. Bunu sağlayan da doğal ortamdaki zenginlik. Bu zenginlik bizim için yaşam kaynağı. Bir üste çıktığımızda yüksek dağ zirvelerinde orman örtüsü biter ve ot formasyonu başlar. Bu da çok çeşitli Kazdağı’nda. Çok çeşitli türler var. Rengarenk pırıl pırıl görüntüler sunuyor doğa bize. Ormanın bittiği yerde küçük bir yerde özel yaşam ortamları oluşuyor. Bitkiler orada yetişiyor ve güzellik kaynağı oluşturuyor. Kazdağı çok engin ve hassas bir yer. Kazdağı’nı yeterince tanımıyoruz. Endemik türün olduğu yerle ilgili çalışma yapmalıyız. Çalışmak için de ölçmek hesaplamak gerekiyor. Türkiye de ölçüm yapan istasyonlar çoğaltılması gerekirken kapatılmaya başlandı. Buraya daha fazla istasyon koyup incelemek gerekiyor. Kazdağı aynı zamanda yararlanmamız korumamız gereken bir yer değil sadece daha çok emek verip anlamamız gereken bir yer. Daha ayrıntılı çalışmalara ihtiyaç var. Kazdağı emek bekliyor. Kazdağı bütün kaynaklarını bize veriyor bizi yaşatıyor bizde bütün kaynaklarımızla emek verip Kazdağı’nı anlayabilirsek Kazdağı’na emek vererek anlamak gerekiyor.”
 
 
“Tehlikelere karşı mücadele edeceğiz”
Kazdağlarını bekleyen tehlikelere dikkat çeken Ziraat Oda Başkanı Hicri Nalbant; “Kazdağları yörenin can damarı. 2.5 milyon insanın temiz güvenilir su kaynağı. Dünyada bütünlüğü korunan çok önemli orman alanlarından birisi. Yöredeki bütün değerli ürünlerin tamamın da Kazdağı’nın hissesi büyük. Biz bu değerin yanında yaşamaktan mutluluk duyuyoruz” dedi.
 
Hicri Nalbant şunları söyledi; “Kaz dağlarını bekleyen çok ciddi tehditler var. Biri termik santraller. Biga Yarımadasında Karabiga yöresine 8 bin megavata varan termik santral kuruluyor. Termik santral, baca gazından oluşan asit yağmurları ile tarım alanları su kaynaklarını orman alanlarını yok ediyor. 3 yıl öncesine kadar linyitle çalışan termik santral kapasitesi 6.800 megavat idi. Şimdi sadece Karabiga’ya kurulan santral kapasitesi 8 bin megavata varıyor. Yanına kirli sanayiler çimento demir çelik birlikte çalıştı mı bizleri ciddi bir tehlike bekliyor. Termik santral ÇED raporu iptali davası var. Biri iptal oldu tekrar ÇED aldılar. Santralde neredeyse faaliyete geçecek. ÇED’ler kesinleştikçe davaları açmaya devam edeceğiz.Kazdağlarında altın tekellerinin yürüttüğü bir çalışma var. Sondaj çalışmaları sürüyordu. Madencilik yasası anayasa mahkemesinden döndü. Danıştay yönetmeliği iptal etti. Şimdi son bir yıldır maden şirketleri çalışmaları tamamladılar. Daha beter bir maden yasası getirildi. Hızla ÇED raporlarını almaya başladılar. İlimizde son 1.5 yıl içinde 9 işletmede ÇED toplantıları yapıldı. Lapseki Şahinli Bayramiç Kuşcayırı, Muratlar, Çan Söğütalan, Kızılelma ve Kirazlı bölgelerinde 9 işletmede ÇED toplantıları yapıldı. Bugünkü koşullarda su kaynaklarımız bize zor yetecek düzeyde. Bir ton kayacı öğütmek için 3 ton su kullanılacak. Suyu zehirleyerek kirleterek yok edecekler. Tarımın dışında diğer ihtiyaçlarımızın dışında hele altın tekellerine verecek 1 gram suyumuz yok. Kazdağlarımızı orman alanlarımızı yok edip gidecekler. ÇED toplantılarının yargıdan döneceğine inanıyoruz. 9 işletmede halkı bilgilendirme toplantısı yapamadılar. Çanakkale de bu toplantılar halkı bilgilendirme toplantısı halkı kandırma toplantılarına dönüştü. Sulandırılmış iki kurum var. biri ÇED diğeri de kamu yararı kararı. İkisi de ciddiye alınacak kararlar değil. Yıldırım hızıyla ÇED raporları olumlu alınmaya başlandı. Kim başvurduysa herkes olumlu ÇED almış. ÇED’lerle ilgili Muratlar Halilağa altın bakır işletmesi ile ilgili hep birlikte çalışma yaparak hocalarımız raporlar yazdılar. İlk davamızdı. Titizlikle üzerinde durduk. Tabip odamızın raporu var. Davamızı açtık. Bugünler de üç dava daha açacağız. Kirazlı, Kızılelma Çamyurt, Söğütalan Ağı Dağı için dava açacağız. Kirazlı için belediye yazı yazıyor ruhsat vermeyin diye ÇED verilirken hiç dikkate alınmıyor. Çamyurtta halkı ağaçları kesin diye sıkıştırıyorlar. O bölgede yangın çıktı. Yangının neden çıktığını yetkililer bize açıklamalıdırlar. Çok uluslu tekeller çıkardıysa bu vahim durumdur. Bunun hesabı mutlaka sorulmalıdır. Alacakları ruhsatların iptali içinde dava açacağız. Altın tekelleri önünde ciddi bir engel daha var. Zeytincilik yasası 20. Madde de engeldi. Bu maddeyi değiştirmek için mecliste 4 kez saldırıda bulundular. Dördü de püskürtüldü. Beşinci saldırıyı bu maddeye dayalı yönetmelik ile yaptılar. Zeytinlikleri korumakla görevli tarım bakanlığı bu yönetmeliği değiştiriyor. 25 dekar altındaki alanları zeytinlik saymıyor. Sulandırılmış ÇED, kamu yararı, şimdi de zeytin yönetmeliği değiştirilerek yaşam alanlarımız saldırıya açılıyor. Her taraftan saldırıyorlar. Sonuna kadar direneceğiz. Çalışmalarımızda Çanakkale Belediyemizin de büyük katkıları var. Başkanımıza teşekkür ediyorum.”
Paylaş