“Kazdağları’ndaki çığlığa kulak verin”

TBMM`deki bütçe görüşmeleri sırasında söz alan CHP Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan, hem Çanakkale`nin, hem Kazdağları`nın hem de Kurşunlu`nun feryadını meclise taşıdı.

601
TBMM Çevre Komisyonu Üyesi CHP Grup Sözcüsü Çanakkale Milletvekili M. Serdar Soydan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`nın bütçesi hakkında Chp Grubu adına söz alarak açıklama yaptı. Gelecek nesilleri mutlu ve refah düzeyi yüksek bir ortamda yaşatmanın yolunun, gelişmiş toplumlarda hâkim olan kalkınma anlayışının yaşama geçmesiyle mümkün olacağını belirten Soydan; “İnsanoğlu sebebi olduğu, başta küresel ısınma olmak üzere, çevre sorunlarının kendi varlığı ve geleceği üzerinde yapacağı felaketlerin ne kadar farkındadır? Bizler doğanın sağlığının insan sağlığının temeli olduğunun ne kadar farkındayız? Gelecek nesilleri mutlu ve refah düzeyi yüksek bir ortamda yaşatmanın yolu, gelişmiş toplumlarda hâkim olan kalkınma anlayışının yaşama geçmesiyle mümkündür. Bu anlayış insanın yaşam kalitesini geliştiren, büyüme ve üretimin dengeli paylaşımını sağlayan; sağlık, eğitim, sosyal güvenlik, barınma, dengeli ve yeterli beslenme olanağı sunan anlayıştır. İnsanlığın temel amacı hızla yok edilen doğal yaşam alanlarının, insansız doğanın veya insan etkisinin sınırlı olduğu doğal alanların korunması ve kollanmasıdır. Bugün, bizlere miras bırakılan, bizlerin de gelecek nesillere bırakacağımız doğanın yaşamı nasıl sürdürülebilir kılacağını veya yaşamın yaşayanlar tarafından rant uğruna nasıl yok edilmekte olduğunu anlatacağız” dedi.
 
“Yaşamımızı tehdit ediyor”
“Küresel ısınma ve iklim değişikliği yaşamımızı tehdit ediyor” diyen Soydan; “Atmosferdeki karbondioksit düzeyi her geçen gün biraz daha yükseliyor. Önümüzdeki yüz yıl içinde küresel sıcaklığın 6 derece, yirmi beş yıl içerisinde ise sıcaklığın 3,5 derece artacağı bilim insanları tarafından ifade edilmektedir. Söz konusu sıcaklık artışının bir sonucu olarak yeryüzündeki canlı türleri büyük oranda nesillerinin tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklardır. Küresel ısınma küresel gıda sorununu doğrudan etkileyen ve gıda krizlerine davetiye çıkaran önemli bir dinamiktir. Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin bir başka önemli sonucu da su kaynaklarının azalmasıdır. Bu azalış, çevresel etkilerinin yanında sürdürülebilir yaşamı engelleyecek boyutlara ulaşmaktadır. Bugün hâkim olan vahşi kapitalist anlayış, toplumsal ilerlemeler öne sürülerek, ekonomik menfaatler ve geçici çözümler uğruna toprağı, havayı ve suyu doğrudan etkileyecek birçok projenin hayata geçirilmesiyle büyük ekolojik yıkımlara yol açacaktır. Doğanın sahibi biz değiliz, kullanım hakkı yalnızca bize ait değil; onu dilediğimizce tahrip etme özgürlüğümüz yoktur ve de olmamalıdır. Bizlerin doğayı ele geçirip onun üzerinde kısa vadeli çıkarlarımız uğruna gelecek nesilleri düşünmeden yaptığımız her değişiklik en az bizim kadar yaşam hakkı olan diğer tüm canlı türlerinin yaşam haklarını gasbetmektedir” şeklinde konuştu.
 
“AKP Hükûmeti ne yapıyor?”
Ülkenin dört bir yanında yaşamını, geleceğini korumak isteyenlerin feryadının yükseldiğine dikkat çeken Soydan; “Bir yandan, gelişmiş ülkelerin ciddi yatırımlar yaptığı yenilenebilir enerji kaynaklarına, rüzgâr ve güneş enerjisine gereken yatırımı ve özendirici politikaları yaşama geçirmiyor, bir yandan da, gelişmiş ülkelerin kendi ülkesine kurulmasına dahi izin vermediği eski teknolojiye sahip çimento fabrikalarına, demir çelik fabrikalarına, termik santrallere izin vererek çevreyi acımasızca tahrip ediyor. Gelecek kuşaklara zehir saçan kara bulutlar, madencilerin acımasızca delik deşik ettiği coğrafyalar bırakıyor. Kirlenmiş denizler, yok edilmiş bitki örtüsü, katledilmiş ormanlar, can suları kesilmiş dereler, kirlenmiş yer altı ve yer üstü suları bırakıyor. Şu anda ülkemizin dört bir yanında yaşamını, geleceğini korumak isteyenlerin feryadı yükseliyor. Bir feryat da Kaz Dağları`ndan yükselmektedir. Bayramiç Kurşunlu köyündeki maden sahasında dram yaşanmaktadır. Soluduğu havayı, içtiği suyu korumaktan, çevresine sahip çıkmaktan başka hiçbir beklentisi ve talebi olmayan Kurşunlu köylüleri, yaşamlarını gelecek kuşaklara bırakacağı temiz hava ve suya adamıştır. Sadece yetkililerden soluduğu havanın, içtiği suyun, beslendiği toprakların kirlenmeyeceğini duymak istiyorlar, onlara inanmak istiyorlar. Bayramiç Kurşunlu köyünde yaşayan Bircan Işık Sayın Başbakana sesini duyurmak için feryat ediyor, `Çığlığımıza kulak verin.` diyor. Kaz Dağları Kurşunlu köyünde yaşayan Bircan Işık şu sözlerle feryadı dillendiriyor, hiçbir harfine, kelimesine dokunmadan aktarmaya çalışacağım: `Devlet büyüklerimize şöyle soruyorum: Biz ne yaptık da bu zulmü hak ettik? Neden biz başımızı yastığa koyduğumuzda rahatça uyuyamıyoruz? Bu takırtıyı, bu tukurtuyu biz burada dinlemek zorunda mıyız? Buraya gelip bu hâlimizi görmelerini istiyoruz. Bütün yetkililere buradan sesleniyorum, özellikle Başbakanımıza sesleniyorum. Ben de onun bir kızıyım, Sümeyye`siyim. Onun Sümeyye`si nasıl rahat uyuyorsa ben de bu köyde onun Sümeyye`si gibi uyumak istiyorum. Bunu duysun benim Başbakanım, gelsin bu madeni durdursun. Onun kızı gibi uyumak istiyorum, Sümeyye gibi uyumak istiyorum. Bütün bu köylüler ağlıyor, nineler, dedeler, herkes ağlıyor `Ne yapacağız, nereye gideceğiz?` diye. Bu heyelan, bu toprak, bütün her şey köyün içine inecek. Yağmur yağdığında hepsi aşağıda, köyün içinde, hepsi köyün içine inecek. Ben sabah uyandığımda pencereden perdeyi açtığımda ilk gördüğüm maden oluyor. Ben buna bakmak, bunu görmek için ne hak ettim? Daha önceden ben etrafıma, doğaya bakıyordum, şimdi, maden ocağına bakıyorum. Hani köylü milletin efendisiydi, niye bizi eziyorsunuz, biz ne yaptık da bizi eziyorsunuz, niye bize zulüm ediyorsunuz?` Bayramiç Kurşunlu köyünde yaşayanların dile gelen feryadı işte bu. Kaz Dağları`nın kalbinden ve tarımın göz bebeği Biga Ovası`ndaki termik santrallerin yarattığı kara bulutların arasından yükselen feryatlar, ülkemizin dört bir yanında çınlıyor” diye konuştu.
 
Başbakan`a da yüklendi
Soydan sözlerini şu şekilde sürdürdü: “İstanbul`da üçüncü köprü, çevre yolu inşaatlarında binlerce ağaç ve bitki örtüsü yok ediliyor” diyen Soydan; “Atatürk Orman Çiftliği`nde Sayın Başbakanın yeni ofisi için binlerce ağaç katledildi. Yalova`da Atatürk`ün bir çınar ağacının dallarını kesmemek için kızaklarla 5 metre ileriye taşıttığı Yürüyen Köşk`ün bahçesindeki ağaçlar, bugün bahçe kenarına yapılacak çitler uğruna kesiliyor. Bu iktidar ve yerel yöneticileri, ODTÜ`de yol yapımı için binlerce ağaç katliamı yapan, üniversiteyi bir gece yarısı operasyonu ile yüzlerce iş makinasıyla işgal eden ilk siyasal iktidar olarak tarihe geçmiştir. Bilim yuvasını işgal ederek tarihe geçen, yeşili seven, yeşile hasta olan Sayın Başbakan, yapılanları `Yol medeniyettir.` diye açıklamaktadır. Sayın Başbakanın, ileri demokrasi ve medeniyet anlayışı bu olsa gerek. Şimdi, sormak istiyorum: Ormanın, yeşilin, binlerce bitki örtüsünün yaşadığı yerin kalbinden, viyadükler, otobanlar, bölünmüş yol geçirmek nasıl bir medeniyettir? Soluduğumuz havayı temizleyen yirmi yıllık, otuz yıllık o ağaçları kesip yerine fidan dikmek nasıl bir medeniyettir? `Ormanımdan bir dal kesenin başını keserim.` diyen Fatih Sultan Mehmet, Osmanlı`nın çevre anlayışını vurgularken; cumhuriyet anlayışı ise Atatürk`ün bir ağacın dallarını korumak için Yalova Köşkü`nün yerini değiştiren anlayıştır. Bugünün anlayışı ise büyümeyi, şehirleşmeyi, ulaşım planlamasını, çevreyi görmezden gelerek, sadece rant uğruna yapan anlayıştır. Bu anlayış da, `Yeşile hastayım.` diyen Sayın Başbakanın medeniyet anlayışıdır. Çevre Bakanlığının bütçe görüşmelerinde, yeşile hasta olan Sayın Başbakana hatırlatmak istiyorum: ODTÜ ormanlarının kalbine, Atatürk Orman Çiftliği`ne, İstanbul Boğazı`nın sırtlarına, Kaz Dağları`nın içine yol açmak medeniyet değildir. Medeniyet, Batılı ülkelerin yüzyıl önce yaptığı şehirlerin altını demir ağlarla örmek, metro yapmaktır. Medeniyet, doğayla bütünleşip sürdürülebilir bir yaşam kurmaktır. İktidarın bir Afrika atasözüne kulak vermesini diliyorum: `Kimse bugünkü üstünlüğüne, gücüne güvenmemelidir. Sular yükseldikçe balıklar karıncaları, sular çekildikçe karıncalar balıkları yer yani kimin kimi yiyeceğini suyun met-cezri belirler.` Çevreye, yaşama ve geleceğe karşı sergileyeceğiniz anlayışla ya vahşi kapitalizmin daha da vahşileşmesine, acımasızlaşmasına, geleceğimizi yok etmesine izin vereceğiz ya da çevreye ve yaşama duyarlı, büyüme ve üretimin dengeli paylaşıldığı sürdürülebilir bir kalkınmanın önünü açarak gelecek nesillere yeşil bir iz bırakacaksınız.”
Paylaş