25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü nedeniyle açıklama yapan İHD Çanakkale Şube Başkanı Serpil Bayar; "2014 yılı insan hakları ihlallerinin, doğa tahribatlarının en üst düzeyde yaşandığı, canlıların vahşice katledildiği, ekolojik dengenin hızla bozulduğu bir yıl oldu. Egemenler otoritelerini yoğunlaştırarak devam ettirmek için her türlü yöntemi uygulamayı mubah görmüşlerdir. 2014 yılı kadına yönelik şiddetinde en üst düzeyde yaşandığı bir yıl olmuştur. Kadına yönelik şiddet tüm dünyada yaşanmakla birlikte, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde daha da vahim boyutlara ulaşmıştır. Kadına yönelik şiddet iktidarın sistematik politikaları halinde yürüdüğünden, bu politika toplumun tüm kurumlarında kabul görerek uygulanmakta ve aile içi şiddet olarak kadına yansımaktadır. Dar anlamda devletler ve genel anlamda ise iktidar otoriter ve faşizan yönüyle toplumu bastırmak için önce kadınları hedef almaktadırlar. Bu durum kendini en açık şekilde, Arap ülkelerinde ve Ortadoğu coğrafyasında göstermektedir. Gelişmiş ülkelerde ise kadına karşı şiddet modernist estetiğe sarmalanarak acımasızca uygulanmaktadır" dedi.
"Son yıllarda aile içi şiddet vahim boyutlara ulaşmıştır"
"İktidarın kendi anlayışından doğurup büyüttüğü radikal örgütler, kadına yönelik her türlü vahşi şiddeti uygulamaktadırlar" diyen Bayar; "Boko Haram örgütünün Nijerya’da okula giden 300 kız çocuğunu kaçırması, yine kadınları köle pazarlarına sürmesi, taciz ve tecavüz ederek katletmesi; Hindistan’da yaşanan toplu tecavüzlerden sonra kadınların diri diri yakılması; İran’ da tecavüze uğramamak için kendisine tecavüz etmek isteyen eski istihbaratçıyı öldüren Reyhane Jabbari’nin idam edilmesi; buna benzer uygulamalar diğer ülkelerde görülmekle birlikte, kadına yönelik erkek terörünü ve faşizan uygulamaları DAİŞ terör örgütü tüm çıplaklığıyla yanı başımızda uygulamaktadır. DAİŞ terör örgütü tüm saldırılarında sistemsel olarak kadınları hedef almış, şiddet sistemleştirilmiştir. Saldırdıkları bölgelerde kadınlar kaçırılmış, cihat evliliği adı altında dinsel bir kılıfa büründürülmüş fahişelik dayatılmış, Ezidi bölgelerine yapılan saldırılar ardından Ezidi kadınlar kaçırılmış, köle sayılıp satılmış, cariye yada hizmetçi olarak çete başlarının evlerine esir verilmiş, tecavüze uğramış ve topluca katledilmişlerdir. Ezidi kadınlarının katliamları bir halkın soykırıma uğraması niteliğindedir. BM verileri on binlerle ifade etmektedir. DAİŞ terör örgütü Suriye ve Irak’ta Ezidi kadınlarla birlikte kendisine itaat etmeyen Arap, Türkmen, Ermeni, Hıristiyan, Süryani kadınlara da benzer şiddeti uygulamıştır. DAİŞ kendine karşı savaşan halklara karşı vahşeti Kürt halkında somutlaştırmıştır. Suriye’den Irak’a hızla ilerleyen katliamcı örgüt Kobane’de Kürt halkının ve Kürt kadının özgürlük mücadelesine yenilmiştir. Bu nedenle Kürt kadının katline yönelik özel fetvalar vermektedir. Katliamcı DAİŞ’e destek verdiği yönünde ciddi iddiaların yöneltildiği Türkiye Devleti sınırında nöbet tutan Kader Ortakaya asker tarafından katledilmiştir. Türkiye’ye sığınan Suriyeli, Kürt ve Ezidi mülteci kadınlar, ekonomik, sosyal ve kültürel hak ihlallerine ve şiddete maruz kalmaktadırlar. Türkiye’de yaşayan Kürt kadını başta kültürel soykırım tehdidi altında yoğun baskılara maruz kalmakta, kendi dilini konuştuğu için başta kamusal alan olmak üzere sosyal ve ekonomik alanda baskıya uğramaktadır. Çocuk yaştaki kız çocukları başta kolluk kuvvetleri olmak üzere kamu personelinin ortak tecavüzüne uğradıklarına tanıklık etmekteyiz. Bununla beraber kadınlar, aile içi şiddet, namus cinayetleri, berdel gibi şiddetlere yoğun maruz kalmaktadırlar. Türkiyeli kadınlar aile içi şiddet başta olmak üzere, kamusal ekonomik ve sosyal alanda şiddete uğramaktadırlar. Özellikle son yıllarda aile içi şiddet vahim boyutlara ulaşmıştır. Her gün ortalama 4-5 kadın eşi, kardeşi, babası veya bir yakını tarafından katledilmektedir. Türkiye’de kadının bu vahim durumunu 18 Kasım 2014 tarihinde basında yer alan Kocaeli’nin Kuruçeşme semtinde ikamet eden Eren Ser aynı evde birlikte yaşadığı resmi nikâhlı eşi 33 yaşındaki Fadime Ser ve imam nikâhlı eşi 20 yaşındaki İnci Ateş’i pompalı tüfekle vurarak katletmesi en açık şekilde göstermektedir" şeklinde konuştu.
"İş cinayetlerinde de kadınlar katledilmektedir"
Bayar sözlerini şu şekilde sürdürdü: "Türkiye’de 24 Kasım 2014 tarihine kadar İHD şubelerimize yapılan başvurulardan ve basın taramalarımızdan elde edilen verilere göre; namus cinayetlerinde 5 kadın öldürüldü, nefret cinayetlerinde (trans, gayrimüslim kadınlar) 6 kadın öldürüldü 16 kadın yaralandı, 32 kadın intihar etti, 10 kadın intihar girişiminde bulundu, 294 kadın eşi, kardeşi, babası, sevgilisi ve diğer kişiler tarafından katledildi, 458 kadın yaralı olarak kurtuldu, 142 kadın taciz ve tecavüze uğradı, 202 kadın fuhuş yapmaya zorlandı. Kamuoyuna yansıyan kadına karşı şiddet kadınların yaşam hakkına yapılan saldırılarla mümkün olmaktadır. Kadının vücut bütünlüğüne ve ruhsal bütünlüğüne yönelen diğer saldırılar sıradan vaka olarak kabul edildiğinden kamuoyuna dahi yansımamaktadır. Kadınlar çalışma alanında da sorunlar yaşamaktadır. TÜİK’in Eylül ayında açıkladığı verilere göre kadınların %26’sı iş bulabiliyor. Kayıt dışı olarak çalışan kadın sayısı, Haziran ayı itibariyle 4(dört) milyon 32 bini bulmuş durumdadır. Türkiye’de istihdam oranlarında kadın sayısı az olduğu gibi bu durumun aksine emek sömürüsünden kadınların yoğunlukla etkilendiği görülmektedir. Özellikle tezgâhtar olarak çalışan kadınlarla beraber ev işinde çalışan kadınların hiçbir sosyal güvencesi olmamakla beraber asgari ücret altında çalışma dayatılmaktadır. Mevsimlik işçi olarak çalışan kadınlarda benzeri durumlar yaşamaktadırlar. İş cinayetlerinde de kadınlar katledilmektedir. Sadece Kasım ayında Isparta’nın Yalvaç ilçesi yakınlarında elma toplamaya giden minibüsün kaza yapması sonucunda yaşamını yitiren 17 kişinin 15’i kadın işçiydi. Sosyal alanda, demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren kadınlar polisin açık şiddet ve tacizine maruz kalmaktadırlar. Kamusal alanda çalışan kadınlarda ayrımcılığa maruz kalmakta karar alma mekanizmalarında yok denecek oranda yer almaktadırlar. Türkiye’de kadına yönelik şiddetin artarak devam etmesinin temelinde iktidarı elinde bulunduran AKP hükümetinin politikaları önemli yer tutmaktadır. Kadının kılık kıyafetini siyasi malzeme olarak gören ve sözde özgürlükçü söylemlerle iktidar olan fakat iktidarı süresince ayrımcı ve erkek egemen devlet zihniyetiyle yaklaşan bugünkü hükümet nedeniyle kadına yönelik şiddet kurumsallaşıp artarak devam etmiştir. Mirabel kardeşlerin 53 yıl önce vahşice katledilmelerine benzer katliamlar yarım asrı aşkın süreye rağmen artarak devam etmektedir. Bu durum da kadına yönelen şiddetin bireysel olmadığı, egemenlerin yönetiminde son derece planlı ve sistematik devam ettiğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne sermektedir. Kadın hakları insan haklarıdır…"