“Hukuksuzluklara sessiz kalmayacağız!”

Eğitim-Sen Çanakkale Şube Başkanı Telat Koç, sendika olarak Fatih Projesi’ndeki hukuksuzluklara sessiz kalmayacaklarını söyledi.

748
Türkiye’de uygulamaya konulan Fatih Projesi ile ilgili açıklama yapan Eğitim-Sen Çanakkale Şube Başkanı Telat Koç şunları söyledi; “Bilindiği üzere bu dönem 17 il 52 okulda pilot olarak uygulanmaya başlanan Fatih Projesi, eğitim bilimsel açıdan herhangi bir değerlendirilme ve proje ile ilgili süreçler konusunda kamuoyu bilgilendirmesi yapılmaksızın gündeme getirilmişti. Öncelikle belirtmek gerekir ki öğrencilerimizin yaşadıkları dünyadaki gelişmeleri bilerek, bu gelişmeler ile kendilerini geliştirebileceği bir eğitim alması, eğitim ile teknoloji bağının kurulması kuşkusuz önemli ve gereklidir. Ancak proje, eğitim alanında yaşanan sorunların çözümü için hiçbir adım atılmamışken, bütçe yetersizliği nedeniyle bu sorunların çözülemediği dile getirilirken gündeme getirilmiş ve eğitim ile teknoloji bağını güçlendirmenin dışında bir amacı olduğu yönünde şüpheleri beraberinde getirmişti. Nitekim proje kapsamında okullara yerleştirilen/yerleştirilecek “akıllı tahta”lar için açılan ihale sürecinin işleyişi, bu şüpheleri doğrular nitelikteydi. Z-kitapların incelenme süreci ise TTKB Öğretim Materyalleri Geliştirme İnceleme Merkezi Müdürlüğü tarafından gerçekleştirilmiş ve bugün TTKB’de incelemesi yapılan, hibe olarak verildiği söylenen zenginleştirilmiş kitap içeriklerindeki bölümler daha önceki yıllarda TTKB tarafından incelemesi yapılmış ve onay alamamış olan CD’lerdir. Ayrıca kitapların ve kitaplardaki bölümlerin nasıl zenginleştirileceği, ne oranda zenginleştirileceği konuları ve kriter hazırlama süreçleri de eğitim bilimsel açıdan bu işlemin öğrenciye sağlayacağı katkılar tartışılmadan, değerlendirilmeden yapılan zenginleştirme işlemi, uygulamanın eğitim bilime ve hukuka aykırı işlemesine neden olan etkenlerdir” dedi.
 
Eğitim-Sen’den Danıştay’a dava
“Sendikamız Eğitim Sen, Milli Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı’nın 2011-2012 Eğitim-Öğretim Yılı’nda kullanılacak e-içerik (elektronik içerik) ve z-kitap (zenginleştirilmiş kitap) Hazırlama ve İnceleme Kriterlerinin kullanılmasına ilişkin 5.10.2011 gün ve 6895 sayılı işleminin iptali ve öncelikle yürütmenin durdurulması istemiyle Danıştay’a dava açmıştır” diyen Koç; “Dava konusu işlemle kabul edilen kriterler 31.12.2009 gün ve 27449 (4. mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan biçimde belirlenmiştir. E-içerik ve z-kitap Milli Eğitim Bakanlığı tarafından 2011-2012 Eğitim-Öğretim İkinci Yarıyıl’da pilot uygulama olarak bazı illerde belirli okullarda dağıtılacağı duyurulan tablet bilgisayarlarda kullanılacaktır. E-içerik öğretim programına uygun ses, video, animasyon gibi çoklu ortam bileşenleri ile zenginleştirilmiş, çevrimiçi ya da çevrimdışı kullanılabilen, öğrenenle etkileşimli ya da etkileşimsiz olarak kurulabilen dersi destekleyici bilgisayar tabanlı içeriklerdir. Z-kitap ise Milli Eğitim Bakanlığı, Talim ve Terbiye Kurulu’nca onaylanarak okutulan ders kitaplarının; öğretim programları esas alınarak animasyon video, ses, fotoğraf, harita, grafik, tablo, simülasyon vb. ögelerle etkileşimli hale getirilmesidir” diye konuştu.
 
“Üniversitelerde 12 Eylül zihniyeti devam ediyor!”
Üniversitelerde 12 Eylül zihniyetinin, 1985 tarihli Öğrenci Disiplin Yönetmeliği  ile devam ettiğini kaydeden Koç; “AKP’ye, dolayısıyla devlete muhalefet etmenin biçimi ne olursa olsun, kendinde suç sayıldığı bir dönemden geçmekteyiz. Bir taraftan demokrasi nidaları yükselirken diğer taraftan sendikacılar, akademisyenler, öğrenciler, gazeteciler ve yazarlar, kısaca toplumun muhalif kesimleri cezaevlerine gönderilmektedir. Bu tablo içerisinde toplumsal muhalefetin önemli bir parçası olan gençlerimizin yaşadığı sorunların üzeri örtülmek istenmektedir. Çünkü söz konusu örtünün altında, bugün hesaplanıldığı iddia edilen 12 Eylül zihniyeti, tüm tazeliği ile varlığını sürdürmektedir. Her ilde üniversite açmakla övünen AKP, bu üniversiteler aracılığıyla her ile 12 Eylül’ü taşımıştır.  13.01.1985 tarihli “Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği” ile üniversite öğrencilerini kuşatan otoriterliğin boyutları, her gün yeni biçimde karşımıza çıkmaktadır. Öğrencileri hedef alan keyfi gözaltı ve tutuklamalar, üniversitelere eğitim hakkını engelleyecek biçimde yansımaktadır. Atılan sloganlardan, sanal ortamdaki paylaşımlara; etnik kimliğinden, evindeki kitaplarına kadar birçok şey öğrencilerin eğitim hakkını engellemek için siyasi amaçlar doğrultusunda ve keyfi biçimde kullanılmaktadır. Polis, yargı ve üniversite işbirliği içerisinde yürütülen bu süreç kabul edilebilir değildir. Sayıları 500’ü aşan tutuklu öğrencilerin durumu ve trajikomik gerekçelerle her geçen gün öğrencilere açılan soruşturmalarla verilen cezalar, Başbakan’ın yetiştirmek istediği “dindar gençlik” için “ayrık otlarının” nasıl temizlenmek istendiğini göstermektedir. Temel hak ve özgürlüklerin ortadan kaldırılmasına kadar giden bu süreçte YÖK’ün ve “Öğrenci Disiplin Yönetmeliği”nin halen yürürlükte olması, AKP’nin üniversite bahsinde 12 Eylül askeri darbesinin ürünlerinden bolca faydalanmak istediğini göstermektedir” dedi.
 
Eğitim-Sen’den AKP’ye uyarı
“Eğitim Sen olarak, tek tip vatandaş yaratmak isteyen, kendisine muhalif tüm kesimleri düşmanlaştıran, üniversiteleri sadece ticarethane olarak görmek isteyen, kısaca kendisine dikensiz gül bahçesi yaratmak isteyen AKP’yi uyarıyoruz!” diyen Koç; “Bilinmelidir ki sendikamız gençlerimizi bu faşizan ortamda yalnız bırakmayacak, mücadelelerinde her zaman yanlarında olacaktır. Bir kez daha altını çizerek ifade ediyoruz ki 12 Eylül askeri darbesi ürünü YÖK ve 1985 tarihli “Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği” derhal kaldırılmalıdır. AKP, üniversitelere gönderdiği bir yazı ile akademisyenleri “AK Kütüphane Sosyal Bilimler Teşvik Ödülü” kapsamında kendi politikalarını incelemeye çağırmış ve beğenilen “bilimsel” çalışmanın ödüllendirileceğini duyurmuştur. 29 Aralık 2011 tarihli ve AKP Ankara milletvekili Reha Denemeç imzası taşıyan yazı, AKP’nin üniversitelerimize yönelik çarpık bakış açısını açıkça yansıtmaktadır. Öyle ki ilgili yazının içeriği akademisyenlere ve üniversite yönetimlerine talimat verir niteliktedir. Yazının son kısmında, “…öğrencilerinize ve öğretim elemanlarınıza ‘AK Kütüphane Sosyal Bilimler Teşvik Ödülü’ duyurusunun yapılmasını ve afişin öğrencilerinizin görebileceği bir yere asılması hususunu bilgilerinize sunarız.” denilerek, neresinden bakılsa “parti-devlet birliği”ni çağrıştıran bir talimat verilmiştir. Ismarlanmak istenenin, AKP’yi “en çok öven” çalışma olduğuna şüphe yoktur. Öyle ki, kendisi gibi düşünmeyen herkesi hedef haline getiren AKP’nin eleştiriye tahammülü olmadığı bilinmektedir. Akademik faaliyetlerinden dolayı cezaevinde bulunan akademisyenlerin varlığı bunun en açık göstergesidir. Bu atmosfer altında ödüllendirilecek söz konusu çalışmaların niteliğinin, kaçınılmaz olarak “güzelleme” olacağı açıktır” şeklinde konuştu. Koç açıklamasının devamında; “Örneğin güvencesiz istihdam edilen 50/d’li bir araştırma görevlisinin, AKP’nin politikalarını eleştiren bir çalışmanın altına imza atması, ilerde karşılaşabileceği işsizlik tehdidinden dolayı mümkün değildir. Genel hatlarıyla baktığımızda, kendisine güzelleme yapacak bilimsel çalışmalar beklediği üniversitelerde yaşanan sorunlar şunlardır:  Üniversitede gerçeği arama ve ifade etme özgürlüğü yok edilmek istenmektedir. Üniversitelerde öğrenciler başta olmak üzere tüm asli bileşenler üzerinde yoğun bir baskı ve sindirme politikası yürütülmektedir. Bu kapsamda 12 Eylül ürünü mevcut öğrenci ve memur disiplin yönetmelikleri halen varlığını sürdürmektedir. Öğrenci ve mezunların müşterileştirilmesi projesi olan “Bologna Süreci” Türkiye’nin bütün üniversitelerinde hızla ilerlemektedir. Üniversite özerkliği, akademik özgürlük ve demokratik katılım sağlamak gibi iddialarla ortaya çıkılan bu süreçte, bu kavramların içi boşaltılarak içerdiği anlamlar ortadan kaldırılmıştır. Yeni açılan üniversiteler üzerinden ciddi bir siyasal kadrolaşma politikası yürütülmektedir. Bugün birçok üniversite yönetiminin farklı cemaat/tarikatlar arasında paylaşıldığı birçok kimse tarafından açıkça dillendirilmektedir. Üniversitelerde akademik kadroların dağıtımında, keyfi ve ayrımcılık içeren uygulamalar giderek yaygınlaşmaktadır. Üniversitelerde sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yaşanan dönüşüme paralel olarak araştırma görevlilerinin istihdam edilme biçimleri çeşitlenmiş ve esnekleştirilmiştir. Farklı adlar altında (50/d, 33/a, ÖYP, 35, teachingasistant) aynı işi yapan, kamuda ve vakıf üniversitelerinde çalışan araştırma görevlileri iş güvencesinden yoksun durumdadır. Türkiye üniversiteleri, yaşattıkları kültür bakımından çok kültürlü ve çok dilli Anadolu coğrafyasının renklerini yansıtmamaktadır. Temel insan haklarından olan anadilinde eğitim üniversitelerde özgür bir biçimde tartışılmamaktadır. 12 Eylül ürünü YÖK ile üniversitelerin üzerindeki baskısını her geçen gün daha fazla artıran ve polisiye yöntemlerle akademik çalışmaları engelleyen AKP, bilimsel faaliyetleri destekliyormuş görüntüsüyle ikili oynamaktadır. Eğer AKP hükümeti, politikalarının eleştirilmesini, kendisine bir ayna tutulmasını istiyorsa, sendikamızın eğitim ve yükseköğretim  politikaları kapsamında hazırladığı raporlara www.egitimsen.org.tr adresinden ulaşabilir” ifadelerini kullandı.
Paylaş