“Hukuk, herkese lazımdır. Herkes bir gün adalet arayacaktır...”

Çanakkale Baro Başkanı Av. Bülent Şarlan, 14 Aralık ve Torba Yasa`ya ilişkin açıklama yaptı.

779
Türkiye kamuoyunda ve medyasında “14 Aralık Operasyonu” olarak adlandırılan arama ve gözaltı süreçlerinin başlatıldığını anımsatan Baro Başkanı Av. Bülent Şarlan; “Hukuk, herkese lazımdır. Herkes bir gün adalet arayacaktır. Bizce, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının en büyük güvencesi; bağımsız ve tarafsız yargının varlığıdır. Ne var ki siyasi iktidarın güdümündeki bir yargı; kolluk kuvvetlerinin ve iktidar sahiplerinin haklarını korumakta, yurttaşların özgürlüklerini hiçe saymaktaysa buna karşı ilk ve en güçlü itiraz yine avukatlardan ve barolardan gelecektir. Biz avukatlar, önceden olduğu gibi bugün de, yaşanan hukuka aykırılıkların ve torba yasalarla kişi özgürlükleri alanında gerçekleştirilmiş hak ihlallerinin karşısında durmayı en büyük vazifemiz olarak göreceğiz” dedi.
“Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde 02.12.2014 tarihinde kabul edilen ve 12.02.2014 tarihinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından onaylanan 6572 Sayılı Hâkimler Ve Savcılar Kanunu İle Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile birçok kanun ve maddelerinde değişikliklere gidilmiştir” diyen Şarlan; “Bu değişiklikleri kısaca özetlemek gerekirse; 6572 sayılı Kanunun 40. maddesi ile Ceza Muhakemesi Kanunu`nun "Şüpheli veya Sanıkla İlgili Arama" başlıklı 116. maddesinde yapılan değişiklikle: "yakalanabileceği veya suç delillerinin elde edilebileceği hususunda somut delillere dayalı kuvvetli şüphe varsa…" ibaresindeki "somut delillere dayalı kuvvetli şüphe" şeklindeki ifade, "makul şüphe" olarak değiştirilmiştir. 6572 sayılı Kanunun 41. maddesi ile Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Taşınmazlara, Hak Ve Alacaklara El Koyma” başlıklı 128. Maddesinde yapılan değişiklikle, madde içeriği genişletilmiş ve Türk Ceza Kanunu`nda "Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar" başlığında sayılan; “Anayasayı İhlal” başlıklı 309. Madde, “Yasama Organına Karşı Suç” başlıklı 311. Madde, “Hükümete Karşı Suç” başlıklı 312. Madde, “Hükümete Karşı Silahlı İsyan” başlıklı 313. Madde, “Silahlı Örgüt” başlıklı 314. Madde, “Silah Sağlama” başlıklı 315. Madde ve “Suç İçin Anlaşma” başlıklı 316. Madde kapsamına giren soruşturmalarda da el koyma kararı verilebilmesine olanak sağlanmıştır. 6572 sayılı Kanunun 42. maddesi ile şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespitinin; soruşturma aşamasında hâkim, kovuşturma aşamasındaysa mahkeme kararına istinaden yapılacağı öngörülmüştür. Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “İletişimin Tespiti, Dinlenmesi ve Kayda Alınması” başlıklı 135. Maddesinde belirtilen “…başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda” şeklindeki ibare ortadan kaldırılmıştır. Ayrıca Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “İletişimin Tespiti, Dinlenmesi ve Kayda Alınması” başlıklı 135. Madde içeriğinde sayılan katalog suçlara Türk Ceza Kanunu`nda "Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar" başlığında sayılan 309-325. Maddeler kapsamındaki suçlar ve 302. Maddede yer alan "Devletin Birliğini ve Ülke Bütünlüğünü Bozmak" suçu eklenmiştir. 6572 sayılı Kanunun 43. maddesi ile Ceza Muhakemesi Kanunu’nun "Teknik Araçlarla İzleme" başlıklı 140. maddesinde yer alan katalog suçlara, Türk Ceza Kanunu`nda "Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar" başlığında sayılan 309-325. Maddeler kapsamındaki suçlar ve 302. Maddede yer alan "Devletin Birliğini Ve Ülke Bütünlüğünü Bozmak" suçu eklenmiştir. 6572 sayılı Kanunun 44. maddesi ile Müdafiin soruşturma dosyasının içeriğini incelemesi veya belgelerden örnek alması yetkisine kısıtlama getirilmiştir. Bu yetki, soruşturmanın amacını tehlikeye düşürebileceğine soruşturma savcısı tarafından kanaat getirilirse savcının istemi ve hâkim kararıyla kısıtlanabilecektir. Getirilecek bu kısıtlama; "Türk Ceza Kanunu’nda tanzim edilmiş uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, cinsel saldırı, çocukların cinsel istismarı, kasten öldürme, 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunda düzenlenen suçlar, 5411 sayılı Kanunda düzenlenen zimmet, 6136 sayılı Kanunda düzenlenen silah kaçakçılığı ve hakkındaki soruşturmalar kapsamında değerlendirilecektir. Bu kısa değerlendirmeler neticesinde Türk hukuk sisteminin yaklaşık on ay önceye geri döndüğü kolaylıkla ifade edilebilir. Söz konusu 6572 sayılı yasa ile şüphelilerin; üstünün, konutunun, işyerinin aranma şartlarını düzenleyen Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 116. Maddesindeki şartlar yumuşatılarak yasadaki “somut delillere dayalı kuvvetli şüphe” ifadesinin yerine “makul şüphe” kavramı getirilmiştir. Değişikliğin hukuk garabeti olan yanı ise; “somut delillere dayalı kuvvetli şüphe” ifadesinin bundan daha yaklaşık 10 ay önce, 21 Şubat 2014’te kabul edilen 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’la yine yürütme organın başı olan hükümet tarafından değiştirilmiş olmasıdır. 17 Aralık ve 25 Aralık soruşturmaları sürecinde, yasanın bir önceki halinde bulunan “makul şüphe” ifadesini yeterli bulunmamış ve arama yetkisini daraltmak için “somut delile dayalı” olma şartı siyasi iktidar tarafından eklemişti. 21 Şubat 2014’te kabul edilen 6526 sayılı Yasa ile savunma hakkının önündeki engeli kaldıran avukatların soruşturma dosyasına ulaşım hakkı, 6572 Sayılı Yasa ile yeniden kısıtlanmaktadır. 17 Aralık ve 25 Aralık soruşturmaları sürecinde savunma hakkı ihlallerine karşı aşırı duyarlı davranan siyasi iktidar, maalesef 10 ay gibi kısa bir sürede bu duyarlılığından vazgeçmiştir. 6572 Sayılı Yasa ile CMK madde 128’te düzenlenen, soruşturma sırasında şüpheli veya sanığın taşınmazlarına, alacaklarına ve genel olarak haklarına el koyma tedbirinin uygulama alanı genişletilmiş ve hakkında hüküm bulunmayan kişilerin mal varlıklarına bir soruşturma veya devam eden yargılama nedeni ile tedbir konulmasını kolaylaştırılmıştır. Bu tedbir, mülkiyet hakkının somut ve ciddi bir şekilde ihlalidir. 6572 Sayılı Yasa ile tüm telekomünikasyon iletişiminin takibinin kolluk güçleri tarafından takibi kolaylaştırılarak Anayasa ile teminat altına alınan bireylerin haberleşme özgürlüğünün ihlaline kadar giden bir sürecin önündeki engeller kaldırılmıştır. Ayrıca hali hazırda mevcut olan, kolluk kuvvetlerinin amirine yahut savcıya ulaşamama durumunda yakalama yetkisindeki derhal savcıya bildirim yükümlülüğü ortadan kaldırılmış ve 24 saat boyunca savcıya haber verilmeden şüpheliyi alıkoyma yetkisi kolluk kuvvetlerine tanınmıştır. Böylelikle AİHM kararlarında işkenceye yönelik onlarca dosyası bulunan ülkemizde gözaltında geçen ilk 24 saat yargısal denetimden çıkarılmakta ve sistematik işkencenin yolu açılmaktadır” şeklinde konuştu.
 
“En büyük güvence; bağımsız ve tarafsız yargının varlığıdır”
Şarlan konuşmasının devamında; “Tüm bu yasa kapsamının Cumhurbaşkanı tarafından onaylandığı tarih olan 12 Aralık 2014’ten iki gün sonra yani 14 Aralık 2014 tarihinde, Türkiye kamuoyunda ve medyasında “14 Aralık Operasyonu” olarak adlandırılan arama ve gözaltı süreçleri başlatılmıştır. Şubat 2014’te gerçekleştirilen bazı reformlardan geri adım atılarak insan hakları ihlal edilmeye, kişi hak ve özgürlüklerine ciddi kısıtlamalar getirilmeye devam edilmekte ve Balyoz, Ergenekon, KCK, Poyrazköy, Casusluk, Sarıkız, Ayışığı, Islak İmza, Oda TV gibi kod adlarıyla başlatılan soruşturmalara bir yenisi eklenmektedir. Dün farklı saflarda ve düşüncelerde yer alan kişi ve kurumların, yapılmış hukuka aykırılıklar karşısında sessiz kalması, bugün kendi başlarına benzeri hukuksuzluklar geldiğinde empati kurmalarına, vicdan muhasebesi yapmalarına yol açsa da; biz avukatlar, kişi ve kurum ayırt etmeden, daima hukukun yanında yer aldığımızı ve savunma hakkının kutsallığını dile getirmeye devam edeceğimizi belirtmekten gurur duyarız. Hukuk, herkese lazımdır. Herkes bir gün adalet arayacaktır. Bizce, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının en büyük güvencesi; bağımsız ve tarafsız yargının varlığıdır. Ne var ki siyasi iktidarın güdümündeki bir yargı; kolluk kuvvetlerinin ve iktidar sahiplerinin haklarını korumakta, yurttaşların özgürlüklerini hiçe saymaktaysa buna karşı ilk ve en güçlü itiraz yine avukatlardan ve barolardan gelecektir. Biz avukatlar, önceden olduğu gibi bugün de, yaşanan hukuka aykırılıkların ve torba yasalarla kişi özgürlükleri alanında gerçekleştirilmiş hak ihlallerinin karşısında durmayı en büyük vazifemiz olarak göreceğiz” ifadelerini kullandı.
Paylaş