“Hapishanelerde değişen bir şey yok”

İnsan Hakları Derneği Çanakkale Şube Başkanı Serpil Bayar, Türkiye`de 20 cezaevine yapılan operasyonun yıldönümü nedeniyle yaptığı açıklamada, 19-22 Aralık katliamının üzerinden 14 yıl geçtiğini ancak suçluların hala dışarıda olduğunu söyledi.

529
İnsan Hakları Derneği`nin 16-17 Kasım 2002 tarihlerinde gerçekleştirdiği Genel Kurulu`nda 19 Aralık gününü "Cezaevlerinde İnsan Hakları İçin Mücadele ve Dayanışma Günü" olarak ilan etme kararı aldığını anımsatan İnsan Hakları Derneği Çanakkale Şube Başkanı Serpil Bayar; “Türkiye ve dünya kamuoyu, 19 Aralık 2000 tarihinde büyük bir şaşkınlık ve üzüntü içinde Türkiye`de 20 cezaevine yapılan operasyonu izlemişti. İnsanlık, yüzlerce tutuklu ve hükümlünün maruz kaldığı şiddete, yanmış vücutlara, cezaevlerinde yükselen alevlere tanık olmuştu. İkisi asker toplam 32 insan yaşamını yitirmiş ve yüzlercesi yaralanmış, yanmış, yakılmıştı. Bu kanlı operasyonun öncesinde, 20 Ekim 2000 tarihinde bazı tutuklu ve hükümlüler açlık grevine başlamışlardı. Açlık grevleri F tipi cezaevlerinin tecrit koşullarını içermesine tepkiyi ifade ediyordu. Zamanın Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, demokratik kamuoyu tarafından F tipi cezaevlerine yöneltilen eleştiriler karşısında, 9 Aralık 2000 tarihinde bir açıklama yapmış ve toplumsal mutabakat sağlanmadan F tipi cezaevlerinin kullanıma açılmayacağını duyurmuştu. Ancak kısa bir süre sonra sorunun diyalog yoluyla çözümü yöntemi terk edilmiş ve bilinen trajik gelişmeler yaşanmıştı. İki yılı aşkın bir süredir devam eden ölüm orucu eylemlerinde ve bununla bağlantılı olaylarda toplam 104 kişi yaşamını yitirdi. Bu ölümlerin nedeninin, yürürlüğe konan tecrit sistemine dayalı cezaevi politikası ve uygulaması olduğu açıktır. 19-22 Aralık katliamının yarın yıldönümü, katliamın üzerinden 14 yıl geçti ama suçlular hala dışarıda..” dedi.
 
“İnsan onuruna saygı gösterilmesini istiyoruz”
“Bir devlet düşünün, dört duvar arasındaki mahpuslara karşı, binlerce askeri, polisi, panzerleri, Skorsky helikopteri, iş makineleri, gaz bombaları, adı bilinmeyen yakıcı silahlarla, kendi hapishanelerinde saldırıyor. Bir ülkeye savaş açmışçasına hapishaneleri kuşatıyor” diyen Bayar; “Dönemin içişleri bakanı, adalet bakanı, başbakan, o dönemin askeri yetkilileri özellikle kara kuvvetleri komutanı bu süreçte F tipi cezaevinin bir katliamla geçiş sürecinde yaşanılan bu katliamın sorumlularıdır. Haklarında hiçbir etkin soruşturma yürütülmemiştir. Aksine dış güvenlikten sorumlu erler yargılanmış ve beraat etmişlerdir. Katliamın failleri belli iken devlet halen mağdurların yakasını bırakmamaktadır.2000 yılında Burdur Cezaevi`ne yapılan operasyonda duvarı delen bir dozerin kepçe darbesi sonucu sağ kolu kopan Veli Saçılık`ın da aralarında bulunduğu 61 mahpus hakkında, `Cezaevinde oluşan hasarı karşılamaları` için Maliye Bakanlığı tarafından açılan 31 bin TL`lik tazminat davasının Burdur 1. Asliye Hukuk Mahkemesi`ndeki 78. duruşmasında `Cezaevinde oluşan hasarı karşılamaları` için mahkeme, 61 mahpusa toplam 25 bin 369 TL tazminatın 5 Temmuz 2000 tarihinden itibaren yasal faiziyle ödemesine hükmetmiştir. İnsan Hakları Derneği, 16-17 Kasım 2002 tarihlerinde gerçekleştirdiği Genel Kurulu`nda 19 Aralık gününü "Cezaevlerinde İnsan Hakları İçin Mücadele ve Dayanışma Günü" olarak ilan etme kararı aldı. Gün, tutuklu ve hükümlülerle dayanışmayı, onların cezaevlerinde de insan onuruna uygun koşullarda yaşamasını amaçlamaktadır. Amaç, ulusal-üstü insan hakları belgelerinde yer alan haklarına saygının gösterilmesini sağlamaktır. Yalnız Türkiye`de değil, tüm dünyada cezaevlerindeki koşullara dikkat çekmek ve insan onuruna saygı gösterilmesini istemektir. Evlatlarını cezaevlerinde yitiren ailelerin acılarını paylaşmaktır” şeklinde konuştu.
 
“Taleplerimiz”
İnsna Hakları Derneği`nin taleplerini de kamuoyuna açıklayan Bayar şu şekilde konuştu: “F Tipi Cezaevi ile genelde tecrit uygulamasından vazgeçilmelidir. Hasta mahpuslar derhal serbest bırakılmalı ya da cezalarının infazları yeniden sağlıklarına kavuşasıya kadar ertelenmelidir. Sorumlular hakkında işkence ve kötü muamele yapmak nedeniyle soruşturma açılmalı, soruşturma açılan kamu görevlileri, soruşturma sonuçlanıncaya dek hemen görevden el çektirilmelidir. Tek kişilik izolasyon yada üç kişilik küçük grup tecridine ilişkin rejimler mahpusların fiziksel- psikolojik-sosyal bütünlüklerini bozmaktadır. Bu nedenle tecride dayalı infaz rejimi, uygulayanların inisiyatifine bırakılamaz derhal kaldırılmalıdır. Uluslararası standartlar ile yasaklanan zincir, demir gibi kısıtlama araçlarının kullanılması önlenmeli, kısıtlama araçları cezalandırma amacıyla kullanılmamalıdır. Özellikle işkence iddialarında olmak üzere, mahpusların muayeneleri İstanbul Protokolü uyarınca standart adli muayene formu kullanılarak kapsamlı biçimde yapılmalıdır. Mahpusların muayeneleri mahremiyete uygun şekilde, yalnız ya da en azından kimsenin duyamayacağı bir ortamda yapılmalıdır. Bu ortamın sağlanamadığı durumlarda, muayene sırasında bulunan kişilerin kimlik bilgileri rapora mutlaka yazılmalıdır. Cezaevi hekimi ve tıbbi personelinin İstanbul Protokolü eğitimi almaları sağlanmalıdır. Cezaevinde sağlanan tıbbi bakım hizmeti, cezaevi dışındaki olanaklarla eşit hale getirilmelidir. Mahpusların yeterli düzeyde sağlıklı yaşam koşullarına ve tıbbi bakıma erişimi sağlanmalı; sağlık hizmetleri ve mahpusların hekimle görüşme talepleri gereksiz gecikme olmaksızın karşılanmalıdır. Disiplin suç ve cezalarında, yasal düzenlemeler ve pratikten kaynaklanan açık hukuka aykırılıklar giderilmelidir. Başvuru ve şikâyetlerin herhangi bir kısıtlama olmaksızın ve derhal gerekli mercilere ulaştırılması sağlanmalıdır. Adli ve idari mekanizmalar, yapılan başvuru ve şikâyetlerle ilgili etkin soruşturma yürütmelidirler. Avukatlarla görüşmenin ve yazışmaların mahremiyeti sağlanmalıdır. Resmi kurumlar ve avukatlarla yapılan yazışmaların denetime tabi tutulması engellenmelidir. Aile ve dış dünya aile temas hakkı engellenmemelidir. Mekân ve üst aramaları sırasında, aramaya maruz kalan kişilerin onur kırıcı muamelelere uğramamasına özen gösterilmelidir. Arama prosedürünün bizzat kendisi aşağılayıcı olmamalıdır. Yemekler, yeterli ölçüde besin değerine sahip ve makul çeşitlilikte olmalıdır. Sağlık sorunu olan mahpuslara hekim kontrolünde özel diyet yemeği verilmelidir. Kantinde satılan ürünler yeterli çeşitlilikte ve fiyatlar cezaevi dışındaki ürünlerle eşit düzeyde olmalıdır. Cezaevi rejimi, fiziki koşullar ve uygulanan muameleler hakkında etkili bir idari ve yargısal denetim sağlanmalı , cezaevleri devletten bağımsız sivil toplum kuruluşlarının denetimine açık hale getirilmelidir. Cezaevlerinde denetim için , İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı ya da Onur Kırıcı Muamele ya da Cezanın Önlenmesi Sözleşmesi Seçmeli Protokolü’ne uygun şekilde, “bağımsız” ulusal denetim mekanizmalarının oluşturulması sağlanmalıdır.”
Paylaş