İHD`nin, 17 Temmuz 1986 tarihinde 98 insan hakları savunucusu tarafından Türkiye’de darbe sonrası devam eden sıkıyönetim koşullarında kurulduğunu anımsatan İHD Çanakkale Şube Başkanı Serpil Bayar; “İHD’nin tek ve belirli amacı “insan hak ve özgürlükleri” konusunda çalışmalar yapmaktı. 28 yılda çok şey değişti. Türkiye’de insan hakları bilinci ve kültürü ile hak arama özgürlüğünün gelişmesinde İHD’nin önemli katkıları oldu. Bugün aramızda olmayan ve yaşamını yitiren kurucularımızı (Emil Galip Sandalcı, Gülizar Çağlayan, Didar Şensoy, Mahmut Tali Öngören, Mehmet Ali Aybar, Niyazi Ağırnaslı, İbrahim Tezan, Ahmet Tahtakılıç, Aziz Nesin, Hamdi Konur, İsmet Pekdemir, Nusret Fişek, Haldun Özen, Recep Cüre, Cahit Talas, İbrahim Açan, Jülide Gülizar ve Halit Çelenk) minnetle, şükranla anıyoruz. İnsan Hakları mücadelesi gibi darbe anayasasıyla yönetilen ülkelerde zordur. 27 yılın bedeli ağır olmuştur. İnsan hakları mücadelesinde öldürülen yönetici ve üyelerimizi de (Vedat Aydın, Sıddık Tan, İdris Özçelik, Kemal Kılıç, Orhan Karaağar, Cemal Akar, Şevket Epözdemir, Muhsin Melik, İkram Mikyaz, Tacettin Aşçı, Abuzer Öner, Ahmet Aydın, M. Şirin Polat, Medeni Göktepe, Şükrü Fırat, Yahya Orhan, Eyüp Gökoğlu, Cengiz Altun, Habip Kılıç, Mehmet Sincar, Metin Can, Hasan Kaya, Sedat Özevin, Sadi Özdemir, Salih Özdemir) minnet ve şükranla anıyoruz. Bu mücadelenin her türlü olumsuzluğunu, mahpusluğunu ve hastalığını gören yüzlerce üye ve yöneticimizi sevgili Rıdvan Kızgın şahsında anmak gerekir. Rıdvan arkadaşımızı bir kez daha sevgi ile minnet ile anıyoruz. Bu mücadelede yargı baskısına daha fazla dayanamayıp, özgürlüklerini korumak için ülke dışına çıkıp mülteci yaşamı benimseyen onlarca üye ve yöneticimizi önceki dönem Adana Şube Başkanımız Ethem Açıkalın şahsında anmak gerekir. Bu arkadaşlarımız bulundukları ülkelerde insan hakları mücadelesine devam etmektedir” dedi.
“İHD, 12 Eylül sonrası sol görüşlü mahpusların annelerinin cezaevlerinde çocuklarına ve kendilerine yönelik vahşete karşı direniş geleneğini onlarla birlikte sürdürmeye çalışan bir örgüttür” diyen Bayar; “Direnişçi anneler şahsında 14 Temmuz 2014 tarihinde yitirdiğimiz ve Ankara’da sonsuz yolculuğuna uğurladığımız Hatice Altun’u sevgi ve minnetle anıyoruz. Cumartesi Anneleri ve Barış Annelerinin insan hakları hareketi içerisindeki direnişçi duruşlarını bir kez daha selamlıyoruz. 28 yılda Türkiye’nin geldiği nokta bir Anayasal/sistem krizidir. 12 Eylül 1980 askeri darbesini gerçekleştiren generallerden sağ kalan ikisinin yargılanıp müebbet hapis cezası almalarına rağmen, TBMM’nin generallerin yaptığı anayasayı mülga edip yeni ve demokratik bir anayasa yapamaması anayasal/sistem krizinin temelini oluşturmaktadır. Türk etnisitesine dayalı, Sünni-müslüman din anlayışının devletleşmiş şeklini benimseyen ideolojik-militarist ulus devleti kutsayan bir anayasa ile Türkiye’nin yoluna devam edebilmesi mümkün değildir. Nitekim fiili gelişmeler yasal mevzuatın önünde seyretmekte, TBMM fiili duruma uygun hukuksal çözümleri üretemeyerek krizin devamına adeta sebep olmaktadır. 28 yılda Türkiye’nin geldiği noktada en önemli sorunu olan Kürt sorununda yeni bir aşamaya geçilmiş durumdadır. 23 Mart 1993 yılında PKK tarafından ilan edilen ilk ateşkesten bu yana 8. Ateşkesin ilan edildiği 21 Mart 2013 tarihi adeta bir milat olmuş, Abdullah Öcalan’ın 21 Mart 2013 ve 21 Mart 2014 tarihlerinde Diyarbakır Newroz alanında okunan tarihi çağrıları Türkiye’de Kürt sorununda barışçıl çözüm bulma konusunda geri dönülmez bir noktaya taşımıştır. Devam eden çatışmasızlığın 6551 sayılı çözüm süreci çerçeve kanunu ile yeni bir aşamaya geçtiğini belirtmek isteriz. Bu kanunla ilgili kapsamlı eleştirilerimiz bulunmasına rağmen kalıcı çatışmasızlığı sağlaması ve barış müzakerelerine zemin sunması bakımından önemli ve tarihi bir gelişme olarak vurgulamak isteriz. İHD olarak Kürt sorununun varlığını en fazla dile getiren bir kurumun temsilcilerinin bu sorunun çözümü noktasında belirli bir noktaya gelinmesini görmekten memnun olduğumuzu bir kez daha vurgulamak isteriz.
28 yılda Türkiye’de değişmeyen tek şey sistemin ve siyasal iktidarın otoriter yapısıdır. Türkiye’de çoğulculuğa, açıklığa ve katılımcılığa dayalı bir demokrasi kültürü gelişmediğinden, siyasal iktidarlar tekçi ve otoriter yapılarını muhafaza edebilmiştir. Değişim ve dönüşüm sürecinin hızlandığı günümüzde AKP iktidarı otoriter tutumunu ısrarla devam ettirmeye çalışarak Türkiye’ye çok şey kaybettirmiştir. Seçim barajının kaldırılmaması veya düşürülmemesi, siyasal partiler rejiminin demokratikleştirilmemesi, yerel yönetimlerin yetkilerinin kısıtlanıp merkezi iktidarın yetkilerinin arttırılması bunlara örnek olarak verilebilir. Bunun yanı sıra Gezi sürecinde de görüldüğü gibi polis devleti uygulamaları maalesef devam etmekte, kolluktan kaynaklanan infazlar sürdürülmektedir.
Türkiye’de 28 yılda değişmeyen en önemli insan hakları sorunlarının başında cezasızlık politikası ve kültürü gelmektedir. İHD verilerine göre 1990 ile 2013 yılları arasında 2944 faili meçhul cinayet işlenmiş, 1991 ile 2013 yılları arasında 2091 yargısız infaz gerçekleştirilmiş, 1980 ile 2013 yılları arasında gözaltı merkezlerinde ve cezaevlerinde 1258 kişi şüpheli şekilde öldürülmüş, 1980 ile 2004 yılları arasında 940 kişi gözaltında kaybedilmiş, 1993 ile 2013 yılları arasında meydana gelen silahlı çatışmalarda 23.747 kişi (asker, polis, köy korucusu ve PKK militanı) yaşamını yitirmiş, 1993 ile 2013 yılları arasında silahlı çatışma ortamından kaynaklı olarak her iki taraftan dolayı sivillere yönelik saldırılarda 2575 kişi yaşamını yitirmiş, 2002 ile 2013 yılları arasında 328 kişi kara mayınları nedeni ile yaşamını yitirmiş, sadece 2003 ile 2013 yılları arasında 388 asker-polis şüpheli intihar vakası gerçekleşmiştir. Bunun yanı sıra TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’nun terör ve şiddet olayları kapsamında meydana gelen yaşam hakkı ihlal raporunda belirtilen bilançoya göre 7.918 güvenlik görevlisi, 5.557 sivil vatandaş ve 22.101 silahlı militan olmak üzere 35.576 kişinin yaşamını yitirdiği belirtilmektedir. TBMM 20. Dönem 10/25 sayılı boşaltılan köyler araştırma komisyonu raporuna göre Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinde 20 ilde 905 köy ve 2523 mezra olmak üzere 3428 yerleşim birimi zorla boşaltılmıştır. İçişleri Bakanlığı 378.335 kişinin yerinden edildiğini belirtmiş olmasına karşın, STK’ların raporlarında bu sayıl 1 ile 3 milyon arasında olduğu tahmin edilmektedir. İHD’nin, Eylül 2011’de kendisine yapılan müracaatları değerlendirerek oluşturduğu toplu mezar bilançosuna göre Türkiye’de 253 toplu mezarda 3.248 kişinin gömülü olduğu tahmin edilmektedir. Bu sayı her geçen ay giderek artmaktadır” şeklinde konuştu.
“Toplum vicdanı yaralanmıştır”
Bayar sözlerini şu şekilde sürdürdü; “Cezasızlık politikası ile bu kadar çok insanlığa karşı işlenen suçların failleri yargı önüne çıkarılmamış, sembolik olarak yargı önüne çıkarılanların davaları ise etkili olarak yürütülmemiş, beraat kararları ile mağdurlar ve yakınları ile toplum vicdanı yaralanmıştır. Bu kadar çok suç işlenen bir ülkede cezasızlığın sürdürülmesi adalete olan güveni adeta sona erdirmiştir. Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyaya baktığımızda Arap Baharı diye tanımlanan sürecin Arap kışına döndüğü, emperyalizmin bölgeye müdahalesinin bölgede çok ciddi ağır insan hakları ihlallerine yol açtığı gerçeği ile karşı karşıyayız. Suriye de 4 yıldır devam eden iç savaşta cihatçı örgütlerin özgürlüğü için mücadele eden halklara saldırısına tanıklık ediyoruz. El Kaide, El Nusra, IŞID gibi cihatçı örgütlerin Rojava’da Kürtlere ve diğer halklara yönelik saldırısını bir kez daha kınıyoruz. Bu örgütlerin Suriye dışından örgütlendirilip, Suriye de halkaların özgürlük mücadelesini boğma girişiminin sonuç alamayacağını insan hakları savunucuları olarak bir kez daha belirtmek istiyoruz. Bu örgütlerin gerek Suriye’de gerekse de Irak’ta sivillere yönelik soykırım ve insanlığa karşı suçları nedeni ile uluslar arası ceza mahkemesi tarafından yargılanmasını talep ediyoruz. Bölgemizde Filistin-İsrail geriliminin geldiği aşamada yeniden Filistinlilerin öldürülmesi süreci ile karşı karşıyayız. İsrail’in Gazze ablukasını sürdürüp Gazze’ye yönelik askeri harekatını bir kez daha kınıyoruz. Uluslararası toplumu harekete geçmeye ve İsrail’i durdurmaya davet ediyoruz.”
“Hak ihlallerine karşı mücadelemiz sürecek”
Hak ihlallerine karşı insan hakları savunucularının mücadele ve direnişinin süreceğini dile getiren Bayar; “28 yılda Türkiye’de karşılaştığımız belki de en önemli somut gelişmelerden birisi sıkıyönetim mahkemelerinin ve DGM’lerin devamı olan özel yetkili bölge ağır ceza mahkemelerinin kapatılması olmuştur. Bu mahkemeler tarafından siyasal iktidara yönelik soruşturma ve kovuşturmaların başlaması ile birlikte siyasal iktidar nasıl bir canavar yarattığını fark etmiş ve bu canavarı tasfiye kararı almıştır. İnsan hakları savunucularının ve demokrasi güçlerinin Cumhuriyet tarihi boyunca mücadele ettiği bir konuda hangi gerekçe ile olursa olsun sonuç alınmış olmasının önemli olduğunu vurgulamak isteriz. Düşman ceza hukuku uygulayan bu mahkemelerin kapatılması yurttaşların temel hak ve özgürlüklerinin yıllarca ne kadar ihlal edildiğini bir kez daha ortaya koymuştur. Ancak bu gelişme ile beraber siyasal iktidarın yargı üzerindeki doğrudan doğruya müdahalesi (HSYK Kanunu, Yargıtay ve Danıştay Kanunları, MİT Kanunu, İnternet Kanunu gibi) Türkiye’de adalete olan güveni en alt seviyeye indirmiş, yargı alanında köklü ve kapsamlı reform yapılma ihtiyacını ortaya çıkarmıştır. Kamuoyuna mal olmuş çeşitli davalarda görülen adil yargılama hakkı ihlalleri Türkiye’nin artık siyasal mahpuslar bakımından genel affı gündemine alması gerektiğini ortaya koymuştur. İHD 28 yıldır ihlalleri belgeleme, mağdurlara destek olma, cezasızlığa karşı mücadele etme ve insan hakları kavramının tanıtılması ile insan hakları kültürünün oluşmasına katkısını devam ettirecektir. Bu vesile ile İHD ve mücadelesinin süreceğini bir kez daha belirtiyor, hak ihlallerine karşı insan hakları savunucularının mücadele ve direnişinin süreceğini belirtiyoruz” ifadelerini kullandı.