“Geleceğimiz için herkese görev düşüyor”

Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü ve Ziraat Mühendisleri Odası Şube Başkanı Hicri Nalbant, sağlıklı bir çevre, sağlıklı bir gelecek konusunda herkese görev düştüğünü ifade ederek, “Su kirlendiği zaman parti ayrımı yapmıyor, hava kirlendiği zaman parti ayrımı yapmıyor, buradaki insanların tümünü zehirliyor” dedi.

778
Çanakkale`de Çevre Platformu`nun dönem sözcülüğünü de yürüten Ziraat Mühendisleri Odası Şube Başkanı Hicri Nalbant, gazetemiz Çanakkale OLAY`a yaptığı açıklamada Çanakkale`de çevre mücadelesinden bahsetti. Termik santral, metalik madencilik yatırımları ile çimento, demir-çelik gibi ağır sanayi kuruluşlarının çevreye ve doğaya verdiği zarara değinen Nalbant, Çanakkale halkının ve siyasilerin çevre mücadelesindeki yerini, kentin geleceğini ve ÇOMÜ`yü değerlendirdi. Kazdağları`nda yürütülen altın madenciliği, Biga bölgesindeki termik santral yatırımlarının, kentteki insan sağlığı, bitki ve hayvan çeşitliliği konusunda geleceğin risk altında olduğunu bildirdi. Kent yönetiminden, kente yapılacak yatırımlara kadar, kenti ilgilendiren sorunlara değinen Nalbant, “Bu kent hepimizin, sağlığımıza, doğamıza, kısacası geleceğimize sahip çıkmalıyız” dedi.
 
“Hukuku mücadeleyi sürdürüyoruz”
Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant, çevre zararlısı yatırımlara karşı sadece eylemler ve basın açıklamaları ile tepki göstermek ile kalmadıklarını hukuki alanda da mücadele ettiklerini dile getirdi. Nalbant, “Çanakkale Platformu davalar açıyor. Herhalde bizim kadar çok dava açan bir başka platform daha yok. 4-5 tane termik santral, 7 tane de altın tekelleriyle ilgili davalar açtık. Bunlar bir yandan da sonuçlanmaya başladı. Daha evvel bir termik santral ÇED`ini iptal ettirmiştik. Şimdi Karabiga`daki termik santralin ÇED`inin yürürlüğünü durdurduk. Altın tekelleriyle ilgili 6 dava da keşif yapıldı” dedi.
 
“AKP iktidarı, kent vizyonu ile uyuşmuyor”
Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant, AKP iktidarının, Çanakkale’nin belirlenen “Ket vizyonu” ile uyuşmadığını ifade ederek, bunun bir çelişki olduğunu dile getirdi. Nalbant, “Çanakkale`de herkes; bu kentin tarım, tarıma dayalı sanayi, eğitim, kültür ve turizm kentidir diyorlar. Buna da kendilerini inandırmışlar. Bir grup insanı da buna inandırmışlar. Ama, merkezi hükümetin Çanakkale`ye verdiği desteklere bakıyoruz. Merkezi hükümet, Çanakkale`de metalik madenciliği, termik santralleri, çimento sanayini, demir çeliği destekliyor. Bu saydığımız destekler, dünyanın en kirli sanayileridir. Bir yerde hem turizm diyeceksiniz, hem bu destekleri vereceksiniz. Bu ne yaman bir çelişkidir” dedi.
 
“Çanakkale halkı uyanıyor”
Çanakkale halkının 8 yıl öncesine göre çevre mücadelesinde daha duyarlı olduğunu ifade etti. Nalbant, “8 yıl öncesiyle bugün arasında Çanakkale halkının bilinçlenme açısından çok önemli değişikliklerin olduğunu biliyoruz” diyerek, “Bu şehir merkezinde böyle olduğu gibi, çalışmaların yürütüldüğü Karabiga`da, Kirazlı`da, Kızılelma`da, Karaköy`de ve diğer köylerimizde yani her yerde ciddi bir uyanış ve ciddi bir karşı koyuş var. Bunda da gözle görünür ve elle tutulur gerçekler var ortada. Halk gerçekleri görerek altın tekellerine karşı da dimdik ayakta durmaya başladı. Bu da bizim için bir sevinç ve övünç kaynağıdır” dedi.
 
 Vali Çınar’a çağrı
“Daha önceki valimiz Sayın Güngör Azim Tuna, altın tekellerine gayrı sıhhi müessese ruhsatı (GSM) vermedi. Vermeyince de ilimiz sınırları içinde altın tekelleri işletmeye geçemediler. Bu önemli bir gelişmeydi” diyen Nalbant, “Yeni Valimiz sayın Ahmet Çınar`a da bu konuyu ilettik, hatta bizzat gidip, eski valimiz gibi ruhsat verilecek alanları görmesini istedik. O da olumlu karşılamıştı. Ama bugünlerde altın tekellerinin sürekli, baskı yaptıklarını, çalıştıklarını duyuyoruz. Belki GSM ruhsatı da alabilecekler. Ancak, işin sonuna gelmişken, verilecek böyle bir kararın çok yanlış olacağını buradan söylemek istiyorum. İşletmeye geçerlerse, orman alanları tümüyle kesilip yok edilirse, bir daha geriye dönüşü olmayacak bu işin. Onun için biz, sayın valimizden de hiç olmazsa yargı kararları çıkıncaya kadar, eski valimizin tavrını sergilemesini bekliyoruz” dedi.
 
“ÇOMÜ, Çanakkale halkı ile barışmalı”
“ÇOMÜ Rektörümüzün sanki her konuda söz söyleme hakkı varmış gibi, bilgisi olsun olmasın, Caferilik`ten tutun domatese kadar her konuda konuşuyor. Konuştukça da yanlışlar yapıyor” diyen Nalbant, “Gezi Parkı eylemleri sırasında çıktı, yapılanları eşkıyalık olarak nitelendirdi. Ben de ona cevap verdim. Arkasından benimle ilgili dava açtı, o dava görülüyor. Her konuda, herkese sataşacaksınız, cevap aldığınızda dava açacaksanız, bu doğru bir yaklaşım değil. Önce üniversite, Çanakkale halkı ile barışmalı, sadece sermaye ile değil. Şuana kadar, özellikle Sedat Laçiner`in döneminde bu ilişkilerin çok tehlikeli olarak sürdüğünü görüyoruz, bu doğru bir ilişki değil. Sayın Rektör, eleştirenlerin çoğunu da yargıya göndererek, gözdağı vererek, korkutarak, sindireceğini falan sanıyor. Hiç de öyle bir şey yok, kimseyi sindiremezler, kimseyi de korkutamazlar” ifadelerini kulandı.
 
 
Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü ve Ziraat Mühendisleri Odası Şube Başkanı Hicri Nalbant’ın gazetemiz Çanakkale OLAY’a yaptığı o açıklamalar;
OLAY: Öncelikle Çanakkale Çevre Platformu`ndan bahseder misiniz?
Hicri Nalbant: Çanakkale Çevre Platformu, bundan 8 yıl önce kurulmuştu. Akademik Odalar Birliği`nin içinden çıkmış bir platformdur. Biz o zaman Akademik Odalar Birliği`ni kurmuştuk. Bir birliğin Çanakkale`de ilk icraatı çevre sorunlarıdır. Platformun Dönem Sözcülüğü`nü de o günden beri yürütüyorum. Platformun 40 dolayında bileşeni var. Bu sivil toplum örgütlerinden, sendikalardan, derneklerden oluşan bir bileşen. Platformun içerisinde hemen her düşünceden olan insanlarda var. Gönüllü insanların olağanüstü gayretler göstererek bir arada olduğu bir platform. Çanakkale Platformu, Türkiye`deki bir çok platformdan da farklı bir platform. Bazı yerlerde platformlar miting, çalıştay ve toplantı yapıyorlar. Ama Çanakkale Platformu hem miting yapıyor hem paneller ve eğitim toplantıları düzenliyor hem de ÇED`lere gidiyor. Alanda yapması gereken müdahaleyi yapıyor. Zaman zaman güvenlik güçleriyle de karşı karşıya geliyor. Madencilerle de karşı karşıya geliyor. Sonucunda yasal yollara da başvuruluyor. Yani Çanakkale Platformu davalar açıyor. Herhalde bizim kadar çok dava açan bir başka platform daha yok. 4-5 tane termik santral, 7 tane de altın tekelleriyle ilgili davalar açtık. Bunlar bir yandan da sonuçlanmaya başladı. Daha evvel bir termik santral ÇED`ini iptal ettirmiştik. Şimdi Karabiga`daki termik santralin ÇED`inin yürürlüğünü durdurduk. Altın tekelleriyle ilgili 6 dava da keşif yapıldı. Yani giderek önümüzdeki Ekim ayı başları gibi karar aşamasına gelinecek. Oradan da biz ormanlar ve çevreyle ilgili olumlu kararlar bekliyoruz. Çanakkale Çevre Platformu, diğer platformlardan farklı olarak alanda icraat yapan, her olayı takip eden bir platformdur. Altın tekelleri ve termik santrallerle uğraşırken, burada Yat Limanı ile ilgili de görüşlerimizi söylüyoruz ve gerekeni yapıyoruz. Şehirde çevreyi etkileyecek ne var ise hepsinin içinde oluyoruz. Ayrıca önümüzdeki dönemde siyasileri de sorgulayacağız. Biliyorsunuz; altın tekellerine, termikçilere yardım ve yataklık yapanları da teşhir edeceğiz diye sözümüz vardı. Bunu da adım adım yerine getiriyoruz. Bundan sonra daha çok gündeme getireceğiz. Platformumuzun böyle bir yanı da var.
 
OLAY: Çanakkale, belli bir vizyona sahip olan bir kent. Siz bu kent vizyonuna bağlı kalındığını düşünüyor musunuz?
Hicri Nalbant: Çanakkale`de herkes; bu kentin tarım, tarıma dayalı sanayi, eğitim, kültür ve turizm kentidir diyorlar. Buna da kendilerini inandırmışlar. Bir grup insanı da buna inandırmışlar. Ama merkezi hükümetin Çanakkale`ye verdiği desteklere bakıyoruz. Merkezi hükümet, Çanakkale`de metalik madenciliği, termik santralleri, çimento sanayini, demir çeliği destekliyor. Bu saydığımız destekler, dünyanın en kirli sanayileridir. Bir yerde hem turizm diyeceksiniz, hem bu destekleri vereceksiniz. Bu ne yaman bir çelişkidir. Bunun önce açıklığa kavuşturulması lazım. Yani, bunun düzeltilmesi lazım. Merkezi hükümet bunları desteklerken, siz burada istediğiniz kadar turizm kentiyiz deyin hiç bir şey ifade etmiyor. Dağlar gidiyor, ormanlar delik deşik oluyor, sular gidiyor, havamız ve toprağımız kirleniyor. İnsanların sağlığı bozulmaya başladı. Böyle bir kentte turizmden söz edemezsiniz. Bir tarafta Kazdağları gibi çok önemli bir merkez var. %80`a yakını ilimiz sınırları içerisinde olan Kazdağları`nın nimetlerinden henüz yararlanamamışız. Turizm olarak sağlık turizmi olarak, eko turizm olarak Kazdağları`ndan hiç yararlanamamışız. Ayrıca termal kaynaklardan da yararlanamamışız. Termal kaynakları, altın tekellerine peşkeş çekmeye başlamışız. Bardakçılar Ilıcası`nın yanındaki sıcak su kaynağını Kuzey Biga Madenciliğe vermişiz. Kuzey Biga Madencilik de burasını Anamos Gold`a devretmiş. Bunlar yapılırken de bizim kentimizin turizmcilerinden defalarca uyarmamıza rağmen hiç bir tepki gelmemiş. Çanakkale`de çok ciddi bir sıkıntı var. Çanakkale`ye vizyon biçenler, sözde bu kentin yöneticileri, bir farklı yapı daha oluşturmuşlar. Bu da turizmciyle termikçi kol kola, altın tekelleriyle turizmci kol kola. Bu olabilecek ve akla gelebilecek bir düşünce değil. Bu kesinlikle yanlış ve bunun düzeltilmesi lazım. Burada moderatörlüğü sağlayan da Ticaret ve Sanayi Odası. Bu şekilde davranışlarla bu kent bir şey kazanmaz. Gerçekleri önce ortaya koyacağız. Sonra bakıyorsunuz, Ticaret ve Sanayi Odası yelken Kulübü arkasından Yat Limanı olay büyüyor. Kurvaziyer turizmi gibi projeler geliştirmeye kalkıyor. Kendilerine en az masraflı, kısa sürede ne kadar kazandıracak yer var ise orasını seçiyorlar. Getirip Sarıçay`ın yanında halkın denize girdiği ve Çanakkale halkının denizle ilişkisinin olduğu noktayı seçiyorlar. Halkla denizin ilişiğini koparmaya çalışıyorlar. Yani çıkarlarına uygun gelen ne kadar proje var ise, hepsinin arkasındalar. Her yerden çıkıyorlar. Bu yapının da düzelmesi lazım. Çanakkale halkının bunu görmesi lazım. Zaten görmeye de başladı. Bu çarpıklığın giderilmesi lazım. Kentin yöneticileri toplandı diye zaman zaman medyada haberler okuyoruz. Kentin yöneticileri deyince ilk önce akla sayın valimiz geliyor. Sayın valinin yanında Ticaret ve Sanayi Odası başkanını görüyoruz. Ticaret ve Sanayi Odası`nın bir başka yapısı daha var. Bir şirketin genel müdürü, Ticaret ve Sanayi Odası başkanımız. Şirketle de bağlantısı var Ticaret ve Sanayi Odası`nın. Giderek il üzerinde Ticaret ve Sanayi Odası`nın dolayısıyla şirketin baskısı oluşmaya başladı. Bu baskının da kırılması lazım. Bunu sadece valiliğin üzerinde bir baskı olarak söylemiyorum. İlin tümünde böyle bir baskı var. Bütün kurumların üzerine bir baskı oluşmaya başlamış. Hatta diğer belediyelerde olduğu gibi Çanakkale Belediyesi`ne de baskı kurmaya çalışıyorlar. İl böyle bir baskıdan kesinlikle yakasını kurtarmalı diye düşünüyorum.
 
OLAY: Siyasilerin çevre mücadelesindeki etkinliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hicri Nalbant: Daha önce de bir kaç kez söyledik. Altın tekelleriyle ilgili duruma bakarsak. Kazdağları`nda altın işletmeciliğiyle ilgili CHP Çanakkale Milletvekili Serdar Soydan tarafından meclise bir araştırma önergesi verildi. Araştırma önergesi mecliste görüşülürken, AKP Çanakkale Milletvekili Mehmet Daniş altın tekelleriyle ilgili gerçekleri söylemek yerine, sanki altın tekellerinin avukatlığını yapar gibi 2011 yılının Kasım ayında mecliste bir konuşma yaptı. Bu konuşma halen aklımızdadır. Adeta siyanürü savundu. Bir başka deyişle, altın tekellerinin ağzıyla konuştu. Yani, bu kabul edilebilir gibi bir durum değildir. Akla sığacak bir durum da değil. Daniş`in bu şekilde kesinlikle konuşmaması lazım. Ama bunu yaptı. Meclis kayıtlarında var. Bizim kayıtlarımızda da var. Geçtiğimiz günlerde yine bir başka AKP Çanakkale Milletvekili İsmail Kaşdemir termik santraller gündeme geldiğinde `Öyle kuru kuruya termik santrale karşı çıkılmaz` diyerek bizi suçladı. Kuru kuruya karşı çıkılmaz da peki nasıl karşı çıkılır? Ya da siyasi iktidarın milletvekillerinin yaptığı gibi sessiz kalarak destek mi olunur? Yoksa karşı mı çıkılır? 14 bin megavata varan termik santral kurulurken neden birileri çıkıp siyasi iktidarın milletvekilleri olsun, ya da yöneticileri olsun birileri çıkıp neden buna karşı çıkmaz? Karşı da çıkmıyorlar. Dolaylı olarak da susarak destek veriyorlar. Biz de bunları teşhir ettik. Bundan sonra da edeceğiz. Tabi siyasi iktidar altın tekellerinin yanında yer alıyor. Termik santrallerin yanında yer alıyor. Siyasi iktidar, kurulacak işte her türlü hurdadan demir döken demir çeliğin ve çimento fabrikalarının yanında yer alıyor. Siyasi iktidar bunların yanında yer alınca, bürokratlarda aynı şeyi yapıyorlar. Bu kez bizim mücadelemizi güçleştiriyorlar. Yani kimlerle mücadele ediyoruz? Hem siyasi iktidarla hem de altın tekelleriyle mücadele ediyoruz. Bu yetmiyormuş gibi bir de bürokratlarla mücadele etmek zorunda kalıyoruz. İşimizi zorlaştırıyorlar ama hiç bir zaman bizim için yılgınlığa sebep olamıyorlar. Daha çok bileniyoruz ve daha çok güçleniyoruz.
 
 
OLAY: Çanakkale’de yıllardır yürütülen bir çevre mücadelesi var. Siz bu mücadelenin içinde olan biri olarak, Çanakkale halkının çevre konusundaki hassasiyetini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hicri Nalbant: Tabi çevre mücadelesini 8 yıla sığdırırsak, haksızlık yapmış oluruz. Daha önce Çan Termik Santralı kurulurken bir çok arkadaşımız gerekli mücadeleyi vermişler. Davalar açmışlar. Hatta ÇED`ini iptal ettirmişler. Bu mücadelenin kökleri daha derinlere gidiyor. Çevre Platformu`nun çalışmaya başladığı süre olan 8 yılı konuşuyoruz. Ama bunun geçmişi de var. 8 yıl öncesiyle bugün arasında Çanakkale halkının bilinçlenme açısından çok önemli değişikliklerin olduğunu biliyoruz. Bu şehir merkezinde böyle olduğu gibi, çalışmaların yürütüldüğü Karabiga`da, Kirazlı`da, Kızılelma`da, Karaköy`de ve diğer köylerimizde yani her yerde ciddi bir uyanış ve ciddi bir karşı koyuş var. Bunda da gözle görünür ve elle tutulur gerçekler var ortada. Köylerin içme suları kirlenmiş. Lapseki`nin Şahinli, Kızılelma, Muratlar Köyü ve bir çok köyde sondaj çalışması yapılıp da suyu kirlenmeyen köy yok. Kirli sulardan içen hayvanlar ölmüş. Bebekler ishal olmuş. Ölmeyen hayvanlar yavru atmış. Yani gözlerle görülür zararlar daha şimdiden başlamış. Yıllar içinde olacakları da biz sergilerken, çok hızlı bizim de tahminlerimizin üzerinde gelişmeler oluşmuş. Bunun üzerine halk da gerçekleri görmüş ve altın tekellerine karşı da dimdik ayakta durmaya başlamışlar. Bu da bizim için bir sevinç ve övünç kaynağıdır.
 
OLAY: Çanakkale termik ve altın Madenciliği noktasında önemli bir mücadele ve karşı duruş sergileniyor. Dolayısıyla bu iki yatırım çeşidi Çanakkale`de çevre mücadelesinin de merkezinde yer alıyor. Bunlarla ilgi son durum nedir? Açılan davalara, yapılan keşifler var, mevcut durum envanterini çıkarabilir miyiz?
Hicri Nalbant: Termik santral bu 8 yıl içinde bir tane kuruldu. Onun da CED`ini iptal ettirdik ama yeni ÇED aldılar. Yeni ÇED ile ilgili de dava açtık, o dava ile ilgili de bir karışıklıktır sürüyor. Ama bu arada termik santralin bir bölümü de Bekirli Termik Santrali`ni kast ediyorum, üretime geçti. Bunun dışında üç tane dava açtık, birinden kısa bir süre önce yürürlüğün durdurulması kararı çıktı, diğeri keşif aşamasına geldi. Bir başka davayı da bugünlerde açtık. Kirazlı 2, Filiz Enerji`nin ikinci bölümüyle ilgili de dava açtık. Oralarda da haklı olduğumuz ortada. Yapılan işler başta Orman Yasası`nın 17`nci maddesine aykırı, olumlu kararlar çıkacağını tahmin ediyoruz. Altın tekelleri ile ilgili olarak 7 dava açtık, bunların 6`sında keşif yapıldı. Bunlarla ilgili Ekim ayının başında karar çıkacak. Burada önemli bir konu, daha önceki valimiz Sayın Güngör Azim Tuna, altın tekellerine gayrısıhhi müessese ruhsatı vermedi. Vermeyince de ilimiz sınırları içinde altın tekelleri işletmeye geçemediler. Bu önemli bir gelişmeydi. Sayın vali ruhsat vermeme gerekçesini de “açılan davalar var, bunların sonuçlarını bekleyeceğim. Bir de konunun bilimsel yönden araştırılmasını da istiyorum” olarak açıklamıştı. Yeni Valimiz sayın Ahmet Çınar`a da bu konuyu ilettik, hatta bizzat gidip, eski valimiz gibi ruhsat verilecek alanları görmesini istedik. O da olumlu karşılamıştı. Ama bugünlerde altın tekellerinin sürekli, baskı yaptıklarını, çalıştıklarını duyuyoruz. Belki GSM ruhsatı da alabilecekler. Ancak, işin sonuna gelmişken, verilecek böyle bir kararın çok yanlış olacağını buradan söylemek istiyorum. Çünkü Ekim ayı başında bu konuyla ilgili yargı kararı çıkacak. İşletmeye geçerlerse, orman alanları tümüyle kesilip yok edilirse, bir daha geriye dönüşü olmayacak bu işin. Onun için biz, sayın valimizden de hiç olmazsa yargı kararları çıkıncaya kadar, eski valimizin tavrını sergilemesini bekliyoruz. Çünkü bu altın işletmeciliğinin ne yöremize, ne Kazdağları`na ne ülkemize hiçbir faydası yok, bu maden yasasının, sömürge yasasının bir ürünüdür. Ülkemizin sömürülmesine, bor madeninde olduğu gibi altın madeninde de ülkemizin sömürülmesine, kaynakların yurtdışına çıkarılmasına neden oluyor. Herkesin üzerine görev düşüyor. Bu anlamda sayın valimizin üzerine de görev düşüyor. Sayın valimiz daha önce, “yasalar ve mevzuat esas alınacak” demişti. Geçen bir santralin ÇED`i ile ilgili bir konuyu irdelerken gördükki, herşey yasalara aykırı yapılmış ama olumlu ÇED alınmış. Şimdi olumlu ÇED aldılar diye, şekil şartı yerine getirildi diye buradan yasal izin kesinlikle verilmemeli diyoruz. Sayın valimizin, “insani, vicdani ve ahlaki bir konudur” dediğini buradan tekrar hatırlatmak istiyorum ben. İşte şimdi gelinen nokta orasıdır. Mevzuatın bittiği yerdeyiz, ama insanı, vicdani, ahlaki tavırların sergilenmesi gereken yer burasıdır.  
 
OLAY: Çevre mücadelesi yürütülürken kentte ister istemez bazı kurumlarla da karşı karşıya geliniyor. Örneğin Gezi Parkı eylemleri sürecinde ÇOMÜ ile daha doğrusu ÇOMÜ Rektörü Prof. Dr. Sedat Laçiner ile sıkıntı yaşadınız. Dava süreciniz de başladı. Bu süreç nasıl gelişti?
Hicri Nalbant: Tabi ÇOMÜ`yü, ÇOMÜ`nün davranışlarını daha uzun uzun konuşabilsek keşke. Ama söz açılmışken, sermaye-yönetim ilişkisinden bahsetmiştik, sermayenin ilin yönetimine baskı kurmaya çalıştığını ifade etmiştik. Sermaye-ÇOMÜ yönetiminin ilişkisini söylememiz lazım önce. Sermaye-ÇOMÜ ilişkisi, sermaye-il yönetimi ilişkisinden daha da sıcak götürülüyor. Sermaye ile ÇOMÜ deyim yerindeyse, kol kola, omuz omuza beraberler. Şunu unutmamak lazım ki bu ilin çıkarları sadece sermaye çıkarları ile bağlı değil. Bunu nerede görüyoruz? Buraya bir Tıp Fakültesi yapılırken kılını kıpırdatmayan sermaye, bir ilahiyat fakültesi yapılırken, tüm imkanlarını seferber ediyor. Yani bu ilişki de çok sağlıklı bir ilişki de değil. Siyasi yanı ağır basan, ya da güncel siyasetin gereklerine göre sürdürülen bir ilişkidir. Bir bilim yuvası ile sermaye arasındaki böyle bir ilişkisi asla kabul edemeyiz. Bir yandan ÇOMÜ bir kütüphane açıyor. Evet, doğru bir çalışmadır. Birçok kurum buraya kitap bağışlıyor. Ama kitap bağışlayanların başında Kuzey Biga Madencilik şirketi geliyor, yani Alamos Gold şirketi. Alamos Gold şirketi ile üniversite arasındaki ilişkinin olması gerekenden daha sıcak olduğunu görüyoruz. Bunun yansımaları ne oluyor? Üniversitenin Kazdağları ile ilgili bir bölümü var, bu bölüm çalıştırılmıyor. Rektör Laçiner, bunun çalıştığını söylese bile, biz bu işin içinde olan insanlar olarak çalışmadığını biliyoruz. Bu doğru değil. Yani kitap bağışı alıyorsunuz, bu birimi çalıştırmıyorsunuz. Yapmanız gereken işleri de yapmıyorsunuz. ÇOMÜ`nün böyle bir özelliği var. Bir de bizim ÇOMÜ Rektörümüzün sanki her konuda söz söyleme hakkı varmış gibi, bilgisi olsun olmasın, Caferilik`ten tutun domatese kadar her konuda konuşuyor. Konuştukça da yanlışlar yapıyor. Gezi Parkı eylemleri sırasında çıktı, yapılanları eşkıyalık olarak nitelendirdi. Ben de ona cevap verdim. Arkasından benimle ilgili dava açtı, o dava görülüyor. Yargı gereken kararı verecektir, o konuda söyleyecek bir şey yok. Ama her konuda, herkese sataşacaksınız, cevap aldığınızda dava açacaksanız, bu doğru bir yaklaşım değil. Önce üniversite, Çanakkale halkı ile barışmalı, sadece sermaye ile değil. Şuana kadar, özellikle Sedat Laçiner`in döneminde bu ilişkilerin çok tehlikeli olarak sürdüğünü görüyoruz, bu doğru bir ilişki değil. Sayın Rektör, eleştirenlerin çoğunu da yargıya göndererek, gözdağı vererek, korkutarak, sindireceğini falan sanıyor. Hiç de öyle bir şey yok, kimseyi sindiremezler, kimseyi de korkutamazlar. Maalesef üniversitemizin durumu bu.
 
OLAY: Sizce, Çanakkale kent merkezi ile ilgili gördüğünüz eksiklikler nelerdir? Önerileriz var mı?
Hicri Nalbant: Yerel yöneticilere söyleyeceğimiz sözler var. kent yöneticilerimiz öncelikle bu sermaye baskısından kurtulmalılar. Halk yararına, kamu yararına, kararlar verebilecek noktada olmalılar. Çanakkale kent ile zaman zaman bahsediyoruz. Toplu ulaşım ile ilgili çeşitlilik artırılmalı, örneğin bisiklet yolları çoğaltılarak alternatif ulaşım araçları geliştirilebilir. İskele kent merkezinden kaldırılmalı, Özbek altı mı olur, başka bir yer mi olur, daha uygun bir yere taşınmalı. Bu şehrin, sıkışmasına çok büyük sorunlar yaşanmasına neden olmaya başladı. İskele yine orada dursun ama ulaşımın yoğunluğu azaltılmalı. Halk Bahçesi, genişletilsin, benim dileğim Gezi Bahçesi olması yönünde. Yakında Devlet Hastanesi kalkacak, orada bir alan boşalacak. Orayı daha önce söylendiği gibi TOKİ verilme ya da rant alanı olarak görülme durumu olmamalı. Orası Halk Bahçesi`nden koparılmış bir alandır. Yat Limanı kesinlikle bugün düşünüldüğü gibi Sarıçay`ın sol tarafına kurulmamalı. Şehrin dışına kurulmalı, Karanlık Liman olur, Kepez`in üst tarafındaki bir alana olur. Yat Limanı kurulmasın demiyoruz, bu yanlış anlaşılmamalı, ama daha uygun bir yer olmalı. Kurvaziyer Limanı yine aynı şekilde kent dışında olmalı. Bu yatırımlar kent dışına yapılarak, kentte daha çok meydan alanı oluşturulmalı, ortak yaşam alanları ile kent nefes almalı.
 
OLAY: Son olarak Çanakkale halkına ve yaklaşan seçimler öncesi mevcut siyasilere ve siyasete girmeyi düşünenlere mesajınız ne olacak?
Hicri Nalbant: Kent sadece belli mesafede coğrafyayı ifade etmiyor. Bu kentin suları Kazdağları`ndan geliyor, havası Kazdağları`ndan geliyor. Yüzde 54`ü ormanlarla kaplı bir kentte yaşıyoruz, bu çok büyük nimet. Bu özeliğini kaybedecek girişimlere, kent halkı, siyasiler, hiçbir parti ayrımı gözetmeden herkesin karşı durmasını istiyoruz. Çünkü su kirlendiği zaman parti ayrımı yapmıyor, hava kirlendiği zaman parti ayrımı yapmıyor, buradaki insanların tümünü zehirliyor. Belki ileriki yıllarda Bayramiç Barajı`ndan şehri su getirmek zorunda kalacağız.  Bir kuraklık anında o baraja da ihtiyacımız var. Yani davranışlarımız şehrin bütününü korumaya yönelik olmalı. Kente bütünüyle sahip çıkmalıyız. Biz sınırımız bu kadar deyip diğer bölümleri unutmamalıyız. Yeryüzü cenneti olan bu şehrin kıymetini bilmeliyiz ve sahip çıkmalıyız. Yerel seçimlerde ve genel seçimlerde de her partiye gideceğiz. Her partiyi sorgulayacağız. Her partiyi eğer yanlış yaparlarsa deşifre edeceğiz, hesap da soracağız. Bunun da böyle bilinmesini istiyoruz. Tüm partilerimize, tüm adaylarımıza da başarılar diliyorum.
 
OLAY: Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Hicri Nalbant: Ben size teşekkür ederim...
Paylaş