Demokratik kitle örgütlerinin örgütlediği Ocak ayı eylemlilik süreci hafta sonu organize edilen gazeteci yazar Uğur Mumcu anması ile tamamlandı. 21`nci Adalet ve Demokrasi Haftası olarak da bilinen etkinliklerde “Uğur Mumcu ve günümüz medyası” konulu söyleşi gerçekleştirildi. Çağdaş Gazeteciler Derneği Çanakkale Şubesi tarafından organize edilen etkinliklere Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, sivli toplum kuruluşlarının temsilcileri, siyasi parti temsilcileri, vatandaşlar ve Çanakkale`de görev yapan gazeteciler katıldı. Çanakkale Belediyesi Prof. Dr. Türkan Saylan Sosyal Tesisleri`nde gerçekleştirilen söyleşiye konuşmacı olarak ise, yazar Deniz Kavukçuoğlu, gazeteci Celal Başlangıç ile Bilgi Üniversitesi`nden Doç. Dr. Esra Arsan katıldı. Salonunda ortasında bulunan Uğur Mumcu fotoğrafı karanfil ve mumlarla süslenirken, etkinlik müzik dinletisi ile başladı. Çağdaş Gazeteciler Derneği Çanakkale Şubesi yönetim kurulu üyesi Aynur Ganiler ile Çanakkale Kadın Platformu`ndan Özlem Ergun Açanal`ın Nazım Hikmet şiirleri okudukları gecenin açılış konuşmasını ise Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, yaptı.
Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, Uğur Mumcu`nun katledilmesindeki en önemli etkenin, öngörüsü olduğunun altını çizdi. “Uğur Mumcu`yu hep okurduk, takip ederdik yazılarını, kitaplarını. O, bu ülkenin `Sakıncalı Piyade`siydi, zaten sakıncıları olan bir adamdı! Belli ki bir melanet var üstünde, birşey var” diyen Gökhan, “Kim için? İşte `karınlık güçler` dediğimiz, `emperyal güçler` dediğimiz, bu ülkenin varlılığına, demokrasisine, insanların özgürlüğüne, insan haklarına karşı olanların canlarını sıkan bir insan olduğu için sakıncalı bir kişiliği vardı. Ben yarından itibaren herkese bir kez daha Uğur Mumcu`nun kitaplarını okumasını tavsiye ederim. Çünkü zaman geçti, unutmuş olabiliriz. Acaba ne demişti o zamanlar? Şunu göreceksiniz hayretle, tam da bugüne tarif ediyor. Onun için katledildi Uğur Mumcu. Yani onun güncel olayları yorumlayan bir köşe yazarı değildi. O farklı bir kişilikti, o araştırırdı. İyi diyalogları varmış meğer, iyi istihbaratlar almış, ama çok güzel yorumlamış, öngörmüş, uzağı görmüş. Onun için tehlikeliydi. Sadece o günlerle ilgili yazsaydı o kadar tehlikeli olmazdı. Ama devam etseydi yaşamı, bugünleri çok daha net ortaya çıkaracaktı” ifadelerini kullandı.
Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, Ocak ayında birçok değerin yitirildiğine dikkat çekerek, “Biz onu öldürdük ve kurtulduk! Çünkü biz, o günleri devam ettirmek istiyorduk. Çünkü bu, emperyalist oyunlara, ülkenin bağımsızlığına, devrimciliğine, Atatürkçülüğüne, cumhuriyetin ilkelerine, en başta laiklik ilkesinin ortadan kaldırılması noktasında bir irade vardı. Çok tehlikeliydi ve katledildi. Sadece o mu? Bu Ocak ayı ne menem bir aysa, felaketler ayı. Geçen haftayı Hrant Dink`i andık. Muammer Aksoy`lar, Gaffar Okkan`lar, Metin Göktepe`ler hep bu ayda katledildiler” dedi.
“Artık, kral çıplak!”
“Ama bugün, artık `Kral Çıplak.` Artık bugün yolsuzluklar açık ve net ortada” diyen Gökhan, 17 Aralık operasyonlarına da değindi. Gökhan, “O bakımdan 17 Aralık çok önemli bir gün. Daha öncesi de var, onu da unutmayalım. Gezi olayları, Türk insanının, aydınlarının `yeter` dediği andır, marjinallerin falan işi değildir. Ondan sonraki süreç bizi yolsuzluklar ile başbaşa bıraktı. Ondan sonra devletin nasıl ele geçirildiğini, yargının, polisin, devlet güçlerinin, bankalarının nasıl ele geçirildiğini gördük. İşte Uğur Mumcu`nun tarif ettiği o emperyalistlerin uşaklarının foyaları meydana çıktı. Ben kendi adıma Uğur Mumcu`ya inanmış olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Evet, o bugünleri görmüş. Şimdi kaldığımız yerden, bu mücadeleyi sürdürmek için, aydınların görev günü gelmiştir. Bu salonda çoğunlukla kadınların olmasından mutluluk duyuyorum” dedi.
“Gazeteciler, artık öldürülmüyor”
“Eskiden gazeteciler öldürülüyordu” diyen Başkan Gökhan, “Şimdi biraz daha insafa geldiler, öldürmüyorlar, süründürüyorlar. Hapishanelerde çürütüyorlar, haksız yere hapishanelere atıyorlar. Bugün halen hapishanelerde gazeteciler var, basın mensupları var. Doğru söyleyenleri sürüyorlar, mesleklerini ellerinden alıyorlar, gazetelerini el değiştirtiyorlar. Bugün yapılanlar bunlar. Ya da Çanakkale`de olduğu gibi, ıssız köşelerde kalleşçe insanların kafasına vuruyorlar. Uğur Mumcu`nun mücadelesini, devrimci, laik, Atatürkçü mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Hiçkimse buna engel olamayacak, bu kente özellikle, bu mücadeleyi sürdürmek için el ele olacağız, hepsini pes ettireceğiz” şeklinde konuştu.
“Tarihin en büyük soygunu ile karşı karşıyayız”
Gazeteci Celal Başlangıç “Uğur Mumcu, `vurulduk ey halkım unutma bizi` demişti, gerçekten de bombalandı. Ama dediği gibi de unutulmadı. Türkiye tarihinde bu kadar derin iz bırakmış, ölümünün üzerinden 20 yıl geçmesine rağmen, hala Türkiye`nin her tarafında büyük kitleler tarafından anılıyor. Onu tanıdığımda üniversitede okuyan genç bir gazeteci adayıydım. Bir paneldeydi İzmir`de ve bütün yolsuzluk dosyalarını tarihleri ve sayı numaraları ile ezerinden söyleyerek anlatıyordu. Hepimiz hayrandık, çünkü o, bizim idolümüzdü” dedi. “Tabi zaman zaman örneğin Susurluk olayı meydana geldiğinde, ya da şimdiki 17 Aralık operasyonu olduğunda bazen, `keşke Uğur ağabey de olsaydı` diyorum” şeklinde konuşan Başlangıç, “Çünkü gerçekten, gerek Susurluk`un ön izlerinden, ilk belgeleri ortaya çıkaran, bu işe karışanları, sonra Susurluk Kazasında gördüklerimizi deşifre eden Uğur Mumcu`nun gazeteciliğiydi. Bugün Türkiye`de tarihin gördüğü en büyük soygun olayıyla karşı karşıyayız. Meğer ne kadar küçükmüş o güne göre, Uğur ağabeyin Altan Öymen ile ortaya çıkardığı Yahya Demirel`in hayali ihracatı. Bazen de diyorum ki iyiki bugünleri de görmedi, medyanın, gazetecilerin, böyle rezil bir hale geldiğini iyiki görmedi” dedi.
“Mumcu`ya düşmanları bile güvenirdi”
Uğur Mumcu`nun gazetecilik ile ilgili olarak “Gazeteci haber ve bilgi kaynağına en çabuk ulaşan ve bu kaynaklardan elde ettiği bilgi ve haberleri, okurlara sunan insan demektir. Gazetecinin bu görevi yapabilmesi için, habere, olaya, olguya, belgeye ve bilgiye dayalı yazılar yazması gerekir. Bunun içinde gazetecinin güvenilir kişi olması zorunludur. Sır saklayan, haber ve bilgi kaynağını gizlemesini bilen, gerektiğinde hükümetlere ve güç odaklarına karşı savaşmayı göze alan insandır gazeteci” tanımını okuyan Başlangıç, “Ne kadar yabancı değil mi bu tanım, bu günkü gazeteciliğe göre. Uğur Mumcu`nun bir belgenin peşinde aylarca koştuğunu bilirim. Hatta o yüzden söylemiştir, `Bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi olunmaz` diye. Şimdi günümüzde maalesef hiçbir bilgisi olmayanların, gazetece olarak karşımızda birçok fikri olduğunu, televizyonlarda bol bol görüyoruz” dedi. Başlangıç, “Araştırmacı kişiliğinin ötesinde Uğur Mumcu`nun en önemli özelliği güvenilir olmasıydı. Ben öyle inanıyorum ki Uğur Mumcu`ya düşmanları bile güvenirlerdi. Belki de bu yüzden Uğur Mumcu`yu öldürdüler. Uğur Mumcu da kendi görüşünden olmasa bile mesleğini hakkıyla yapan gazetecilere saygı duyardı. Bir de döneklere çok kızardı” ifadelerini kullandı.
“Basın özgürlüğünde neredeyiz”
“Basın özgürlüğü kritik bir nokta” diyen Başlangıç, “Basın özgürlüğünün önçüsü aslında bir ülkenin gelişmişlik ölçüsüdür. Türkiye basın özgürlüğü sıralamasında 2012 yılında 117`nci sıradaydı. 2013`te 120`nci sıraya düştü. Bu Amerika`nın ölçüsüydü. Bir de Avrupa`nün ölçüsü var. 179 ülke arasında Türkiye, sondan 26`ncı. Yani 2005 yılında 95`inci sıradayken, 2006`de 100`nci sıraya, 2007`de 101`nci sıraya, 2008`de 103`nci sıraya, 2009`da 123`üncü sıraya, 2010`de 133`üncü sıraya düşmüş Türkiye. Duble yollar gibi bunlar da giderek büyüyor. Türkiye basın özgürlüğü sırasında Avrupa sonuncusu. Onun için Avrupa Birliği bizim başbakana cazip gelmiyor. Onları ikna ettiğini sanıyor ama orada kimse ikna falan olmuyor. Şimdi bu girilmek istenen Şangay Beşlisi`nin 2003`teki basın özgürlüğü sıralamasına bakarsak şöyle bir tablo çıkar karşımıza, Kırgızistan 158`inci sırada, Tacikistan 171`nci sırada, Rusya 176`ncı sırada, Çin 179`uncu sırada, Kazakistan 182`nci sırada, Özbekistan 196`ncı sırada. Yani eğer Türkiye, Şangay Beşlisi içine girerse bu ülkeler içinde en özgür medyaya sahip olacağız. Özgür olmak için onu bekliyoruz” şeklinde konuştu.
“İntikamcı, kince ve öc alıcı değildi”
Cumhuriyet Gazetesi yazarı Deniz Kavukçuoğlu, Uğur Mumcu`nun mektup arkadaşı olduğunu ifade ederek, “Uğur yaşıyor olsaydı herhalde Ergenekon`dan Silivri Cezaevi`nde olurdu. Uğur`u bırakmazlardı öyle başı boş. Ben Cumhuriyet Gazetesi yazarıyım. Uğur`un 18 yıl köşe yazarlığı yaptığı bir gazetede yazıyor olmak, bana ayrı bir onur veriyor. Ben Uğur ile çok fazla bir arada olamadım. Çnük uzun yıllar yurtdışında, sürgündeydim. 1971-93 yılları arasında Türkiye`ye hiç giremedim. 12 Mart`tan sonra yurttaşlıktan çıkarılmıştım. O nedenle Uğur benim mektup arkadaşımdı, Almanya`ya geldiğinde görüşür sohbet ederdik. Çok düzgün bir insandı, doğru bir insandı. Yalın bir kişiliği vardı. Çok öfkeli bir insan tavrı yoktu. Zalimlere karşı müthiş bir kavgacı ruh büyütürdü içinde, fakat intikamcı, kinci ve öc alıcı bir yanı yoktu Uğur`un. Çok akılcı, çok doğru bakardı, gözlemlerdi. Önemli bir arşivciydi” dedi.
“Yapay haber üretiliyor”
“Ben uzun yıllar yurt dışında yaşamak zorunda kaldım. İnsan oradaki basını izliyor, televizyonları izliyor” diyen Kavukçuoğlu, “Sonra zaman geliyor, Türkiye`ye gire dönüyorsunuz ve burada bir basın ile karşılaşıyorsunuz. Bu ülkelerle Türkiye kıyaslanabilir bir durumda değil. Bizde özellikle 1950`li, 60`lı yıllarda gazeteler parti gazeteleriydi. Mutlaka her gazete bir partiyi destekliyordu. Nitekim, 1980`lerde, 90`larda bu bağnaz gazetecilik bir kırılma gösterdiyse de 2000`lerde, özellikle AKP`nin iktidara gelmesiyle birlikte yeniden eski döneme dönüldü. Bunu özellikle şimdi görüyoruz. Tamamen gerçekten uzak haber vermek gibi görevi olan gazeteler var. bunlar doğrudan doğruya iktidar hoparlörleri. Yani kesinlikle iktidarın aleyhinde olabilecek bir düşünceye tahammülü olmayan mekanizmalar. Leyhte haber bulamazlarsa şayet, iktidar leyhinde kendileri haber üreten merkezler. Yani yapay haber üretiyorlar. Şimdi, Türkiye`de siyasal durum krize dönüştükçe, karşı tarafta da basın organları belli sertlikte çıkmaya başlıyor. Bu ortamda okurun objektif haber alma olanakları oldukça kısıtlanıyor. Çünkü bir medya kavgası var ortada. Çünkü medya iktidar yanlısı ve karşıtı olarak ikiye bölünüyor. Dolayısıyla okurun nesnel haber alma olanakları da aynı ölçüde kısıtlanıyor. Bu bizim gerçeğimiz” şeklinde konuştu.
“Kimdir araştırmacı gazeteci”
Bilgi Üniversitesi`nden Doç. Dr. Esra Arsan, ise araştırmacı gazetecilik üzerine önemli bilgiler paylaştı. Özlem Arsan, “O dönemde Uğur Mumcu`yu efsana yapan, onu takip etmeye iten nedenler çok belliydi aslında. Uğur Mumcu aslında kendi yaşadığı döneme, Türkiye siyasetine bakıldığında araştırmacı gazeteci olarak tekti. Kendi yaşadığı dünya açısından da gazetecilik mesleğinde Türkiye`nin yüz akı olarak görebiliriz. Uğur Mumcu, araştırmacı gazetecilik olarak tabir edilen, belediye restoranların mutfaklarında dolaşıp, böceklerin fotoğrafını çekme gazeteciliği falan da yapmıyordu. Çünkü o da araştırmacı gazetecilik değil. Uğur Mumcu, kendisine bavullarla gelen belgeleri de araştırmadan yayınlamayan bir gazeteciydi. Doğruyu ortaya koymaya çalışan bütün gazetecilerle, dünya genelinde böyle, iktidarların bir problemi var. Özellikle şuanda Rusya`da çok sayıda araştırmacı gazeteci öldürülüyor. Şimdi Türkiye`de öldürmüyorlar, süründürüyorlar. Bugün sizin karşınıza `ben araştırmacı gazeteciyim` diye birisi çıkmışsa, o kişi dönemin iktidarı dönemin ordusu, dönemin sivil güçleri tarafından seviliyorsa, destekleniyorsa, o gerçekten araştırmacı gazeteci değildir. O iktidarın dümen suyuna gitmiş bir sözcüsüdür ancak. Eğer iktidarlar o gazeteci ile uğraşıyorsa, ona hapse atmak, yargılamak, cezalandırmak için uğraşıyorsa bilin ki onun için bir araştırmacı gazetecilik damarı vardır” dedi.