“Çanakkale satıldı mı?”

Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, dün düzenlenen basın toplantısında sert konuştu. Maden arama şirketlerinin şehre giderek yakınlaştıklarını dile getiren Başkan Gökhan, “Bakın geçen gün Karabiga’da bir ayıp yaşandı. Devletin ayıbı ile karşı karşıya kalındı. Biz kandırılıyor muyuz? Biz satılıyor muyuz? Bunun başka bir izahını bulamıyorum” dedi.

1257
Serçiler Köyü’nde Koza Altın Madeni’nin girişimleri ile başlayan süreçte bugün ÇED-Halkı Bilgilendirme Toplantısı yapılacak. Dün bir araya gelen Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant ve Eğitim-Sen Şube Başkanı Prof. Dr. Telat Koç basın açıklaması düzenleyerek çevre sorunlarının giderek arttığı Çanakkale’de biraz daha duyarlı olunması gerektiğini ifade etti. Açılış konuşmasını yapan Çanakkale Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant, çok sayıda çevrecinin katıldığı toplantıda çevre sorunlarına ses çıkarmayanların deşifre edileceğini ifade etti. Nalbant, “Yıllardır sürdürdüğümüz yaşam hakkı ve yaşam alanlarımızı savunma mücadelemiz katlanarak devam ediyor. Hafta sonu iki gün boyunca tam bir kır şenliği havasında su kaynağımızın başında mücadele ruhumuzu tazeledik. Ancak, gelinen noktada 2013 yılı içerisinde ve 2014 yılında, şirketler artık, Atikhisar Barajı su toplama havzasında son kozlarını oynuyorlar. Bizler de meşru savunma, kamuoyu ve halkımızla bilgilerimizi paylaşma hakkımızı sonuna kadar kullanıyoruz. Bugüne kadar sularımızı içilmez hale koyanlar, su kaynağımız Atikhisar Barajı’nı çamura, kile bulayanlar, çeşmeleri kurutanlar, insanların hastalanmasına, hayvanların ölümüne yol açanlar, yöre halkını, iş-aş ikilemine koyanlar, maden şirketi uçağına binip, Çanakkale’ye gelen bakanlar, yöre köylüleri aleyhine Amerikan doları üzerinden dava açan şirketin, göstermelik ağaç dikme törenine katılan belediye başkanları, orman işletme müdürleri, yaşam alanlarında hava kirliliği olduğunda mangalda kül bırakmayanların kum olduklarını biz çok iyi biliyoruz. Ayrıca bu yörenin doğası, tarımsal, kültürel ve tarihi değerleri ile Çanakkale üzerinden siyaset yapanların (zengin toprakların fakir bekçisi olmayacağız) cümlesini resmi sitesinde açıklayan Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’ni de biliyoruz. Tüm bu yıkıcı işlere izin verenler, sonuçlarına göz yumanlar, hiçbir şey yokmuş gibi ses çıkarmayanlar, sizlere sesleniyoruz. Temsil ettiğiniz halkın havası, toprağı ve suyunu zehirleyecek faaliyetlere izin vermenin bedelini bu dünyada olmasa bile öbür dünyada ödeyeceğiniz malumunuzdur. Doğası, tarımsal, kültürel ve tarihi değerleri ile Çanakkale üzerinden siyaset yapanlar ile bu siyasete yataklık yapanları son kez uyarıyoruz. Kim olduğunuzu, ne yapmak istediğinizi çok iyi biliyoruz. Sonuna kadar sizi izleyip, halkın ve kamuoyunun önünde teşhir etmeye devam edeceğiz” dedi.
 
“Susuz bir yaşam yok
Eğitim-Sen Şube Başkanı Prof. Dr. Telat Koç, Çanakkale’nin su toplama havzalarının tehlikede olduğunu ifade etti. Koç, “Biga Yarımadası’nda büyük bir saldırı olduğunu çok iyi biliyoruz. Bu kapsamda 2007’de yaptığımız bir çalışmada o zamanki altın madenciliğinin bitki örtüsüne etkisi açısından değerlendirmede yüzde 30’unu etkilediği ortaya çıkmıştır. 2011’de tekrar çalışıldığında alanlar yüzde 30 oranında genişledi ve büyük bir kısmı da arama ruhsatından işletme ruhsatına dönüştü. Bu kapsamda doğrudan su konusuna getirdiğimizde, su doğrudan yaşantımızı şekillendiren bir ihtiyacımız, olmazsa olmazımız. Susuz bir yaşam yok. Burada ne yapılırsa yapılsın, Atikhisar Barajı’nın yer altı kaynaklarının komple kirlenmesi söz konusudur. Bu nedenle yasal olarak da uygun olmayan, yasalara aykırı bir uygulamadır” dedi.
 
“Sularımız gelecek yıl da bulanık akabilir”
Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan ise, geçtiğimiz aylarda kent sularının bulanık akmasına değinerek, bu tür faaliyetlerin devam etmesi halinde suların bulanık akmaya devam edebileceğini söyledi. Başkan Gökhan, “Su havzasını tehlikeye düşüren, madenin aranması ya da işletmesindeki en büyük sıkıntı yöntem sıkıntısıdır. Burada siyanürle yapılacak ayrıştırmanın ardından geriye kalan siyanürün yer altı kaynaklarına ve havaya karışması yoluyla insan sağlığını etkilemesi söz konusudur. Sadece siyanürle ilgili değil, şuanda arama faaliyetinde kullanılan kimyasallar da risk taşımaktadır. Son olarak bu kış barajımız biliyorsunuz, kahverengi oldu. Hatta iki üç gün çeşmelerimizden kahverengi su aktı. Bunun nedeni şu idi; o zaman bazıları arıtma tesisinin yetersizliğinden bahsetti. Ama bizim arıtma tesisimiz son derece yeterli ve kapasitesi yüksek bir tesistir. Fakat arıtma tesisinin teknolojisi belli bir seviyede gelecek olan kirliliği arıtır. Böyle bir kirlilik asla ve asla burada ön görülmemiştir. Oradan gelecek olan kirliliğin miktarının neredeyse 10 katı su geldi. Su değil, resmen çamur geldi. Arıtma tesisine bildiğiniz çamur geldi. Bizim arkamızda çöl, ya da çıplak bir doğa parçası yok. Bizim arkamız yeşillik, ağaçlık hep orman var. Sırf altın için değil, başka badenler içinde doğanın tahrip edilmesi, ağaçların kesilmesi suretiyle gelen toprak ve kil maddelerinin aşırı derecede fazlalaşmasından oluşmuştur. Bu olmaya devam edecek. Önümüzdeki senelerde yine yaşayabiliriz. Çünkü o alanlar açılmaya ve toprak meydana çıkmaya devam etmektedir. Nitekim buna karşı tepki alıyoruz. Eskiden belli bir seviyede barajın altından su alırken, şimdi yeni bir teknolojide barajın üzerinden almaya başlayacağız” dedi.
 
“Karabiga’da devlet ayıp etmiştir”
Başkan Gökhan, konuşmasında bu toprakların satılıp satılmadığını sordu. Karabiga olayına da değinen Başkan Gökhan, “Çok fazla bir şey söylemek istemiyorum ama; sanki biri bizi satın almış gibi hissediyoruz. Sanki acaba bu ülke, bu yöre altıncılar tarafından satın mı alındı? Satıldık mı acaba biz? Acaba üç kuruş altına mı satıldık? Bu kadar duyarsızlık olabilir mi? Bakın geçen gün Karabiga’da bir ayıp yaşandı. Devletin ayıbı ile karşı karşıya kalındı. Devlet ayıp etti. Yapılmamış olan bir ÇED süreci, yapılmış gibi gösterildi. Oradaki insanlar kandırılarak, (biz ÇED yapılmamış tutanağı tutacağız) deyip, ÇED yapıldı tutanağı tutuldu. O yörenin halkı da kandırıldı. Biz kandırılıyor muyuz? Siz satılıyor muyuz? Bunun başka bir izahını bulamıyorum. Çünkü ısrarla bir şey olmaz diyenler, giderek yakınımıza geliyorlar. Kirazlı’dan başladı, Serçiler’e kadar kaldı. Herhalde en son, dün piknik yaptığımız alanda arayacaklar. Bir orası kaldı. Herhalde bizim Kayadere Köyü’nde altın var. Bu işler artık paranoya haline geldi. Çünkü bir yöre insanının hayatının hiçe sayıldığı, topraklarının, sağlığının hiçe sayıldığı bir devlet anlayışını ben hiçbir yerde görmedim. Afrika’da var. Orada insanlar satın alındı. Afrikalılar maalesef topraklarını satmışlardır, tekelci sermayeye, tekelci altın şirketlerine. Zengin topraklarının üzerinde fakir düşmüşler. Öyle diye diye almışlar, orası bakın hale kötü durumda. Bir de üzerine ellerine silah vermişler ki birbirini vursunlar diye” dedi.
Paylaş