KAPILARIMIZ HERKESE AÇIK
Olay: Odanızın kapısının olmaması ve isteyen herkesin girip çıkabilmesinin ardında hangi gerekçeler var?
Mutan: Şimdi biz 2009 yerel seçimlerinde ilk yola çıktığımızda halkımıza verdiğimiz sözlerin en temel enstrümanı, kapılarımızın açık olacağıydı. Sembolik ifadesiyle kapıları sökeceğimizi belirttik. Mazbatayı aldığımız gün belediyeye geldiğimizde beldemiz ağaç budamacıları gelip kapıları söktü. Biz de bu sembolü biraz da realize ettik yani ete kemiğe büründürdük. O gün bu gündür de kapılarımız devamlı açık. Biraz köy kahvesi gibi, işi olduğu için giden gelen, randevusuz, görmek isteyen, sıkıntısını dillendiren, çay içmek isteyen, bizle oturup kalkmak isteyen, bizimle belde ile ilgili veya genel konularda konuşmak isteyen herkesle oturup paylaşıyoruz. Bu aynı zamanda belediye için vermiş olduğumuz şeffaflık, ulaşılabilirlik, adaletli olma, adil olma ve eşit olma duyguları noktasında da vatandaşı pozitif etkilediğine inanıyorum. Bu da beraberinde birlikte ve beraber yönetim hakkını getiriyor. Bu da sorunların daha kolay, daha çabuk çözülmesini kolaylaştırıyor. Bu sebeple bizde mutluyuz, halkımızın da genel anlamda mutlu olduğuna inanıyoruz.
Olay: Seçim öncesi vaatlerinizin gerçekleşmesi noktasında hükümet kanadından sıkıntı çektiğiniz konular oldu mu?
Mutan: Konuya bardağın bir dolu ve bir de boş olduğu gibi iki taraflı bakmak gerekir diye düşünüyorum. Bardağın boş tarafından baktığımızda sıkıntılı olduğumuz noktalar oldu. DSİ ile beldemiz içinden geçen açık sulama kanalının kapatılması noktasında bir müdahale oldu. Sonuçta DSİ bu hükümetin bir kurumu. “Yasalar çerçevesinde hareket ediliyor” deniliyor. Yasalar; “kimseye akıldışı hareket edin” demiyor. “Akıllı hareket edin, uygun olanı, makul olanı, halkın yararına olanı yapın” diyor. Sonuç itibarıyla bunların bir şekilde değiştirilip yürütülmesi lazım. Aynı şekilde piknik alanı ile sıkıntı yaşadık ve hala yaşamaya devam ediyoruz. Biz burada hakkımız olan piknik alanı tahsisini normal prosedür içinde talep ettik fakat bu talebimiz karşıdan bir yanıt bulmadı. Yaklaşık 2 yıl sonunda hiçbir nedene dayandırılmayan bir tahsis edilmeme yazısı geldi. Bizlerde bu belgeyi pankarta dönüştürüp mevcut piknik alanı kenarında sergilendirmekteyiz. Halkın bilgilenmesi noktasından yola çıkarak dillendiriyoruz bunu. Oradaki koruluk alanımız Kepez’in ve Çanakkale’nin sosyal yaşamının bir parçası ve kentin akciğeri olması noktasında sağlıklı soluklandığı bir alana dönüşmesi için bir talep idi. Ben hala “di” diyorum. İnşallah tahsis edilirse keyifli ve devamlı yaşanabilir bir noktaya taşıyacağız.
Bardağın dolu tarafından yani hükümetin Kepez’e yatırımları noktasından bakarsak, Kepez’imizin ciddi paylar aldığını inkar etmemek gerekir. En azından 500 yataklı bölge devlet hastanesi yatırımı geliyor. Sanırım Mart-Nisan gibi oraya kazma vurulur. Bunun yanında Ağız Diş Sağlığı Merkezi, SGK gibi hükümet yatırımlarını izliyoruz. Adliye sarayı ile ilgili Toprak Mahsulleri Ofisi’nin gündeme gelmesi söz konusu. Tabi ki Çanakkale merkeze yapılmakta olan bu yatırımlar biraz da Kepez’in konumundan kaynaklanan zoraki bir durum. Artık burada farklı bir belediye olması beklentisinin de ötesinde sadece merkez değil, Kepez, Erenköy ve Kumkale Belediyeleri de CHP’li. Hükümetin de 5 yıl hiçbir şey yapmayalım düşüncesi de mantıki olarak doğru olmayacağına göre, Çanakkale’nin bitişiğinde ve konumu itibarıyla bu tür yatırımları kaldırabilecek bir belde olması sebebiyle doğal olarak yatırımlar Kepez’e doğru kayıyor. Biraz da öyle görmek lazım, biraz ikili bakmak yani hem nalına hem mıhına bakmakta fayda var.
BİZ HER TÜRLÜ DESTEĞİ VERMEYE HAZIRIZ
Olay: Üniversite ile olan ilişkileriniz nasıl?
Mutan: Üniversite ile aramızda ana tema olarak Tıp Fakültesi hastanesi yerinde bir anlaşmazlık oldu. Ama biz üniversiteyi, bir binanın ötesinde; orada çalışanlarıyla, öğretim üyeleriyle, öğrencileriyle, kente sunduğu katkılarıyla ele alıyoruz. Kent derken Çanakkale ve Kepez’i bir bütün olarak ele alıyorum. Üniversitenin ciddi anlamda ekonomik katkıları var.. Ben sağlığın içinden gelen biri olarak, Tıp Fakültesinin ne olduğunu bilen bir hekim olarak burada defans olarak değil ama burada yapılan yanlışlara dikkat çekerek, akan suyun mecrasında akmasına katkı sunduğumu inanıyorum. Üniversitenin Tıp Fakültesi için 2012’de kazma vurulacak denmiş. Ben çok bahtiyar oldum, bir hekim olarak mutlu oldum. Fiziki koşulları sağlıklı, akademik personeli doygun ve doğru, ciddi donanımlı, etkin, bilime katkı sunan, eğitime öğretime optimal düzeyde sunumda bulunan bir akademik personel ve cansiperane çalışan, bildiğim, tanıdığım birlikte çalıştığım yardımcı sağlık personeli ve diğer çalışanların olduğu, mutlu insanların ürettiği bir Tıp Fakültesi Hastanesi tabi ki beni mutlu edecek.
Benim karşı çıktığım nokta, polemiği Kepez’de ki bir pazaryeri ve düğün salonu yerine sıkıştırıp, sadece kendi dönemiyle hizmeti sınırlı görenlere, “ben bugün varım, yarın yokum işte yaparım ederim” diyenlere, bu kentin dokusunun ciddi olarak bozulması anlamında, bu kentte bundan sonra yaşayıp bu kentte ölecek insanlara saygı duyma anlamında bizde kentin hekimliği adına tabi ki bu dokunuşlarımız olacak. Tıp Fakültesinin gideceği yer İstanbul, İzmir değil. Yine Çanakkale sınırları içinde, zannediyorum Terzioğlu Kampüsü’yle yapılacak. Ne mutlu, insanlar İstanbul’a, İzmir’e gitmeyecek. Tüm donanımıyla adam gibi bir hastane olacak. Çanakkale en iyisine en güzeline layık. Bu yüzden biz her türlü desteği vermeye hazırız.
ÇANAKKALE BİR ELMAYSA, BİR DİLİMİ DE KEPEZ
Olay: Çanakkale kendine bir vizyon çizmeye çalışıyor. Kepez’i Çanakkale’den ayrı düşünemeyeceğimize göre Kepez’in gelişmesi noktasında siz neler düşünüyorsunuz?
Mutan: Kepez doğru algılanmak zorunda. Bunu benim kendi kişisel bakış açısıyla Çanakkale kamuoyuyla paylaşmak, Kepez’in stratejik yani uzun dönemli koşusuna da hizmet edecek bir anlayışın ifadesi olacak. Bir bütün üzerinden düşünürsek Çanakkale bir elmaysa bir dilimi de Kepez. Neden böyle düşündüğümü bir takım dokunuşlarla izah etmeye çalışayım. Bu gün sağlık ve sosyal güvenliğin finansman kurumu SGK bina ve hizmet merkezi anlamında Kepez’de, Ağız ve Diş Merkezi Kepez’de., Tıp fakültesinin çekirdek hastanesi gelişmekle birlikte Kepez’de, Çanakkale’nin tek limanı Kepez’de. Sektörel baktığımızda oto sanayi hem şov hem de servis noktasında bütün teşhir noktaları Kepez’de. KİPA bizde olmamasına rağmen algı olarak bizde gözüküyor.
Kepez’in belediye olmadan önce 4 bin olan nüfusu şu anda 15 bine yaklaştı. Kepez, 1975-80’li yıllarda 200-250 haneli ve köy statüsündeydi. Artık Kepez yeni yapılaşan taraflarıyla da ciddi cazibe merkezi. Özellikle İzmir-Çanakkale aksının üst tarafı yani diğer bir tabirle 960 TOKİ’nin gelmesiyle birlikte 1999 yılında imara açılan kuzey-doğu bölgemiz ciddi bir cazibe merkezi haline gelmiştir. Aktur Evleri, TOKİ 960, Bahçeşehir, Zeytin Evleri, Konakkale ve beraberinde 500 yataklı bölge hastanesi ile, Orman Bölge Müdürlüğünden tahsis edilen yaklaşık 22 hektarlık yani 220 dönümlük bir mesire alanı ile ciddi bir cazibe merkezi haline dönüşüyor. Beraberinde İzmir-Çanakkale aksının da eskiden beri süregelen bir ticari bant ile şekillenmesi de Kepez’e olan ilginin artmasına sebep oluyor. Çanakkale-İzmir aksı, gelişen Çanakkale ticaretinde yakın zamanda önemli bir çekim merkezi oluyor. Özellikle Çanakkale Seramik büyük bir show-room ve ticaret merkezi yapmayı düşünüyor. Olayın bütünü üzerinden baktığımızda bunları koparırsanız Çanakkale’den, Çanakkale eksik kalır. O anlamda Kepez, Çanakkale’nin bir parçasıdır. Bu yüzden Çanakkale için çizilen vizyon aynı zamanda Kepez’in de ortak vizyonudur aslında. Bu kent, kültür, üniversite, turizm gibi belli ana görüntüleri sergilemektedir. Vitrinde ne varsa Çanakkale’nin, Kepez’de de aynı enstrümanlar vardır.
Olay: Liman yatırımının Kepez’e katkısı oldu mu?
Mutan: Kepez Limanı olarak bakmayalım. Şu anki limanımız Çanakkale Limanı. Port of Çanakkale olarak adı geçiyor zaten. Şu anki Çanakkale’deki liman iskele vasfında ve gezinti yeri ile balıkçılara hizmet ediyor. Limana sadece Kepez’in sorunu olarak değil, Çanakkale’nin bütünü üzerinden baktığınızda; liman arka alanında ciddi anlamda ne bir sanayi ne bir dışarıya ihraç edilecek ticaret stoku ve benzeri gibi buğday, hububat siloları, maden cevherlerinin stoklandığı açık ve kapalı depo alanları yok. Bu Çanakkale’nin sorunu olan üretimsizlikle ilgili. Üretimin olmaması sonucu 1990 yıllarda ihraç amaçlı yapılan bu liman, ihraç edecek ürünler olmayınca kadük kaldı. Amacının altında hizmet vermeye başlayan liman, her şeye rağmen bir sintine, bir atık ayrıştırma ve tekrar ekonomiye kazandırma departmanıyla ayakta kalmaya çalışıyor. Yaklaşık yılda 30- 40 arasında yolcu gemisi ağırlıyor. Limanı harekete geçirecek temel argüman Çanakkale’de üretim yapan fabrikaların bu limandan ihracat yapması. Fakat bu firmalar maliyetler ve coğrafik koşullar nedeniyle kendi limanları veya yakın limanlardan ürünlerini ihraç etmektedirler. Liman yapılırken bunlar göz önüne alınmalıydı. Ama maalesef ülkemizde bu tür ekonomik işletmelerin ayağı olan ulaşım yatırımları popülist yaklaşımlarla yapıldığı için bugün liman onun sıkıntısını çekiyor aslında. İkincisi, il bütünü üzerinden kendi ekonomik işbirliğini sağlarsa bu liman daha verimli hale gelir. Benim inancım budur. Tabi ki, burada maliyeti düşürücü unsurları da ayrı bir skalayla ayrı bir tarifeyle sanayiciye ve ticaret sahiplerine sunmak lazım. Sanayici ve ticaret sahiplerinin ortaklaştığı odalarda tekrar masaya yatırılıp gündeme taşınması lazım. ÇTSO’nun 2012 yılında gündeminden biri bu olmalı. Tabi ki yeni binalar yapılmalı, tabi ki çarşının üzeri kapatılmalı ama Çanakkale limanına ciddi bir işbirliği, eşgüdüm projesi ile bir hareket bir canlılık kazandırılması gerekir diye düşünüyorum.
“SEÇİMLERDE TEKRAR ADAYIM” DİYEMİYORUM
Olay: Önümüzdeki seçimlerde tekrar aday olacak mısınız?
Mutan: Türkiye’nin geneli üzerinden konuşursak Türkiye’de siyaset algısı farklı. Keşke ben size seçimlere 2 küsur sene önce “ben adayım” diyebilseydim. Diyemiyorsunuz, çünkü bir büyüğümüzün, bir siyasetçimizin dediği gibi; “24 saat bile çok fazla.” Türk siyasetinin ciddi gerçeklerinden biridir bu. Bu gün bir şey dersiniz, yarın farklı bir olay önünüze gelebilir. Siyasetin bütünü kurumsallaşmadan, sandığın kurulmasına 3-5 ay kalmadan şimdiden ortaya çıkarak kıspeti giyip, “hodri meydan!” demek, biraz yalancı pehlivanlığa girer. Siyasetin kendi gerçekleri üzerinden gitmek lazım. Keşke Batı Avrupa’da kurumsallaşan sosyal demokrat partiler gibi olsaydık. Oradaki sosyal demokrat partiler 150-180 yıllık. Bizim ülkemizde 1946 yılından sonra çok partili sistemle beraber 1960’dan itibaren her 10 yılda bir gelen darbeler ki, Allah’tan son 30 yıldır böyle bir şey yaşamıyoruz. Ama sonuçta bu kurumsallaşması gereken birçok yapıyı tarumar etti. Altını kalın kalın çiziyorum; Bugün canhıraş anayasayı değiştirmeye çalışan TBMM, eğer bu ülkede ciddi anlamda demokrasiyi istiyorsa, parlamenter sistemin katılım yollarından biri olan siyasi partiler ve seçim yasasıyla birlikte gelen sandık kurallarını adam gibi bir noktaya taşırsa ve siyaset, partiler üzerinden kurumsallaşırsa, ben de size; böyle 2,5 yıl da değil, 3-4 yıl öncesinden “evet tekrar adayım veya hayır değilim” diyebilirim. Hala bu ülkede, anayasayla değiştirildiği iddia edilen o 12 Eylül korkusu, zihniyeti ve ondan medetle çıkar umanlar, hala onu sömürmeye çalıştığı sürece insanların çıkıp da 3-5 yıl sonrasını görmeleri pek mümkün olmuyor. Bu ülkede şu anda yaşananlar da çok farklı değil. O yüzden, “gel anayasayı değiştirelim” diyeceklerine, siyasi partiler ve seçim yasasını değiştirmeleri bence bu sürece daha büyük katkı sunacaktır. Ama maalesef parti liderleri bu konuda bir yaklaşım sergilememekteler.
Olay: Son olarak neler söylemek istersiniz?
Mutan: Her şeyin ötesinde önce sağlık, sonra huzur ve mutluluğun bütün insanlığa barış getirmesi dileğiyle tüm insanlarımızı kucaklıyorum. Saygılar sunuyorum.