“Bunu yapsa yapsa hainler yapar”

Çanakkale Çevre Platformu, dün İskele Meydanı’ndaki Manolya Ağacı altında çevreye duyarlı kişi ve kurumlarla bir araya gelerek, kentin çevre deklarasyonunu yayınladı. Deklarasyonda sert ifadelere yer verilirken, çevre katliamlarına sessiz kalanlara, göz yumanlara ve destekleyenlere de “Bu size son uyarımızdır” denildi.

1141
Çanakkale Çevre Platformu, bir süredir merakla beklenen kentin çevre deklarasyonunu açıkladı. Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant tarafından kamuoyu ile paylaşılan deklarasyona, Çanakkale Belediye Başkanı Ülgür Gökhan, CHP İl Başkanı Hamza Karagöz, Emek Partisi İl Başkanı Kenan Erkul, TKP, CHP Merkez İlçe Başkanı Nejat Önder, CHP’nin il ve merkez ilçe, kadın ve gençlik kolları ile KESK, DİSK, Kamu-Sen ve bağlı sendikaları, çok sayıda dernek ve gençlik örgütleri ile vatandaşlar katılarak destek verdi. “Kazdağı Yöresi ve Biga Yarımadası’nda çevre ve ekosistem üzerinde yıkıma yol açacak, yatırımların Çanakkale’mizin havası, toprağı, suyu ve değerleri üzerinde yaratacağı kirlilik sebebi ile en kısa zamanda, derhal durdurulmasını istiyoruz” diyen Nalbant, konuşmasına Vali Güngör Azim Tuna’ya teşekkür ile başladı. Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant, tarafından yapılan açıklamada, “Sayın Çanakkale Valisi Güngör Azim Tuna, bugüne kadar bilimsel ve haklı gerekçelerle, altın şirketlerine gayri sıhhi müessese ruhsatı vermemiştir. Çanakkale’nin değerlerinden, doğadan, yaşamın sürekliliğinden yana tavır koyan Sayın Valimizi, bir kez daha kutluyor ve teşekkür ediyoruz. Bizlere göre beklenmedik ve zamansız olarak çıkarılan Eskişehir İline tayinin, Sayın Valinin bu hassasiyetlerinden kaynaklanmamış olmasını diliyoruz. Bizler biliyoruz ki, ‘Devlette devamlılık’ esastır. İlimize yeni atanan Sayın Vali Ahmet Çınar’dan da, Sayın Güngör Azim Tuna’nın gösterdiği duyarlılığın ve kararlılığın devamını bekliyoruz” denildi.
 
 
“Çanakkale işgal altında” denildi
Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant, açıklamasında Kurtuluş Savaşı yıllarındaki işgal ile bugün Çanakkale’deki çevre katliamlarının zihniyetinin aynı olduğunu söyledi. Nalbant, “Bugün bölgemizde, termik santral projeleri, altın madeni işletmeleri ile doğaya, çevreye, yaşam alanlarımıza ve Çanakkale değerlerine savaş açan zihniyet ile Hatay, Urfa, Gaziantep gibi şehirlerimiz başta olmak üzere, emperyalistler ile işbirliği yapıp ülkeye savaş ithal eden zihniyet aynıdır. Çanakkale`de yaşam hakkımız ve yaşama alanlarımıza saldıranlara karşı nasıl mücadele veriyorsak, ülkemizi savaşa sürükleyen sisteme karşı da aynı kararlılıkla haykırıyoruz ve "savaşa hayır" diyoruz. Bu vesile ile, on gün önce Hatay`da (Reyhanlı İlçesi) hayatını kaybeden masum yurttaşlarımızı saygı ile anıyor yakınlarına sabır, yaralılara acil şifalar diliyoruz” dedi.
 
“Katliama ortak olanları da deşifre edeceğiz”
Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant, yaptığı açıklamada “Çanakkale’mizin havasını, suyunu, toprağını koruma ve yaşam alanlarımızı savunma mücadelesinde yanımızda olan, Çanakkale Çevre Platformuna güç veren, destek olan tüm kişi ve kuruluşlar ile birlikte olma irademizi sonuna kadar paylaşacağımızı bildiririz. Ancak bugüne kadar açık açık, çevreden yana tavır koymayan, sessiz kalan ve tarafını belli etmeyen kişilerin ve kuruluşların da Çanakkale’ye en büyük kötülüğü yaptığını ilan ediyoruz. Bu deklarasyonumuza imzalarını atarak desteklerini açıkça ilan eden yapılar dışında kalanları en kısa zamanda tek tek Çanakkale kamuoyu ile paylaşacağız” ifadelerini kullandı.
 
 
“Küçük kıyamet!”
Çevre Platformu Dönem Sözcüsü Hicri Nalbant, “Görülüyor ki Çanakkale ve ilçelerinde 2012 yılı Aralık ayının ilk haftasında bir sel felaketi olmuş. Bereket ki henüz onbinlerce ton siyanür, arsenik, cıva, kurşun, antimon, kadmiyum gibi ağır metal zehirleri ve maden kazılarından çıkartılacak olan yüzlerce milyon ton gevşek hafriyat yığınları sel felaketleri ile henüz tanışmamış. Eğer Kirazlı ve sıradaki diğer altın madenleri sözü edilen sel felaketinden daha önce işletmeye geçmiş olsalardı, yani Sayın Güngör Azim Tuna daha önceden ‘gayri sıhhi müessese ruhsatı’ vermiş olsaydı, bugün bölgede durum ne olurdu? Bunun yanıtı çok açıktır: ‘küçük kıyamet’ Çanakkale`ye su sağlayan Atikhisar barajı bir kaç günlük yağışın getirdiği erozyonla felç olmuş ve buna bağlı olarak Çanakkale’nin şehir suyu bulanık akmaya başlamıştır. Çanakkale Belediyesi de şehir suyunun bir süre kullanılmaması konusunda halkı uyarmak zorunda kalmıştır. Bu doğal afetin nasıl bir şey olduğunu televizyonlarda seyretmiş bulunmaktayız. Böyle bir su barajının su toplama havzasına, yüzlerce milyon ton zehirli hafriyatı gelişigüzel yığacak bir maden işletmesi, nasıl kurulabilir? Bunu yapsa yapsa ancak düşman kuvvetleri veya onlarla işbirliğine girmiş olan hainler, işbirlikçiler yapabilir. Altıncı çeteler, her fırsatta olduğu gibi yine ‘en son teknolojiyi kullanıyoruz’ aldatmacasına başvuracaklardır. Halkımıza soruyoruz, bu güne kadar, milyonlarca ton zehirli maden hafriyatı, dağ yamaçlarında hangi ‘en son teknoloji’ ile tutulabilmiştir? Hem tutulsa bile kaç yıl tutulabilir? Kazdağları’nda, Çanakkale’de halen diri, deprem üretecek durumda çok sayıda fay bulunmaktadır. Hiç beklenmedik bir anda gelip ortalığı sele veren şiddetli yağmurlarla, ansızın gelip metrelerce kalınlıktaki beton ve çelikle örülmüş duvarları yırtan depremlerle sözleşmeler mi yapmışlar bu işgalci çeteler de bizim haberimiz yok? Biga Yarımadası`nın birinci derecede deprem bölgesi olduğunu bilmezler mi bunlar? Elbette ki bizden daha iyi bilirler bilmesine. Ama onların ilgi alanı bizim doğamızı, suyumuzu, toprağımızı korumak değil, yeraltındaki altınlarımızı bir an önce alıp kaçmaktır” dedi.
 
 
“Geleceğimiz ellerimizde”
“Kazdağları, geniş bir bölgenin su kaynağıdır, bu hali ile hemen hemen tüm Biga Yarımadası`na hayat verir” denilen açıklama şu ifadelerle son buldu; “Bu bölgenin su kaynaklarının kirletilmeden, zehirlenmeden korunması sadece Biga Yarımadası için değil, tüm Türkiye için bir yaşamsal zorunluluktur. Çanakkale bölgesini vuran sel felaketi, önüne gelebilecek her türlü suni engeli yerle bir edebilecek niteliktedir. Önüne çıkacak olan siyanür havuzlarını patlatır, bir kaç minare boyu yüksekliğe varacak olan zehirli hafriyat yığınlarını önüne katıp bir kaç günde Atikhisar Barajını ağzına kadar zehirli çamurla doldurabilir. Baraj bir anda işlevsiz hale gelebilir, 130 binden fazla insan beklenmedik şekilde susuz kalabilir. Ayrıca, deprem hareketleriyle çatlayacak olan siyanür havuzları ve hafriyat yığınları şiddetli yağışlarla buluştuğu taktirde, artık kıyametten kaçış yolu yoktur. İleride, maalesef bu tür sel felaketleri ve depremler bir gün yine gelip kapımızı çalacaktır; bu doğanın kanunudur. Ancak, bu doğal felaketlerin, kıyamete dönüşmemesi insanoğlunun, biz Çanakkale halkının elindedir. Suyumuza, toprağımıza, havamıza, ne pahasına olursa olsun sahip çıkmak zorundayız.”
Paylaş