Emek Partisi İl Örgütü, 4-5 Ocak tarihlerinde gerçekleştirilen Genel Yönetim Kurulu sonuç bildirgesini Çanakkale halkı ile paylaştı. Yapılan açıklamada son siyasi gelişmelerin yaşandığı dönem “Egemen güç odakları arasındaki çelişki ve çatışmalarla ‘Cinin şişeden çıktığı’, AKP blokunda çatlaklar ve klik çatışmalarının her geçen gün derinleştiği bir dönem” olarak tanımlandı.
Başbakan Erdoğan ve hükümetinin yıpranma ve çözülmeyi engelleme çabasında olduğu ifade edilen bildirgede şu görüşlere yer verildi: “Bu amaçla, ‘Beraber yürüdük biz bu yollarda’ diye şarkılar söylediği, ‘Ne istemişler de yapmamışız’ diye serzenişte bulunduğu Cemaat-Hizmet Hareketini hedefe koyup, ulusalcı-şoven çevrelere göz kırpıyor. Türkiye tarihinin en büyük yolsuzluk ve rüşvet iddialarının üzerini örtmeyi, yine ve yeniden mağdur rolüne girerek güçlerini toparlamaya çalışıyor. CHP ise oluşan bu durumdan yararlanmak ve sistemin yeni bekçisi olmak için çaba sarf ediyor. Yerel seçim mesajları ve adayları, ABD ziyareti, cemaat diyalogları vb. eşliğinde 11 yıllık AKP hükümetinin yerine görev alma hazırlıkları yapıyor. Ancak mızrak çuvala sığmıyor. AKP yönetiminde ne menem bir ‘ekonomik ve siyasi istikrar’ düzeni kurulmuştur ki, ‘dış güçler’in en küçük bir müdahalesiyle tuz buz oluyor? Bu durum AKP hükümeti ve ‘Muktedir Erdoğan’ın iktidar gücüne gerçekte hiçbir zaman sahip bulunmadığını göstermiyor mu? ‘Dış güçler’ ve ‘faiz lobisi’nin hükümetle baştan beri oyuncak gibi oynadığının itirafı anlamına gelmiyor mu? Evet, gerçek tam da budur. Başbakan Erdoğan ve hükümeti ne kurulurken ne de bugünlere gelirken emperyalizmden ve sermaye düzeninden bağımsız hareket etmemiştir. Bugün de rüşvet ve yolsuzluk batağında çırpınırken, bağımsızlıktan söz edemez, ‘milli irade’, ‘halkın iradesi’ propagandasının arkasına gizlenemez. Başbakan Erdoğan ve hükümeti, 12 yıl boyunca ekonomik ve siyasi alanda bu güçlerin iş birlikçisi ve taşeronu olmuştur. Bugün de ‘Diklenmeden dik duruyorum’ diyerek kendisini yeniden pazarlamaya, konumunu korumaya çalışıyor.’
Müzakere sürecini istismar ediliyor
Başbakan Erdoğan’ın yolsuzluk operasyonunun “çözüm süreci”ni de hedef aldığını söylerken Kürtleri bölmeye çalıştığı, danışman Yalçın Akdoğan’ın “Orduya kumpas kurdular” derken “ulusalcılar”a mavi boncuk dağıttığı belirtilen bildirgede, hükümetin yeni ittifaklar arayışında olduğu ifade edildi. Bu tutumuyla hükümetin müzakere sürecini yokuşa sürdüğü kaydedilen açıklamada, şu görüşlere yer verildi: “Kürt halkının talepleri karşısında oyalama ve istismar tutumunda ısrar ediyor. Ergenekon ve Balyoz davalarında yeniden yargılama mesajları verirken, KCK davasını ağzına bile almıyor. Bir yandan ırkçı-tekçi propagandayı sürdürüyor, bir yandan da beklentileri diri tutmaya çalışıyor. Ancak son noktada, Kürt hareketinin tasfiyesi ve kendisinin güçlenmesini amaçladığı gerçeğini halk kitlelerinden saklayamıyor.”
Aynı gemide değiliz
Başbakan Erdoğan ve hükümetinin her fırsatta “Aynı gemideyiz” nakaratını tekrarladığı ifade edilen bildirgede, bunun “Halka yapılabilecek en büyük hakaret” olduğu vurgulanıyor: “Halkımızın rüşvetçi, yolsuz ve hırsızla aynı gemide ne işi olabilir ki! Kara kışta plastik terliklerle okula giden çocuklarımızın görüntüleri ekranlardan akarken beylerin ayakkabı kutularından milyon dolarlar fışkırıyor. Ayaz bebek yakacak bir parça karton kağıt dahi bulunmadığı için soğuktan donarak ölürken, onların çocukları para kasalarıyla donattıkları yatak odalarında yorgan yaptıkları yeşil dolarlarla ısınıyorlar. Okul harçlıklarını çıkarmak için kaçağa gitmek zorunda kalan Kürt çocuklarının bombalarla parçalanmış bedenlerinden kopan kanlı parçalar kar taneleri gibi Roboskî’de savrulup toprağa düşerken, kendi oğlunu ifade vermeye dahi göndermeyen birinin Başbakan olduğu bir ülkede hangi yüzle aynı gemide olduğumuzu söylüyorlar.”
Bu sistemi sırtımızda taşımak zorunda değiliz!
Hükümetin “komplo teorileri”nin gerçeklerin üstünü örtemeyeceği belirtilen bildirgede; “Yolsuzlukların soruşturulmasını engellemek için orman kanununu devreye sokan AKP hükümeti meşruiyetini tümüyle yitirmiştir ve derhal istifa etmelidir.” denildi. Bildirgede “Bu düzen çürümüştür, değişmeli” çağrısı yapılırken, şu ifadelere yer verildi: “Darbe anayasasıyla, bürokratik merkeziyetçi devlet aygıtıyla, birbirine düşmüş yargı-güvenlik kurumlarıyla, işçilerin, emekçilerin haklarını, taleplerini yok sayan ekonomik-sosyal politikalarıyla, başta Kürt halkı ve Aleviler olmak üzere, ezilen halklar ve inançlar karşısındaki ayırımcı, despotik yönetim anlayışıyla ve daha birçok alandaki politikalarıyla bu düzenin devamının halklarımıza hiçbir yararı yok-tur. Başta Türk ve Kürt milliyetinden olmak üzere, işçiler, emekçiler, köylüler, kadınlar, gençler, farklı cinsel kimlik ve yönelimleri olanlar, bilim insanları, aydınlar böyle bir sistemde yaşamaya mahkum değildir. Egemen sınıflar cephesinde yaşanan çelişkilerin, çatışmaların ve siyasi krizin yumağı haline gelmiş bu sistemi sırtımızda taşımak zorunda değiliz.”