“Barış ve kardeşlik diyerek 1 Mayıs’a gidiyoruz...”

Emek Gençliği adına açıklama yapan Ezgi Yavuz, 1 Mayıs İşçi Bayramı’nın dünya çapında kutlanan birlik, dayanışma ve haksızlıklarla mücadele günü olduğunu söyledi.

750
Emek Partisi’nde 1 Mayıs İşçi Bayramı nedeniyle açıklama yapıldı. Eğitim sisteminin alt üst edildiği dönemde gençliğin 1 Mayıs’ta talepleriyle alanları doldurmasının büyük önem taşıdığını belirten Ezgi Yavuz; “Birçok zorlu süreçten geçerek bu döneme kadar gelinmiştir. Türkiye’de baskıların arttığı, savaş çanlarının çaldığı, eğitim sisteminin alt üst edildiği bu dönemde gençliğin 1 Mayıs’ta talepleriyle alanları doldurması büyük önem taşımaktadır. Savaş çanları çalıyor; Türkiye’de AKP’nin son bir seneden beri izlediği politika adeta sınır ülkelerle, ülkemizde yaşayan halklarla ABD ve İsrail’in Orta Doğu’daki yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahip olması uğruna elinden geleni yapan bir durumdadır. Sistemin ve onun ülkemizde var olan temsilcisi AKP’nin bölgede tekrardan din-mezhep üzerinden halkları savaşa götüren bir noktada olması gençliğin geleceğini bataklığa götürdüğünü, işçiyi emekçiyi tamamen yoksulluğa sürüklediğini ve çocukların savaşlarda ölüp öldürürken bir avuç insanın han hamamlarda sefa sürdüğünü gözler önüne sermektedir. Suriye halkıyla, Türkiye halklarının bir alıp veremediği yoktur ancak dişleri kanlı gözleri dolar işaretli olan kapitalistlerin adeta kanla gelen petrole ihtiyacı vardır. Gençlik olarak sistemin halkları birbirine düşürerek savaşa sürüklediği noktada barış ve kardeşlik diyerek 1 Mayıs’a gidiyoruz” dedi.
 
“Sistem çöktü”
Eğitim sisteminin çöktüğünü ifade eden Yavuz; “4+4+4 ile eğitimi 12 yıl yaptık sözleriyle meclisten geçirilen düzenin temelinde; ucuz iş gücü, çocuk yaşta işçilik, genç kızların erken yaşta evlendirilmesi, zorunlu din dersinin adeta zorunlu Arapça dersine kadar çıkartılması, Kürt gençlerinin ufak yaştan itibaren tüm günlerini iş yerlerinde geçirmelerinden dolayı sermayedarların tanımlanmamış dil olarak adlandırdığı yüz yıllık Kürtçeyi yasaklamaları sonucu kapsamlı bir asimilasyon politikasıdır. Eğitimde sadece sınav sistemlerinin dahi yılda 3 arkadaşımızın bu sınavlar yüzünden hayatını sonlandırdığını göstermektedir. Bu yıl da Adana’da sınav stresine dayanamayıp sınava bir hafta kala televizyon kablosuyla intihar eden Tuğa Kuyucu, sınav günü yine strese dayanamayarak kalp krizi geçiren Damla Orhan ve sınav sonuçlarının kötü gelmesinden dolayı intihar eden nice arkadaşımızın tek bir katili vardır, sınav sistemlerini kaldırmayan bunları savunan AKP hükümetidir.
 
Demokrasi talepleri tırmanıyor, sistem saldırganlaşıyor; Lise öğrencilerinin, üniversite öğrencilerinin, işçinin emekçinin, aydının kısacası demokrasi güçlerinin, taleplerini görmezden duymazdan gelen AKP hükümetine karşı demokrasi hasretinin salgın bir hastalık gibi her alana yayılmasına tahammülü kalmayan başbakan bir kez daha pençelerini çıkarmıştır. 3 yıldan beri TMK adı altında yüzlerce gazeteciyi, aydını, yazarı, siyasetçiyi, öğrenciyi tutuklayan ancak yine de halkı taleplerinden vazgeçiremeyen AKP, bu sefer halkın günlerini, bayramlarını yasaklamayı seçti. Bu yasaklarla insanların bir araya gelmelerini engellemeye çalışıyor. Gençlik yöneticilerimizden Eren Yurt ve 7 üniversite öğrencisinin Newroz’a katıldı diye tutuklanmasının sebebi tam da budur. 600’ü aşkın üniversite öğrencisinin tutuklu olmasının nedeni, AKP’nin kirli politikalarını deşifre etme özellikleri ve bunu herkese anlatıyor olmalarıdır.
 
Görüyoruz ki AKP, öğrencilerden araştırmayan, sorgulamayan, düşünmeyen bir profil yaratmaya çalışmaktadır ve kendisi gibi düşünmeyen herkesin yolunu demir parmaklar olarak göstermiştir. Yaptığı tüm saldırganlıklara karşı durduğumuz, geri adım atmadığımız gibi tutuklama furyasından da korkmuyoruz, geri adım atmıyoruz ve 1 Mayıs’a “düşünceye kelepçe vurulamaz” diyerek katılıyoruz” diye konuştu. Yavuz sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Ülkede her gün iş kazaları ile gelen ölüm haberleri AKP hükümeti ile adeta meşru hale getirilmiş halkın önüne basit bir olaymış gibi gösterilmeye başlanmıştır. Saldırılarını her alanda genişleten kapitalist sistem işçi ve emekçinin mücadele ederek kazandığı ve bugün patrona karşı en büyük gücü olarak gördüğü kıdem tazminatının kaldırılmasına kadar gelmiştir. Çalışma koşullarının daha da ağırlaştırılması torba yasa ile adeta çalışma saatinin tamamen patronun eline bırakıldığı bir düzene geçilmiştir. İşçilere maaşları ödenmezken, işsizlik her geçen gün artarken, ölümler çoğalırken başbakanın ekonomi yükseliyor söylemi bir avuç zenginin sermayesine sermaye kattığı işçi ve emekçinin ise her geçen gün daha da yoksullaştığını gösteriyor. Gençliğe düşen görev ve sorumluluklar bellidir; kurtuluşun tek yolu işçi sınıfının yanında onların bugün ki, kendisinin ise gelecekteki haklarının elinden alınmasına karşı ve asgari ücretin insanca yaşam standartlarına çıkarılması, 8 saatlik çalışma saatlerinin getirilmesi, hafta sonlarının ücretli resmi izin olması için, kısacası insanın insanca yaşayabilmesi için işçi sınıfının safında olmaktır.”
Paylaş