“Altan’a ceza, demokrasiye cezadır”

Basın Enstitüsü Derneği, gazeteci Ahmet Altan`a verilen cezaya tepki gösterdi.

687
“Taraf gazetesindeki köşesinde yazdığı `Devlet yardakçılığı ve ahlak` isimli yazısında, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret ettiği gerekçesiyle 2 yıl 8 aya kadar hapis cezası istemiyle yargılanan gazeteci Ahmet Altan, 11 ay 20 gün hapis cezasına çarptırıldı” ifadelerini kullanan Basın Enstitüsü Derneği yetkilileri; “Cezayı 7 bin lira para cezasına çeviren mahkeme, bunun 10 taksitte ödenmesine karar verdi. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Ankara’nın taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ifade özgürlüğünü garanti altına aldığı gibi, Türk mahkemelerinin ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatları da hakaret tanımını olabildiğince daraltmıştır. Buna göre ifade özgürlüğünün hukuken kısıtlanabileceği temel alanlar, mahremiyetin ihlali, şiddetin övülmesi ve nefret söylemidir. Altan ilgili köşe yazısında Uludere Olayı’na değinmiş, siyasi iktidara söz konusu ölümlerin sorumlusunu bulma çağrısı yapmıştı. İktidarı elinde tutan yetkililere karşı, rahatsız edici ve sert ifadelerin dahi, bunları sarf edenin bir gazeteci olduğu dikkate alınarak kamu yararı açısından hoşgörülmesi beklenirdi. Son kararı Türkiye’de demokrasiye ve ifade özgürlüğüne bir ceza olarak değerlendiriyoruz. Hükümete ve TBMM’ye, bu tür kararlara dayanak teşkil eden yasaları, gelişmiş demokrasilerdeki ilke ve ölçütleri örnek alarak en kısa zaman düzeltmeye çağırıyoruz” dediler.
 
 
“Gazetecilerin hedef yapıldığı bir demokrasi olmaz”
Gazetecilerin hedef alınmasını kınayan Basın Enstitüsü Derneği yetkilileri; hükümete ve TBMM’ye Türkiye’de basın özgürlüğünü garanti altına alacak yasal düzenlemeleri acilen yapması için çağrıda bulundu. Dernek yetkilileri; “Basın özgürlüğü açısından dünya tarihinde ender görülen vahamette ihlallerin yaşandığı bir süreçten geçiyoruz. Gezi Parkı protestolarının başladığı 27 Mayıs’tan bu yana onlarca gazeteci işten atıldı, zorunlu izne gönderildi, istifa etmek zorunda kaldı, polis şiddetine maruz kaldı, yaralandı ve/veya gözaltına alındı. Son olarak Sabah gazetesi ombudsmanı Yavuz Baydar bu sürecin kurbanı oldu. Gazetenin Gezi protestolarıyla ilgili yaklaşımını eleştiren Baydar, iki yazısının yayınlanmamasının ardından işten atıldı”

“Onlarca yaralanma ve gözaltı”
“Birçok gazeteci sadece mesleki sorumluluklarını yerine getirirken ve kimileri de basın mensubu olduklarını polise ısrarla belgelemelerine rağmen hedef alındı” diyen Dernek yetkilileri açıklama da şu ifadelere yer verdi: “Kanal D Ankara temsilcisi Erhan Karadağ başta olmak üzere çok sayıda gazeteci gözaltında tutuldu. Sadece 6 Temmuz günü, aralarında Reuters muhabiri Osman Örsal ve gazeteci Ahmet Şık’ın da bulunduğu 13 basın mensubunu yaralı halde gösteren fotoğraflar uluslararası medyaya yansıdı. Tuğçe Tatari, Tuğba Tekerek, Fatoş Kalaçay gibi birçok gazeteci darp edildi. BBC Türkçe’ye konuşan BirGün gazetesi muhabiri Onur Erdem, o gün polisin gazetecileri özellikle hedef seçtiğini, kendisinin de basın kartını göstermesine rağmen coplandığını, hakarete uğradığını, hastaneye gitmesine engel olunduğunu söyledi. Fotoğraf Vakfı raporuna göre 31 Mayıs-8 Temmuz arasında sadece İstanbul ve Ankara’da gözaltına alınan, şiddete maruz kalan ve fotoğrafları silinen fotoğrafçıların sayısı 111. İsmail Afacan ve Mehmet Kaçmaz gibi çok sayıda ismin gözünden yaralanması, mesleki geleceklerini de tehlikeye atan gelişmelerdi. Hürriyet gazetesi foto muhabiri Selçuk Şamiloğlu, olayları görüntülediği sırada elinden ve başından plastik mermiyle vuruldu.”
“En çok kadın gazeteciler mağdur”
Bu süreçte medya sahipliğinde önemli gelişmeler yaşanırken, eleştirel olma cesareti gösterebilen kadın basın mensuplarının özellikle hedef alındığı algısı oluştu. NTV Tarih, Gezi Parkı özel sayısını yayınlayamadan kapatılınca, genel yayın yönetmeni Gürsel Göncü istifa etti. TMSF`nin el koymasının ardından Akşam gazetesi genel yayın yönetmeni İsmail Küçükkaya, görevden alındı. Bu iki yayın organı ve bağlı oldukları grupların yanı sıra diğer birçok medya kuruluşunda da çok sayıda istifa ve işten çıkarma yaşandı. Bu isimlerin bazıları yorumlarında hükümeti veya hükümete yakın medyayı eleştirdiklerinden, bazıları Twitter’dan Gezi eylemcilerine destek verdikleri için, bazıları ise sadece “protestocularla selamlaşmak” gibi nedenlerle işlerinden oldular. Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın listesine göre NTV’den Murat Toklucu, Burcu Doğan, Onur Yazıcıoğlu, Mehmet Turgut, Ömer Faruk Aykar, Dilara Eldaş, Nilgün Balkaç, Çiğdem Anad ve Ergün Güven; NTVMSNC’den Özkan Güven ve Hasan Cömert; Doğuş Yayın Grubu’ndan Neyyire Özkan ve Cem Aydın; GQ’dan Mirgün Cabas; Sabah’tan Alper Bahçekapılı ve Erdal Erkasap; Kanal 24’ten Remziye Demirkol; Habertürk’ten Kutlu Esendemir; Yeni Şafak’tan Işın Eliçin; Artı 1’den Uğur Dündar, Haluk Şahin, Mustafa Hoş, Banu Güven, Özlem Gürses, Uğur Tutçuoğlu ve Ece Temelkuran; Akşam’dan Nihal Kemaloğlu, Banu Kurt, Süreyya Üstünel, Semra Kardeşoğlu, Deniz Ülke Arıboğan, Alaz Kuseyri; Milliyet’ten Necla Unutmaz ve Birsen Altuntaş; Halk TV’den Aydoğan Kılıç ve Vatan’dan Can Ataklı bu süreçte istifa etti. Aynı listeye göre bu süreçte işten çıkarılan gazeteciler şöyle: Sabah’ta ombudsman Yavuz Baydar’ın yanısıra Tuluhan Tekelioğlu, Elçin Yahşi, Şirin Sever ve Bilge Eser, Akşam’da Nergis Bozkurt, Tuğçe Tatari, Hüsnü Mahalli, Özlem Akarsu Çelik, Gürkan Hacır ve Sevim Gözay; İHA’da Diren Selimoğlu, Bursa Olay’da Berhan Soner, Yeni Şafak’ta Kürşat Bumin, A.A’da Serkan Yücel Aydın, Esquire’da Uluç Özcü, Kanaltürk’te Serkut Bozkurt, Artı 1’de Tuncay Mollaveisoğlu, Beyaz TV’de Çağru Ulu ve İstanbul Valiliği’nde muhabirlik yapan Metin Timur Tüfekçiler. Show TV’den ise kanala TMSF’nin el koymasının ardından şu isimler zorunlu izne çıkarıldı: Ali Kırca, Tuba Atav, Ayhan Bölükbaşı, Ozan Pezek, Nafiz Akyüz, Ediz Alıç, Funda Tuna Görey, Özgür Akbaş, Bülent Kördemirci, Mesut Gengeç, Haydaran Çelik, Özgür Uzun, Metin Karaaslan ve Hakan Kırboğa.”

“Hükümete ve TBMM’ye çağrı”
“Sonuçta, hapisteki onlarca gazeteci ve yaygın otosansür nedeniyle zaten dünya basın özgürlüğü liginde en alt sıralarda yer alan Türkiye’de, anayasal hakların kullanılması kapsamındaki eylemleri haberleştiren veya yorumlayan gazetecilerin hedef alınması demokrasimizi bir adım daha geri götürdü. Basın Enstitüsü Derneği olarak gazetecilerin hedef alınmasını kınıyor, hükümete ve TBMM’ye Türkiye’de basın özgürlüğünü garanti altına alacak yasal düzenlemeleri acilen yapması çağrısında bulunuyoruz.”
Paylaş