“33 yıl yeter! YÖK kapatılsın!”

Eğitim-Sen Çanakkale Şubesi Yürütme Kurulu, Yüksek Öğrenim Kurumu (YÖK)`ün kuruluş yıldönümü nedeniyle yaptığı yazılı açıklamada; "33 yıl önce 12 Eylül cuntasının üniversiteler üzerindeki hayallerini dahi aşan politikalar, bugün gerçek oldu! 6 Kasım 1981 tarihinde kurulan ve yükseköğretimi otoriter-piyasacı-muhafazakar bir ilişkiler sistemine dönüştürmesindeki hüneriyle tüm siyasal iktidarların göz bebeği olan YÖK, bugün ise AKP’nin “Yeni Türkiye” projesinin “gönüllü kullarını” yaratma hedefiyle yoluna devam ediyor!" denildi.

524
Üniversiteleri üniversite olmaktan çıkaran her türlü politikaya karşıya direnebilmek ve çözüm üretebilmek için tüm üniversite bileşenlerini örgütlenmeye davet eden Eğitim-Sen Çanakkale Şubesi Yürütme Kurulu açıklamasında; "İş güvencesi yoksa akademik özgürlük, üniversite bileşenleri yoksa demokratik özyönetim, akademik özgürlük ve demokratik özyönetim yoksa kurumsal özerklik, kurumsal özerklik yoksa özgür bilim ve eğitim, özgür bilim ve eğitim yoksa özgür düşünce, tüm bunlar yoksa üniversite yoktur. Var olan tek şey baskıcı, piyasacı, yasakçı, ayrımcı YÖK`tür!" ifadelerini kullandı. Eğitim-Sen Çanakkale Şubesi Yürütme Kurulu`nun açıklaması şu şekilde: "33. yılı biterken kaldırılması yönündeki toplumsal mutabakata rağmen koruyanlar özgür ve eleştirel düşünceyi, disiplin mekanizmalarıyla, güvencesiz istihdamla, işten atma yöntemiyle, kadrolaşmayla ortadan kaldıranlar, üniversiteleri hizaya getirmek için ellerinden geleni yapıyor. AKP`ye ve YÖK`e gönüllü kulluk etmeyen, aykırı ses çıkaran herkes, aklın ve mantığın sınırlarını zorlayan hukuksuz, haksız soruşturma ve disiplin cezalarına, sürgünlere maruz kalıyor. Çünkü sorgulamak, eleştirmek, muktedirlerden farklı düşünmek ve bu düşünceyi ifade etmek, hakikati çarpıtmayı görev edinenlerin toplumu yönetme mekanizmalarını paramparça eden bir güce sahiptir. Bu nedenledir ki üniversitelerdeki muhalif her ses susturulmakta, eleştirel düşünce ve ifade özgürlüğü yok edilmek istenmektedir. Disiplin yönetmelikleri ile muhalif öğretim elemanlarının susturulması için adeta engizisyon mahkemeleri kurulmakta, güvencesiz istihdam ise giyotine, yani işten atma uygulamalarına giden yolu açmaktadır. Öğrenciler ise bu süreçten payına düşeni fazlasıyla almaktadır. Öğrenciler, paran kadar eğitim mantığını dayatan politikalara; "kızlı erkekli…" diye başlayan cümlelerin ardından gelen yasakçı ve ayrımcı uygulamalara; soruşturmalara ve eğitim hakkının engellenmesine yönelik cezalara; polis, Özel Güvenlik Birimi baskısı ve eli satırlı çetelerin saldırılarına her geçen gün daha fazla maruz kalmaktadır. Üzülerek belirtmek gerekir ki üniversitelerin getirildiği durumda eleştirel, muhalif ve bilimsel faaliyet yürütmek artık imkansız hale gelmiştir. Hükümet, YÖK ve yandaş üniversite yönetimleri bugün, "Alo Fatih" ifadesini emir addedip, toplumun yalansız, dolansız bilgi edinme hakkını gasp edecek gazetecileri, Soma ve Ermenek katliamlarının ardındaki “kar hırsına” teslim olan mühendisleri, Hukuku yok sayarak, hükümetin talimatları doğrultusunda karar veren hakimleri, Toplum sağlığını değil, sermayenin çıkarlarını gözetecek doktorları, Muktedirlerin hakikat olarak sunduğunu kabul eden, sorgulamayan sosyolog ve siyaset bilimcileri, yetiştirme gayretine girmişlerdir. Bu nedenledir ki rant- yağma ve talan politikalarına karşı gelen, iş güvencesi isteyen, "üniversite ticarethane değildir" diyen, "hünkarın" üniversitedeki gölgesi olan rektörlerin "ben yaptım oldu" tavırlarına karşı gelen, kısaca insan-toplum-doğa yararına üniversite mücadelesi yürüten üniversite bileşenleri türlü baskıya maruz kalmaktadır. Kaldı ki birçok üniversitede asistan kıyımı yapılırken, üniversiteler taşeronlaşmaya mahkum edilmişken, idari ve teknik personel özlük ve sosyal hakları gasp edilip angarya işlere zorlanırken, performans denetimi adı altında esnek ve güvencesiz istihdam temel istihdam biçimi haline getirilirken, üniversitenin üniversite olmaktan çıkarıldığını görmek zor değildir! Dolayısıyla insan-toplum-doğa yararına üniversite mücadelesini sadece 6 Kasım’a indirgemeden, sürekli ve daha güçlü bir mücadeleye dönüştürmenin önemi her geçen gün artmaktadır. Bu nedenle üniversitenin her bileşeninin dini, siyasi ve iktisadi yolla baskılanamayacağı; özgürlükçü, eşitlikçi ve demokratik ortamda bilim, felsefe ve sanat üretebileceği ve yine tüm bileşenlerin katılımıyla demokratik eşitlikçi özyönetimin hayata geçirilebileceği üniversiteleri var etmenin derdiyle mücadelemizi sürdürüyoruz. Üniversiteleri üniversite olmaktan çıkaran her türlü politikaya karşıya direnebilmek ve çözüm üretebilmek için tüm üniversite bileşenlerini örgütlenmeye davet ediyoruz. Ve hep vurguladığımız üzere bir gerçeğin altını tekrar kalınca çiziyoruz: iş güvencesi yoksa akademik özgürlük, üniversite bileşenleri yoksa demokratik özyönetim, akademik özgürlük ve demokratik özyönetim yoksa kurumsal özerklik, kurumsal özerklik yoksa özgür bilim ve eğitim, özgür bilim ve eğitim yoksa özgür düşünce, tüm bunlar yoksa üniversite YOKTUR. Var olan tek şey baskıcı, piyasacı, yasakçı, ayrımcı YÖK`tür!"
Paylaş