15 ayda neler değişti?

Gazeteci Celal Başlangıç ile 18 Mayıs 2013 tarihinde Gökçeada`da yaptığımız röportaj ses getirmişti. Çözüm süreci ve siyasi partilerin yapılanmalarına dair sorularımızı yanıtlayan Başlangıç, bazı öngörülerde ve değerlendirmelerde bulunmuştu. Özellikle, çözüm sürecinin AKP insiyatifine bırakılmaması, CHP başta olmak üzere muhalefette bulunan ya da bulunmayan tüm siyasi partilerin, sendika ve demokratik kitle örgütlerinin bu sürece göre hazırlanmalarını ve yapılanmaları gerektiğini üzerine basa basa vurgulamıştı.

817
Evrensel, Radikal ve Cumhuriyet gibi gazetelerde önemli görevler üstlenen, Cumhuriyet Gazetesi Adana Bölge Temsilciliği yapan ve başta Kürt sorunu olmak üzere, ülke siyasini yakından takip eden Celal Başlangıç ile 18 Mayıs 2013 tarihinde yayınladığımız röportajın üzerinden tam 15 ay geçti. O dönem çeşitli öngörü ve değerlendirmelerde bulunarak, çözüm sürecinin önemsenmesi, bu sürecin AKP`nin bir süreci olmaması, barışın toplumsallaşması noktasında başta siyasi partiler, sendikalar ve sivil toplum kuruluşlarının üzerlerine büyük sorumluluklar düştüğünü ifade eden Başlangıç, bu sürecin birçok siyasi yapıyı yeniden şekillendireceği öngörüsünde de bulunmuştu.
 
Başlangıç uyarmıştı
O günkü röportajında Başlangıç, “Kağıtlar yeniden karılacak ve sol için de sosyalistler için de sendikalar için de yeniden bir inşa süreci başlayacak. Sosyal demokratların da bazı sosyalistlerin de böylesi bir barış sürecine hiçbir hazırlıkları yok” ifadeleri ile dikkat çekmiş, CHP`yi de "AKP’den daha geri politikalar izleyerek sosyal demokrat falan olunmaz. AKP anadil eğitimini serbest bırakıyor da anadilde eğitim hakkı vermiyorsa bunun hesabını soracak gerçek sosyal demokrat bir parti lazım" ifadeleri ile uyarmıştı.  
 
CHP`de değişim sesleri
"Şimdi parti içindeki çatışmalar başladı" diyerek, CHP`de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından yaşanan haraketliliğe değinen Başlangıç, "CHP buradan ya tasfiye edilerek ya da bölünerek çıkacak bir noktaya doğru gidiyor. Daha yakın görünen şey ise özellikle Kürt meselesinde ayak direyen ulusalcıların partiden tasfiyesiyle sonuçlanabilecek bir süreç başlamış oluyor. CHP burada eli daha rahat bir şekilde Kürt meselesine yaklaşım sağlayabilecek gibi duruyor. Birgül Ayman Güler ile Sezgin Tanrıkulu`nun aynı partide ne kadar daha bir arada olacaklarını ben de kestiremiyorum" ifadelerini kullandı.
 
En etkin muhalefeti HDP yapıyor
"Uzun süredir AKP`ye karşı en etkili muhalefeti yapan, HDP-BDP çizgisiydi bir yanıyla baktığımızda" diyen Başlangıç, "Çünkü CHP`nin düzenden yana, var olan statükoyu korumaya dönük tavrı daha etkin muhalefet yapmasını engelliyordu" ifadelerini kullandı. Çözüm sürecinin de bunda büyük etken olduğunu söyleyen Başlangıç, "Bu barışın AKP`nin çok barışçı olmasından, Tayyip Erdoğan`ın barışa aşık bir adam olmasından kaynaklanmadığını, Kürtlerin gücünden kaynaklandığını da görmek lazım" ifadeleri ile dikkat çekti.
 
İşte Gazeteci Celal Başlangıç`ın Çanakkale OLAY’a yaptığı o açıklamalar;
OLAY: Son röportajımızın üzerinden 15 ay geçti. Bu sürede neler değişti, ülkeye dair? Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimleri değerlendirmeniz nasıl olur?
Celal Başlangıç:
O son röportajı yaptığımız 15 aylık süre içinde bir yandan Gezi olayları, diğer yandan 17 ve 25 Aralık operasyonları var, bir yerel seçim var bir de Cumhurbaşkanlığı seçimi var. Bütün bunlara baktığımızda o zamanki öngörümüz tahminimizden daha hızlı gerçekleştini görüyoruz. O süreçte hiç hesapta olmayan 17-25 Aralık operasyonları ve Gezi olayları gündememize girdi. Tabi cumhurbaşkanlığı seçimleri Türkiye`de başka birşeyin kapsını açtı. Özellikle AKP`nin adayının İslam-Türk sentezcisi, CHP-MHP adayının Türk-İslam sentezcisi olması insanların bir üçüncü şıka dikkat etmelerine neden oldu. Kürt hareketinin içinden gelen Selahattin Demirtaş, Cumhurbaşkanlığına aday oldu. Bu çok önemli birşeydi. Bugüne kadar belki Kürt kökenliler Türkiye`de Cumhurbaşkanı oldular ama Kürt olamadılar. Ilk defa Selahattin Demirtaş, Kürt kimliği ile cumhurbaşkanlığına aday oldu. Tabiki verdiği mesajlar da aslında bir öcü gibi gösterilmek istenen, bugüne kadar medya aracılığı ile yoğun bir şekilde yapılan algı operasyonu da bozulmuş oldu. Çünkü artık `Selahattin Demirtaş’ı iyi anlayalım` demeye başladı insanlar, çünkü ortaya çıkan görüntü, Türkiye`nin sorunları üzerine, düşünen, üreten ve emekten yana, insandan yana çözümleri olan bir insan çıktı karşılarına. Halbuki bu zamana kadar `PKK`lı` `Terörist` imajını güçlendirmek için çalışmışlardı. Ama onların yaratmaya çalıştığı algı olmadı, Türkiye sorunlarının çözümüne ciddi katkı üreten, çözüm üreten bir anlayışla, bir programla karşılaşınca onların da kafaları karıştı.
 
OLAY: HDP programının ve Demirtaş`ın sol için büyük bir örnek oluşturduğu ifade edildi. Siz Demirtaş`ın çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Celal Başlangıç:
Her ne kadar yüzde 10`e yakın oy alsa da Demirtaş, yüzde 40, yüzde 50`lik bir etki yarattı. En azından insanların kafasına bir fikir soktu. Barış ve kardeşlık temelinde yaşanabilir bir ülke olabileceğini insanlar gördüler. Hatta Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde Demirtaş’ın yaptığı çalışma CHP’nin de önünü açtı, CHP’ye örnek bir model oluşturdu. Çünkü Demirtaş’ın sunduğu program aslında sol sosyaldemokrat bir programdı. Ayrıca oyları arttırmak için sağcılaşmanın, vitrini sağcı adaylarla doldurmanın oy getirmediğini aksine soldan bir sese ihtiyaç olduğu ortaya çıktı. Yani artık CHP’lilerin ne yapmaları gerektiği konusunda iyi bir örnek var.
 
OLAY: Bu süreçte birçok olay yaşandı belki ama, çözüm süreci bir şekilde devam etti. Bu süreç bir şeyleri değiştirmeye başladı mı?
Celal Başlangıç:
Bu süreçte belki de en önemli değişim CHP`nin Kürt konusundaki `kırmızı çizgileri` giderek belirginliğini kaybetmeye başladı. Ben bundan sonra yeni gelişmelere de gebe olunduğu bir sürecin başında olduğumuzu düşünüyorum. Yanlış hatırlamıyorsam CHP sadece 33 ilden milletvekili çıkardı, 40 ilde yüzde 10`un altında oy almış durumda. Yani öyle bir `Türkiye partisi` sorunu var ki, böyle bir hedefleri olmasına rağmen CHP`nin de MHP`nin de `Türkiye partisi` olmaya ihtiyacı var. Bu kadar dar “kapsama alanı” ile Türkiye gibi  nüfusu 80 milyona yaklaşan bir ülkede iktidar olunmaz. Gerçek anlamda `Türkiye partisi` imajını AKP`nin yarattığını görüyoruz. 81 ilin 80’inde milletvekili var. Bunun en temel nedeni Kürt meselesine olan yaklaşımıdır. En az AKP kadar bu konuya yakşalamadıkları sürece CHP`nin iktidar olma şansı ufukta görünmüyor.
 
OLAY: Kürt sorunun çözüm süreci özellikle CHP`de ciddi tartışmalara ve ayrılıklara neden oldu. Siz CHP`de gelişen bu hareketliliği nasıl değerlendiriyorsunuz?
Celal Başlangıç:
Bu süreç tabiki CHP`nin de fark ettiği bir süreç oldu. Ben kişisel olarak Kemal beyin de bu konuda çözümden yana samimi düşünceleri olduğunu, Kürt açılımını da CHP`nin yapması gerektiğini düşündüğünü biliyorum. Ama tabi partinin yapısı ve özellikle de Deniz Baykal`dan alınan miras buna çok uygun bir değildi. Nitekim şimdi parti içindeki çatışmalar başladı. CHP buradan ya tasfiye edilerek ya da bölünerek çıkacak bir noktaya doğru gidiyor. Daha yakın görünen şey ise özellikle Kürt meselesinde ayak direyen ulusalcıların partiden tasfiyesiyle sonuçlanabilecek bir süreç başlamış oluyor. CHP burada eli daha rahat bir şekilde Kürt meselesine yaklaşım sağlayabilecek gibi duruyor. Birgül Ayman Güler ile Sezgin Tanrıkulu`nun aynı partide ne kadar daha bir arada olacaklarını ben de kestiremiyorum. Yani mümkün değil, çünkü dünya görüşleri çok ayrı. Aynı parti içinde farklı görüşler olur ama bu belli bir ton içende farklılaşmalar olur. Ama taban taban zıt kutupların bir araya gelmesi ile çokseslilik değil kakafoni olur.
 
OLAY: Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinde duralım biraz. Özellikle seçimi kağıt üzerinde kazanan AKP`de işlerin pek de yolunda gitmediği gözlemlene biliyor. Aynı şekilde CHP ve MHP`de de sıkıntıların olduğu görülüyor. Sizce seçimin kazanını kim?
Celal Başlangıç:
Cumhurbaşkanlığı seçiminde, biz aslında Kürtlerin kazandığını gördük. Hem Demirtaş`ın adaylığı hem HDP`nin programının Demirtaş tarafından çok iyi anlatılması, hem de HDP`nin zaten iyi bir programa sahip olması toplumun tüm kesimlerine hitap etme olanağı sağladı. Özerk yönetim anlayışının sadece bir bölge için değil, tüm Türkiye için önemli bir model olduğu da ortaya çıktı. Nasıl kazandı HDP? Öncelikle seçimden önce çok sıkışmış bir iktidar partisi çerçeve yasa çıkarmak zorunda kaldı. Görüşmelerin yasal bir zemine oturması için adım attı. Bunu mecburiyetten çıkarmak zorunda kaldı. Süreç AKP`yi böyle ettiledi, CHP`yi nasıl etkiledi? CHP Kürt sorunu üzerine daha farklı adımlar atma ihtiyacında olduğunu ve bunu uygulaması gerektiğini ifade etti. Nitekim, Kemal Kılıçdaroğlu Diyarbakır`a gittiğinde `Anadilde eğitime karşı değiliz` dedi. Tabi bunun bir parti politikasına dönüşmesi biraz zaman alacak ama, Kürtlerin ikinci kazandıkları nokta burası oldu. Üçüncü bir nokta da `çatı adayı` Ekmeleddin İhsanoğlu da Diyarbakır`da Kürtlere, `Anadilde eğitimi engellemek çılgınlıktır` dedi. İhsanoğlu`nu aday olarak gösteren ayaklardan biri olan MHP de kendi adayının söylediği bu söze hiç de itiraz etmedi. Hatta mecliste selamlaşmadıkları Selahattin Demirtaş`ın da iyi aday olduğunu söylemeye başladılar. Bu anlamda zaten seçim sonucundan önce seçimin kazanını belliydi, Kürtler kazandı seçimi.
 
OLAY: Bu durum çözüm sürecine de olumlu bir şekilde yansır mı?
Celal Başlangıç:
Oylama sonuçlarına bakınca da Türkiye`nin hiç olmadığı yerlerde, hatta Kürtlerin bile bulunmadığı yerlerde Selahattin Demirtaş`a oy çıkmaya başladığını gördük. Yüzde 2-3-4 veya binde 5 de olsa, insanların oy verebilirliği ortaya çıktı. Aslında Türkiye`nin bir sol partiye de ihtiyaç duyduğu bu noktada belirginleşti. CHP`nin de bu boşluğu dolduramaması, Kürt hareketinden doğan partinin daha görünür kılınmasına ve Türkiye için önerdiği çözümlerin insanların daha çok dikkat etmesine yol açtı. Bu anlamda bu süreçten sonra da hem Kürtlerle ilgili hem de sol ile ilgili CHP`nin yeniden yapması gereken işler de daha belirgin bir şekilde görüldü. Artık Türkiye Kürt meselesini daha kolay çözebilir bir noktaya geldi.
 
OLAY: çözüm sürecinde muhelefetteki partiler sizce nerede hata yapıyorlar? Özellikle CHP gibi kendini sosyal demokrat olarak tanımlayan bir parti bu sürece çok da katkı sağlayamadı. Ne dersiniz?
Celal Başlangıç:
Kürt meselesinin çözüm sürecinde CHP bugüne kadar AKP`nin daha da gerisinde kaldı. Oysa özgürlük hareketi açısından sosyal demokratların daha önde olması gerekiyordu ama, bir zamanlar CHP`nin eski genel başkanı bile AB uyum yasaları çıkarken Erdoğan`a `AB`nin istediğinden bile fazla veriyorsun` diye eleştirmesi zaten bu ülke tarihine geçmiştir ve sosyal demokrat olma iddiasındaki bir partinin utantç hanesine yazılmıştır. CHP bu zamana kadar AKP`ye yanlış yerden muhalefet etti. Yani AKP hak ve özgürlükler, Kürt sorununda çözüm önerilerini ortaya atarken, `niye bunu yapıyorsun` diye eleştirmek yerine `niye bu kadar az yapıyorsun, neden bu kadar geç yapıyorsun` diye eleştirerek `barış` çerçevesini daha da genişletmiş olsaydı bu ülkenin bugün daha farklı bir noktada olacağını düşünüyorum. Ama bu değişim süreci başlamıştır sonuç itibariyle, CHP kendini buna göre tanımlayacağı bir noktaya gelecek, MHP da artık eski sadece milliyetçi duygularla `Kürtler yoktur` anlayışının devamı olarak, `Var ama biz yine de yok sayalım` anlayışının siyasi hayatta karşılığı olmadığı ortaya çıktı. En önemli değişikler bence bunlar.
 
OLAY: Gezi olayları,17-25 Aralık operasyonları, seçimler, siyasi tartışmalar ve benzeri konuları değerlendirdiğimizde, çözüm sürecinin halen devam ediyor olmasını neye bağlıyorsunuz? AKP`nin bu konudaki duruşu, `barışçı` bir iktidar olmasından mı kaynaklanıyor?
Celal Başlangıç:
Uzun süredir AKP`ye karşı en etkili muhalefeti yapan, HDP-BDP çizgisiydi bir yanıyla baktığımızda. Çünkü CHP`nin düzenden yana, var olan statükoyu korumaya dönük tavrı daha etkin muhalefet yapmasını engelliyordu. Kürtlerin bu yaklaşımı, ellerinde başka `silah`larda olduğu için, yani `savaşsa savaş` diyecek bir noktada oldukları için AKP üzerinde daha etkin oluyor. Bazı Kürt arkadaşların şöyle bir düşüncesi vardı; yani `biz ancak Tayyiple barışabiliriz`, ya da Erdoğan`ın alternatifi olarak `CHP-MHP koalisyonu ile yapamayız` diyordu, ama bunun uluslararası bir plan ve proje çerçevesinde olduğunu düşünmek lazım, bu barışın AKP`nin çok barışçı olmasından, Tayyip Erdoğan`ın barışa aşık bir adam olmasından kaynaklanmadığını, Kürtlerin gücünden kaynaklandığını görmek lazım. Bir de bu süreç, Türkiye ile ilgili bir çözüm meselesi değil, tüm Ortadoğu`ya, Irak`a, hatta Irak Kürdistan`ındaki petrol ve doğalgaz kaynaklarına dönük uzun ve çok aktörlü bir sürecin sonucu olarak ortaya çıktı. AKP`nin yerine kim iktidara gelirse gelsin Türkiye`de bu barışı sağlamak zorunda. Hayatın şartları bunu gerektiriyor. Yoksa zaten Tayyip Erdoğan`ın en büyük avantajı bun görmesi oldu. 1984`ten bu yana bütün iktidarların çürüme noktası çözemedikleri Kürt sorunudur. Hiçbir iktidar dayanamamıştır. ANAP`ından Doğru Yolu`na kadar hiçbir iktidar dayanamamıştır. AKP bunu da fark etti tabi. Ekonomiyi toparlaması mümkün değil, Irak Kürdistan`ında geniş kaynaklar var. Buradaki uygulamaya dönük belli zorlukları olsa da yapılan anlaşmalar ancak barış ile hayata geçirilebilir. Bir kısım Kürtle savaşırken, bir kısım Kürtle petrol anlaşması yapmak zor bir iştir. Hesapta olmayan bir konu da Rojava’da kürt kantonlarının ortaya çıkması ve buna hazırlıksız olan hükümetin izlediği yanlış politika oldu. Suriye`de yaratılan bir kriz hiç tahmin edilmeyen bir olguyu ortaya çıkardı. Oraya saldıran grupları destekliyor ama tabi Rojava da iyi bir şekilde direnince çözüm üretmek zorunda kaldığı noktalardan biri haline geldi. Aslında Kürtlerle barış yapmak zorundalar. Yani bu konu Erdoğan`ın barışçı olmasından değil, bu noktayı iyi görmesinden kaynaklanmıştır.
Paylaş