Metalik madencilik faaliyetleri nedeniyle büyük tehdit altında bulunan Kazdağları civarında, Kirazlı-Balaban mevkiinde Kanadalı şirket Alamos Gold’un yerli taşeronu Doğu Biga Madencilik tarafından doğa katliamı ve altın madeni faaliyeti devam ediyor. Çanakkalelilerin yıllardır mücadele verdiği altın madeni faaliyeti nedeniyle Çanakkale Belediyesi ve Çanakkale Kent Konseyi Çevre Meclisi tarafından Su ve Vicdan Nöbeti başlatıldı. 26 Temmuz tarihinde başlayan nöbet günden güne katlanarak devam etti. Şehir dışından gelen vatandaşların da destek verdiği nöbet alanı dün, Dünyaca ünlü sanatçı Fazıl Say ile şenlendi. Su ve Vicdan Nöbeti’ne katılarak mücadeleye destek veren Say, nöbet alanında muhteşem bir konser verdi. Sanatçı Say, konserde Kazdağları için bestelediği ‘Kazdağları Marşı’nı da ilk kez çaldı. Say, ayrıca geçtiğimiz yıl 2018 Troya Yılı için bestelediği Truva Sonatını da izleyicilerle yeniden paylaştı. Ünlü piyanist yaptığı konuşmanın ardından, Mozart, Chopin, Beethoven ve Erik Satie gibi ünlü bestecilerin eserleri de çaldı. Say, kapanışı ise konseri izlemeye gelen on binlerle birlikte İzmir Marşı ile yaptı. Fazıl Say’ın konseri katılımcılardan büyük alkış aldı. Çanakkale başta olmak ülkenin çeşitli yerlerinden hem Su ve Vicdan nöbetine destek vermek hem de Fazıl Say’ı dinlemek için gelen on binlerce kişinin katıldığı konser, büyük yankı uyandırdı.
“Truva Atı aynı coğrafyada, yine sahnede”
Konser öncesi konuşma yapan Belediye Başkanı Ülgür Gökhan; “Bugün şehrimize, ‘Kazdağları hepimizin, ormanlar hepimizin’ diyerek muhteşem bir hikaye yazmaya gelen güzel yürekli insanlar, hoş geldiniz. Ancak şehre yabancıların gelmesi her zaman muhteşem hikayelerin başlangıcı olmuyor. Şehre gelen yabancılar bazen güzelliklerinizi görmek, tadına varmak için değil, onları sizden çalmak için geliyor. Bu topraklara girmek için Truva Atı’nın içine gizlenmiş yabancılar vardı. Coşkuyla karşılanan armağan at, bir efsanenin sonu oldu. Asıl niyetini gizlemek isteyenlerin eli boldur, cömerttirler ilk bakışta, yardımseverdirler hatta. Hele gücü de arkalarına aldılarsa, değmeyin keyiflerine, iştahları iyice kabarmıştır artık, doymak bilmezler. Truva Atı aynı coğrafyada, yine sahnede” dedi.
“Bir milletin, 104 yıl sonra yeniden, değerlerini emperyalist güçlere karşı savunuyor”
Başkan Gökhan; “Pek çok medeniyete ev sahipliği yapmış bu kadim topraklar, yaşadıklarından çok şey öğrendi. Savaşlarla duyulmuş adını, barışa bezemek için çok çaba sarf etti. Barışı, özgürlüğü, temel değerleri kabul edip, ‘artık savaşlarla anılmak istemiyorum’ dedi. Ancak, yeryüzünde savaşlar bitmiyor, insanın insanla, insanın doğayla savaşı hiç dinmiyor. Savaş eski mertliğini de kaybetti. Topla, tüfekle, askerle işgal etmiyor her zaman topraklarınızı. Gerekli izinler verilerek, eller üzerinde tutularak, teşviklerle yüceltilerek, teslim ediliyor topraklarımız emperyalizme. 104 yıl önce Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde, hemen karşı kıyıda, onurla taşıdığımız Cumhuriyet tacının çoban ateşlerini yakan mücadeleyi vermiş bir milletin, 104 yıl sonra yeniden, taşını, toprağını, havasını, suyunu yine emperyalist güçlere karşı savunmak zorunda kaldığını görüyoruz. 1934 yılında Mustafa Kemal Atatürk genç Türkiye Cumhuriyeti’nde İran Şahı Rıza Pehlevi’yi ağırlıyordu. Çanakkale’de orman köylerine ulaşmak için kol gücü kullanılarak yapılan yolu göstermek için Pehlevi’yi bu bölgeye getirmiş ve hemen ileride bulunan Balaban Kahvesinde kahve ikram etmişti. Atatürk’ü ağırlayan, çınar ve kestane ağaçlarının serinliğinde kahve keyfine şahit olan bu ormanlar bugün acımasızca katlediliyor, derisi yüzülen koca koca dağlar yerle bir ediliyor, sincap, kaplumbağa, kurt, kuş yuvasından ediliyor. Ne için altın için…” dedi.
“Bir şehrin, birkaç neslin geleceği yok ediliyor”
Doğa mücadelesinin uzun yıllardır sürdüğünü belirten Başkan Gökhan, “12 yıldan buyana mitolojinin efsanevi dağı Bin Pınarlı İda (Kaz Dağları) ve son olarak da tek içme ve kullanma suyu kaynağımız Atikhisar Barajı Havzasında bulunan Kirazlı bölgesinde süren altın madeni arama ve işletme faaliyetlerine karşı sivil toplumla, duyarlı yurttaşlarla büyük mücadeleler verdik, vermeye devam ediyoruz. Burada ağacıyla, suyuyla, toprağıyla, börtü, böceği, kurdu, kuşuyla bir ekosisteme tecavüz ediliyor. Ne için? Üç kuruşluk altın için. Altın nedir? Ne işe yarar? Yenir mi? İçilir mi? Altımızı oyup, altınımızı alacak olanlardan başka bu işten karlı çıkacak kimse yok. Ülkemizin, şehrimizin, yöre halkının yararına bir zenginleşme yok bu işte. Üstelik fay hatlarının üzerinde kurulmuş, deprem bölgesinde olan bir şehrin göbeğinde yapılıyor bu işler. Resmen altımıza dinamit yerleştiriliyor, bir şehrin, birkaç neslin geleceği yok ediliyor” dedi.
“Kazdağları’ndan yükselen çığlığı, Sevgili Fazıl Say da duydu”
Başkan Gökhan, “İlk günden beri Su ve Vicdan Nöbeti alanımıza ülkemizin dört bir yanından konuklar geldi, sanatçılar, siyasetçiler, ulusal ve uluslararası çok önemli yayın kuruluşları bizi ziyaret etti, direnişimize destek verdi, sesimizi dünyaya duyurdu. Yaşam alanımızda ve pek çok başka yerde yaşanan doğa tahribatlarını gören vicdan sahipleri, ulusal ve uluslararası kamuoyunda tanınırlıkları yüksek pek çok sanatçı yanımızda yer aldı, bundan çok mutlu olduk… Atatürk’ün ‘Alnında ışığı ilk hisseden insan’ olarak tanımladığı, bu topraklardan beslenen sanatçılara da bu yakışırdı. Sevgili Fazıl Say da duydu Kazdağları’ndan yükselen çığlığı. ‘Doğaya sahip çıkmak, yaşama sahip çıkmak, binlerce yıllık derin tarihimize sahip çıkmak söz konusu ise, ben de orada olmalıyım’ dedi ve bana ulaştı. ‘Sessizliğin ve sükûnetin hâkim olduğu bir ortamda doğaya bir orman konseri vermek isterim’ dedi. Bu muhteşem teklifi ve doğaya ithaf edilecek Kazdağları Marşı müjdesini büyük mutluluk ve gururla karşıladık. ‘Kazdağları Hepimizin’ diyerek, tüm insanlığa ve canlı yaşamına ait bu değerlerin korunmasına ilgi çekmek için bugün aramızda olan, onur kaynağımız Sevgili Fazıl Say’a tüm doğa dostları adına ‘hoş geldiniz’ diyorum” dedi.
“Bugün, Türk halkıyla gurur duydum”
Ardından büyük alkışlarla sahneye gelen Fazıl Say ise, “Doğayı korumak için bu kadar büyük bir kalabalık olması, bu kadar aydın insanların bir araya gelmesi beni çok heyecanlandırdı ve mutlu etti. Gurur duydum Türk Halkıyla bugün. Aslında Kazdağları için başlatılan kampanya için ilk günden itibaren burada bulunanlara, doğayı savunanlara da bir teşekkür etmek isterim. Onlar hepimizi yüreklendirdiler, bu konserin gerçekleşmesine de ilham kaynağı oldular. Bu gezegende insanlar olarak, bitkilerle, hayvanlarla hep beraber gelecek için bir şeyler bırakmak istiyorsak korumak zorundayız. Yaşatmaktan ve yaşamaktan yana olmalıyız” dedi.
“Kazdağları, Troya’nın önemli bir bileşenidir, bu yüzden de işgalcilerin gözdesidir”
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO) Eski Çanakkale Şube Başkanı ve İl Genel Meclisi önceki dönem CHP Grubu Üyesi Hicri Nalbant; “Kazdağları yöresi, dünyada bütünlüğü korunan önemli orman alanlarındandır, yaban hayatı için değerli bir yaşam alanıdır. Biga yarımadasının su kaynakları bu bölgeden karşılanıyor. Dünyanın en zengin oksijen üreten merkezlerindendir. 800 bitki türünü barındıran yörelerdendir. Bir başka değişle Kazdağları, yeryüzü kıymetidir. Troya’nın önemli bir bileşenidir, bu yüzden de işgalcilerin gözdesidir. Termik santraller, altın madenciliği, linyit işletmeciliği gibi dünyanın en kirli sanayileri bu bölgeye kurulmaya çalışılıyor. Kazdağları yöresindeki tüm değerlerin talanına ve kıyımına karşı yaklaşık çeyrek asırdır mücadele yürütülmektedir. Mücadele de zaman zaman zaafa uğrasa da Türkiye Cumhuriyeti’nin hukuk devleti olduğu gerçeği göz önünde tutularak şiddete başvurulmamıştır. Bu yüzden de 60’dan fazla dava açılmıştır. Buradan bu davaların tamamında davacı olan Ziraat Mühendisleri Odası’na teşekkür etmek istiyorum. Sadece Ziraat Mühendisleri Odası’na değil, Çanakkale Barosu’na, Çanakkale Tabip Odası’na, İda Dayanışma Derneği’ne, ÇOMÜ susmasına rağmen üniversiteden destek olan değerli bilim insanlarına gönüllülük esası ve imc anlayışıyla değerli katkılar veren tüm doğaseverlere teşekkür ediyorum. Bu mücadelede açılmış davalar vardır. ‘Bu davalar sonuçlanıncaya kadar ruhsat vermeyeceğim, bu konunun kanuni boyutlarının dışında insanı, vicdani ve ahlaki boyutları da var, bu yüzden ruhsat vermiyorum’ diyerek bu ilde daha önce valilik yapan değerli Valilerimize, Kazdağları’ndan selam olsun. Şimdilerde madencilerin 15 yıldır yürüttükleri Kazdağları tartışması ve çarpıtmasına katılan yöneticilere buradan sesleniyorum; bu tartışmaların sonuca etkisi yoktur, bu tartışmalar altın şirketlerinin çalışmalarına devam ederek an itibariyle 230 binden fazla ağacı katlettikleri gerçeğini değiştirmeyecektir. Yine yaklaşık 1 gram altın için 4 ton suyumuzu kirleterek, yok edeceği gerçeğini de değiştirmeyecektir” dedi.
(Baykal Sağlam)