Sermet Atadinç

sermet@canakkaleolay.com

OHAL ve ÇED davaları…

Çeyrek asırdır yaşam alanlarına sahip çıkarak mücadele eden Artvinliler son olarak OHAL koşullarında görülen, daha evvel ÇED raporunun iptal edilmesine rağmen bu sefer ÇED raporunun olumlu olarak değerlendirildiği bir hukuki süreci yaşadı. Türkiye'nin en büyük çevre davası olarak bilinen 751 müdahil 61 avukatın katıldığı bu davada mahkeme madenci şirket lehine karar vererek başta Artvinliler olmak üzere tüm yaşam savunucularının mücadelesini ve taleplerini görmezden gelerek yaşamsal alanların yok edilmesinin yolunu açmış oldu. Cerattepe davası kararının örnek olacağı bu yok edici süreç, bundan sonra tüm çevre değerlerin korunması adına sürdürülen hukuk mücadelelerini de olumsuz etkileyecektir.

1854

 Cerattepe’de  daha evvel iptal edilen ÇED kararının, madenci şirket tarafından temyiz edilmesine rağmen, temyiz sonucunun beklenmeden yeni bir ÇED raporu alınarak sürecin devam ettirilmesine karşı çıkan yaşam savunucuları tekrar küçük değişiklikler yapılarak alınan ÇED raporu için Türkiye’nin en büyük çevre davasını açtıkları gibi bir yandan da tüm Artvinlilerin destek verdiği bir nöbet direnişi ile madenci şirketin sahada çalışmasını engellediler.

Son olarak sahada çalışmak için harekete geçen madenci şirkete destek veren, güvenlik güçlerinin halka saldırmasıyla yaşanan olaylar sonrasında dönemin başbakanının araya girmesiyle mahkeme sonuçlanıncaya kadar madenci şirketin çalışmalarına ara verilmesi kararı verilmişti.

Başta bilirkişi raporu olmak üzere her türlü hukuksuzluk ile devam ettirilen süreç son olarak dava avukatlarının reddi hakim talebi de yok sayılarak ÇED raporunun onaylanmasıyla madenci şirket lehine sonuçlandırıldı.

Şimdi belirleyici olan yaşam savunucularının mücadelesi olacak!

Bu gelişme doğal olarak Türkiye’nin her noktasında sürdürülen çevre mücadelelerini yakından ilgilendirmektedir.

Böylece gündemdeki OHAL koşullarının, her türlü hak mücadelesinin engellenmesi temelinde biçimlendirildiğini bir kez daha gördük.

Çevre mücadeleleri açısından örnek olacak bu karar, hemen etkilerini göstermeye başladı.

Lapseki Kirazlıdere’de kurulmak istenen termik santral için açılan ÇED iptal davası mahkeme tarafından ret edilerek termik santrallerin yaşamsal değerlerimize vereceği zararlar tescil edildi.

Öyle anlaşılıyor ki, bundan böyle ÇED davaları için yaşam savunucuları mahkemelerden yaşamsal değerlerin korunması adına biraz zor karar çıkartabilecekler!

Tabii ki, yılmak yok mücadeleye devam prensibi her zaman temel ilkemiz olacaktır.

Hukuk süreçleri sonuna kadar zorlanacak , belirleyici olan halk mücadelesinin güçlendirilmesi, geniş kitlelerce desteklenen kitlesel bir güce ulaştırılması şimdi çok daha acil bir görev haline gelmiştir.

Bunun için yaşamsal alanlarımıza sahip çıkarak;  suyumuzu, havamızı toprağımızı korumak hepimizin sorumluluğudur.

Geleceğimize sahip çıkmak için dayanışma içerisinde olmalıyız, bir olalım, yok edicilerin bu faaliyetleri hepimize zarar verecektir, onlar kazanacakları paraların derdinde oldukları için, çevresel değerlerimize verecekleri zararlar ile sağlığımızı, yaşam haklarımızı yok ettiklerini zerrece düşünmezler.

Sağlıklı bir çevrede yaşam hakkına sahip çıkmak bizlerin sorumluğudur.

Belirleyici olan halkın mücadelesidir ve bu bir insanlık görevidir.

Bu mücadelenin başarısı içinde örgütlü bir mücadele olarak sürdürülmesi zorunludur.

Bu mücadelenin örgütlenmesi açısından sorumluluğu olan çevrelerin derhal harekete geçmeleri, üzerlerindeki isteksizliğe derhal son vermeleri gerekmektedir.

Unutmayın ki yarın çok geç olabilir!..