"Yaşam alanlarını ayrım yapmaksızın savunuyoruz"

1188
Çanakkale`de maden yatırımları da yaşam mücadeleleri de yükselerek sürüyor. Bayramiç başta olmak üzere, Çan, Lapseki ve merkeze bağlı alanlarda yapılmak istenen projeler, sulama ve içme suyu kaynaklarını tehdit ederken, çevre örgütleri ve duyarlı vatandaşların maden projelerine karşı duruşları da sürüyor. Çanakkale`de uzun yılladır çevre hareketinin içinde olan ve 2019`dan bu yana Çanakkale Belediye Başkan Yardımcılığı görevini de yürüten İrfan Mutluay, gazetemiz Çanakkale OLAY`ın sorularını yanıtladı. Çevrenin korunmasının gelecek kuşakların yaşam hakkının da korunması olduğunu ifade eden Mutluay, "Doğanın, yaşam alanlarımızın korunması ve savunulması, yalnızca bu zaman diliminde yaşayan bizler için değil, yüzyıllar boyu bu coğrafyada, bu bölgede yaşayacak herkes için önemlidir. Diğer bir ifadeyle doğanın korunması adına verilen mücadele, bizden sonraki kuşakların yaşamları için de verilen bir mücadeledir" dedi.
 
"Çanakkale`de, 20 yılı aşkın bir zamandır yaşam mücadelesi sürüyor"
"Çanakkale`de çevre mücadelesinin tarihi, 2000`li yılların başına dayanıyor" diyen Mutluay, "Özellikle, Çan Termik Santrali`nin yapımı kararının alınmasıyla birlikte, Çanakkale`de ki çevre gönüllülerinin bir araya gelmesi, dernekleşmesi, demokratik tepkilerini ortaya koyması ve hukuki süreçleri başlatması ilimiz için çevre mücadeleleri açısından bir milattır. 2004 yılında maden yasasında yapılan değişiklikten sonra "Altına Hücum" süreci başlamış, dünyanın bir çok yerinde sömürge madenciliğinin baş mimarı küresel şirketler ve yerli uzantıları, gözlerini dünyanın ikinci önemli gen kaynağı, doğal ve kültürel mirasımız "Kazdağları ve Biga Yarımadası" diktiler. Yapılan onbinlerce sondaj ile dağlarımızı delik deşik etmeye başladılar. Bergama`dan sonra İlimiz ve bölgemizi tehdit eden faaliyetler çevre mücadelelerinde yeni bir cephenin açılmasını sağlamıştır. Bu amaçla; Belediyeler bir araya gelerek şu anki ismi Ege ve Marmara Çevre Belediyeler Birliği" olan "Kazdağı ve Madra dağı Belediyeler Birliği"ni oluşturmuştur. İlimiz de ise demokratik kitle örgütleri ve çevre aktivistlerinin katılımıyla oluşan "Çanakkale Çevre Platformu" bu mücadelenin omurgasını oluşturmuş, Ziraat Mühendisleri Odası, Ege ve Marmara Çevre Belediyeler Birliği, diğer STK lar ile Atikhisar Barajı havzasında ise Çanakkale Belediyesinin de taraf olduğu toplam 70 e yakın dava açılmış, şirketlerin aldığı olumlu ÇED kararlarının büyük çoğunluğu iptal ettirilmiştir. Bunun yanında sayısız panel, sempozyum, toplantı, miting ve akademik çalışmalarla bilgilendirme amaçlı faaliyetler yapılmış ve demokratik tüm yolla tepkiler ifade edilmiştir" ifadelerini kullandı. 
 
Balaban`daki maden alanı acilen rehabilite edilmeli
Mutluay, çevre mücadelesinde önemli bir kazanım olarak, maden şirketinin terk ettiği alanın rehabilite edilmesi gerektiğini ifade ederek, "26 Temmuz 2019`da başlayan "Su ve Vicdan Nöbeti" çevre mücadeleleri tarihi açısından bir dönüm noktası olmuştur. Çanakkale kentinin tek içme ve kullanma suyu olan, Atikhisar Barajı havzasında, Kirazlı Balaban`da Alamos Gold`un madencilik faaliyeti duvara çarptı. Hangi duvara çarptı? Halkın duvarına! Yalnızca bölge insanı değil, ülkemizin dört bir tarafından gelen onbinlerce insan; yüzbinlerce ağacın kesilmesine 200 hektarın üzerinde bir alanda toprakların kazılmasına, bir insan derisi gibi yüzülmesine seyirci kalmadı, itiraz etti ve tepkisini ortaya koydu. Sivil toplum örgütleriyle, siyasi partileriyle, yerel yöneticileriyle, milletvekilleriyle bu direnişe destek verdiler. Yankılanan bu güçlü ses karşılıksız kalmadı ve Bakanlık madenin 2019`un Ekim ayında ruhsatının süresini uzatmadı ve Alamos Gold`un, diğer adıyla Doğu Biga Madencilik`in buradaki faaliyeti sona erdi. Sonrasında da alanı çevreleyen tel örgüler söküldü, konteynırlar kaldırıldı, şu anda bu alan rehabilite edilmeyi bekliyor. Biz de o talebi bir kez daha dile getirelim; Bir başkası göz dikmeden Orman Genel Müdürlüğü bu alanda derhal rehabilitasyona başlasın!" şeklinde konuştu. 
 
"Lapseki bölgesi markasını yaratmış tarımsal üretim merkezidir"
Mutluay, Lapseki bölgesinde yoğunlaşan maden projelerine de değinerek, "Atikhisar Barajımızla ilgili bir tehditten kurtulduk derken, baraja daha yakın, 1,5-2 kilometre mesafede, Koza Altın İşletmelerinin madeni devreye girdi. 2017 yılında alınmış olumlu ÇED kararının iptali istemiyle İDA Dayanışma Derneğinin açtığı davaya, Çanakkale Belediyesi olarak biz de müdahil olduk ve olumlu ÇED kararı iptal edildi. Ancak şirket hukukun arkasından dolanarak aynı ruhsat alanı içerisinde sözde yeni bir proje ile karşımıza çıktı. İlgili Bakanlık proje tanıtımı amacıyla 30 Mart`ta Halkın Katılım toplantısı yapılacağını duyurdu. 30 Mart`ta da, sonrasında da biz orada olacağız. Çanakkale ve bölge halkıyla birlikte suyumuzu korumak adına her türlü hukuksal ve demokratik haklarımızı kullanacağız. Metalik madencilik faaliyetlerinin son dönemde özellikle Lapseki Bölgesine kaydığını görmekteyiz. Lapseki Şahinli Köyü`nde, halen işletmede olan bir firmanın altın madeni mevcut. Bu firma yanında bulunan başka bir firmaya ait ruhsatlı alanı devraldı. 2012 yılında 5 hektar büyüklüğünde bentonit madeni ruhsatlı alan, 2013 yılında altın-gümüş madenine dönüşüyor ve alanı ise 34 hektara çıkıyor. Lapseki Şahinli`de işletmesi bulunan firma 21.09.2021 tarihinde ruhsatı devralıyor ve kapasite artışı ile bu alan 429 hektara, toplam kazı miktarı da 38,6 milyon tona çıkarılmak isteniyor. Madenin çalışma alanı; Lapseki ilçesi ve Çardak Beldesinin içme suyu ihtiyacını karşılayan ve aynı zamanda dünya çapında marka değeri olan, coğrafi işaret tescil çalışmaları tamamlanan Lapseki şeftalisinin ve kirazının üretim alanlarını sulayan Bayramdere Barajı`na 600 metre mesafeye kadar dayanıyor. Dolayısıyla içme hem kullanma suyu ihtiyacını karşılayan ekonomik açıdan da büyük öneme sahip su kaynağı risk altındadır. Tarımsal üretim risk altındadır. 4 Ocak 2022 tarihinde kapasite artışı ile ilgili halkın katılımı toplantısına katılarak düşüncelerim ifade ettim. Geçmişteki örnekler bununla da yetinilmeyeceğini bize gösteriyor. Şirketler; önce küçük alanlarda `olumlu ÇED` ya da `ÇED gerekli değildir` kararı alarak sahaya yerleşiyorlar. Biz bunu `kapıyı aralama hareketi` olarak görmekteyiz ve bu izinleri aldıktan sonra da derhal kapasite artışına giderek büyüyorlar. Bir nevi kanser hücresi refleksi gösteriyorlar" ifadelerini kullandı. 
 
"Değerlerimizi ve ilkelerimizi koruyarak hayatı savunacağız"
8 Mart tarihinde Lapseki Çataltepe köyünde gerçekleşen kurşun çinko ve bakır madeninin kapasite artışıyla ilgili ÇED halkın katılımı toplantısını da hatırlatan Mutluay, burada da durumun aynı olduğunu, projenin altı köye ait toplam 10.000 dekar araziyi sulayan Nusratiye göletine yalnızca 300 metre mesafede olduğunu dile getirdi. Mutluay, "TEMA`nın yapmış olduğu bir çalışmada, Kazdağları`nın ve Biga Yarımadası`nın yüzde 79`u, 4`üncü grup, yani endüstriyel madenler tarafından ruhsatlandırılmış durumda. Dünyanın doğa ve kültür mirası, eşsiz güzellikler ve zenginliklerle dolu cennet köşesi "ruhsat ruhsat parsellenmiş". Buraları kimin parsellediğinin önemi yok. İster küresel, ister yerli görünümlü şirket olsun. Şirketin sermaye yapısı, sahipleri, hissedarları bizlerin ilgi alanında değil. Bizleri ilgilendiren yönü; yaşam alanlarımızın tahrip edilmesidir. Toprağa, suya, ağaca, havaya, tarımsal üretime, insan sağlığına, canlılığa zarar verenin, yani katilin kimliğine, şirket yapısına bakmıyoruz. Kirazlı/Balaban`da, sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri, siyasi partiler, yerel yöneticiler, milletvekilleri ve tüm duyarlı yurttaşlarımızla verilen ve dünya tarihine geçen bu mücadele örneği, Lapseki ve çevre talanının olduğu diğer yerlerde de aynı kararlı ve ilkeli duruşla gösterilmelidir. Değerlerimiz ve ilkelerimizi sonuna kadar koruyarak hayatı savunacağız. Dayanağımız bilimdir. Haklıyız. Hukuki kazanımlarımız ve halkımızın desteği haklı olduğumuzun önemli bir göstergesidir" ifadelerine yer verdi.
 
Paylaş