"Umudumuz var mı?"

1534

 Özel Haber - Yusuf Sonkurt 

 

Türkiye’de futbolun unsurlarının erozyona uğratıldığını söyleyen Kurt “Meşin yuvarlak kişilerin tekeline girdi.. Sistemi olmayan futbolumuzu, alakasız kişiler yönetiyor” dedi.

 
 “Umut veya ümit, bir kimsenin kişisel yaşamındaki olay ve durumlarla ilgili olumlu sonuçlar çıkabileceği ihtimaline dair, duygusal inanç”
Öyleyse;  Umut ya da Ümit yaşadığımız sürece her zaman bizimle beraber olan bir olgudur. Konumuz spor olunca aklımıza ilk gelen de haliyle  futbol oluyor. Futbol, Dünya genelinde en çok ilgi duyulan ve izlenen spor dalıdır. Hatta ülkemizde tüm spor branşları bir yana, futbol bir yanadır. Peki, ülkemizde futbolun temel birleşenleri (yönetici, antrenör, sporcu, hakem, taraftar, basın Vb.) hakkında ne düşünüyoruz? Sporseverler olarak bu birleşenlerden memnun muyuz. Birçok insanın hayır dediğini duyar gibiyim. Peki bu durumun düzeleceğine dair bir umudumuz var mı ? Şahsen benim yok. Eski bir futbolcu olarak “Sporun birleşenlerinden neden memnun değiliz, düzeleceğine dair umudumuz var mı” sorularına şahsi görüşlerimle cevap vermeye çalışacağım. Öncelikle futbolun en başına, Futbol Federasyonu’na, yani Türk futbolunu yönetenlere bakmalıyız. Kimler bunlar ve ne amaçla o makamlarda oturuyorlar. Aslında, Futbol Federasyonu özerk bir yapılanmadır. FİFA ve UEFA tüm Dünya’da böyle olmasını istiyor. Siyasi müdahaleleri hiç bir şekilde kabul etmiyor. Peki, ülkemizde durum öyle mi. Hepimiz biliyor ve gözlemliyoruz ki, Türkiye Futbol Federasyonu o günkü siyasi otoritenin güdümünde hareket eden bir yapı görünümündedir. Spor, dolayısıyla futbol, siyasetle iç içe geçmiştir. Federasyon Başkanı dahil tüm kurullar, o günkü siyasi idarenin görüş ve önerilerine göre şekilleniyor. Liyakat, temsil yetisi ve başarı gibi kriterler aranmıyor. Bir bakıyorsunuz hiç alakasız kişiler futbolu yöneten, dizayn eden koltuklarda oturuyorlar. Böyle olunca da Türk futbolunda kaos eksik olmuyor. Sistemin içinde olanlar saltanat sürerken, dışında kalanlar feryat etmekten başka bir şey yapamıyor. Bu durumların düzeleceğine dair bir umudumuz var mı ?  Benim Yok.
 Sporun temelinde olan fairplay, centilmenlik ve etik değerler, kişisel menfaat ve çıkarlar doğrultusunda ayaklar altına alınmış, adamcılık zihniyeti sporun her alanına sirayet etmiştir. Maalesef hızla yozlaşan bir spor kültürü oluşturulmakta, spor kamuoyu da bu kültürün peşinden koşmaktadır. Seviyesiz spor proğramları, şarlatanlıktan öteye gidemeyen spor yorumcuları bu yozlaşmayı hızlandırmış, tribünler ve ekran başından seyirciler hızla uzaklaşmıştır. Spor yorumcularının ve siyasilerin kulüplere antrenör pazarladığı bir dönemi yaşıyoruz. Başarı veya başarısızlığına bakılmaksızın aynı Antrenörlerin pastanın başından hiç ayrılmadığını görüyoruz. Bu durumların düzeleceğine dair umudumuz var mı?  Benim yok.
Türkiye Futbol Federasyonunun hatalı, ticari ve keyfi uygulamaları maalesef Türk futbolunu bitirme noktasına getirmiştir. Bir kısım insanlar ceplerini doldururken, kulüpler borç batağı içinde yüzmektedir. Yabancı oyuncu serbestisi, tesisleşme eksikliği, günü kurtarmaya dönük alt yapı planlamaları Türk futbolunun altına konulmuş dinamitlerdir. Ticari endişeler ve rant elde etmek için uygulamaya sokulan yabancı oyuncu serbestisi ile Türk futbolcusu hedefsiz bırakılmış, kendi evinde misafir konumuna düşürülmüştür. Tüm bunlara ses çıkartması gereken, Profesyonel Futbolcular Derneği ve Türkiye Futbol Antrenörleri Derneği ne iş yapar. İşleri sadece beş yıldızlı otellerde geceler düzenlemek midir. Türk futbolcusunun haklarını hangi kurumlar savunacaktır. Bu durumların düzeleceğine dair umudumuz var mı? Benim Yok.
Futbolun en çok konuşulanı hiç şüphesizki hakemlerdir. Neredeyse günlerce, aylarca hatta yıllarca konuşulacak tartışmaların kahramanlarıdır. Hakemler, çaldığı düdükler ile bir tarafı memnun ederken, bir tarafı da mağdur edebiliyorlar. Peki hakemlerin bü kötü görüntüsü ve kararları arasındaki çifte standardın temelinde ne yatıyor.
İlk ve en önemli neden Merkez Hakem Kurulu’nun, Futbol Federasyonu’na bağlı bir kurul olarak çalışmasıdır. Yani özerk olamamasıdır.  Atama ile göreve gelenler, atayanların talimatlarını yerine getirmek zorunda kalıyorlar. Aksi durumda biliyorlar ki o koltukta oturamayacaklardır. Bu durum en azından ülkemiz için geçerli diyebilirim. Hal böyle olunca hakemlerin tarafsız olması konusunda ciddi endişeler ortaya çıkıyor. Gösterdikleri her kötü yönetim sonrasında tartışılıyor ve acımasızca eleştiriliyorlar. Peki bu durumun sorumlusu kim. Yıllarca aynı hakemler üzerinde neden ısrar ediliyor. Yetenekli hakemlerin önü sırf referansları olmadığı için nasıl kesiliyor. Her hafta aynı hakemlere görev verilerek kimlerin haksız kazanç elde etmesi sağlanıyor. Spor yorumcularının hakem atamaları üzerindeki etkileri nelerdir. Hakemler arasındaki gruplaşmalar, adamcılık, başa gelen grubun kendi adamını vitrine çıkartma çabaları vs. Tüm bu soruların cevabı net bir şekilde ortaya konulmadıkça, bağımsız bir MHK olmadıkça, senin adamın, benim adamım zihniyetinden uzaklaşılmadıkça, herkesin kendi adamını kolladığı bir düzen olduğu sürece bu tartışmalar bitmeyecek, bu sarmal devam edecektir. Tüm bunların düzeleceğine dair umudumuz var mı? Benim Yok.
Futbol büyük bir sektör, büyük bir ekonomik pasta. Herkes bu pastadan bir pay kapma çabası içerisinde. Hal böyle olunca da, kişisel çıkarlar ve menfaatler öne çıkıyor. Ne etik değerler kalıyor ne hak eden hak ettiği yerde olabiliyor. Ahlaki yozlaşma toplumun her kesimine sirayet etmiş, her geçen gün daha da kötü bir hal almaktadır. Bu durumda umutsuzluğa kapılmamak zor. Elbetteki her umutsuzluğun ardında yeni bir umut vardır. Ancak, ben ülkemiz gerçeklerine de uygun bir sözle yazıma son vermek isterim.
“Gerçekten artık umudumuz söndü. Yalnızca, sonra ki bir yalanı merak etmektir, bizi ayakta tutan şey”  Saygılarımla
Paylaş