Sporda vefa

Spor olgusunun ruhu zedeleniyor. Futbol sahalarında olduğu gibi saha dışında da centilmenlik ilkeleri artık göz ardı ediliyor. Kişisel çıkarlar sürekli ön planda tutuluyor. Ama, neden?

551
 
En büyük rakibimiz, kendimizdik o zamanlar. Oynayana şev, seyredene zevk, forma rengi farketmez,
centilmene alkış tutulduğu vakitler. Her formanın “fair-play” ruhuyla, futbol aşkına giyildiği günler...
 
Spor, bireyleri birbirlerine yaklaştırmak için yapılan bir organizasyondur. Dostlukların ve arkadaşlıkların pekiştirilmesine vesile olur. Günümüzde; diğer alanlardaki vurdumduymazlık, maalesef spor camiasına da sirayet etti. Bir anlık gündem ve başarı için centilmenlik - dostluk arka plana itildi. Yıllarca, aynı takımda mücadele eden sporcular, rakip ekiplere transfer olduklarında, arkadaşlarına düşmanca davranmaya başlıyorlar. Bilgi çağında, ne yazık ki, “Gemisini kurtaran kaptan” modeli rağbet görüyor. Dostluk, arkadaşlık,vefa ; yok olmuş hasletlerimiz olarak hatıralarda kalmış. Ünlü şair, Ahmet Selçuk İlkan, bir şiirinde ne güzel söylemiş,” Aşkı sorma Hazar olmuş. Vefa, çoktan mezar olmuş. Yürekler taş duvar olmuş. Geç olsa da öğrendim ben” Aşağıda anlatacağımız hikaye, tıpa tıp günümüze uyarlanabilir. Öyleyse buyurunuz. Bir kurdu avcılar fena halde sıkıştırmışlar. Kurt ormanda oraya buraya kaçmağa çalışır, ancak peşindeki avcılardan bir türlü kurtulamaz. Canını kurtarmak için deli gibi koşarken, tarlaya giden bir köylüye rastlar. Kurt adamın önüne çöker ve yalvarmaya başlar: `Ey insan ne olur yardım et bana, peşimdeki avcılardan kaçacak nefesim kalmadı, eğer sen yardım etmezsen biraz sonra yakalayıp öldürecekler.`
 
 
Büyüğün eli öpülür; lakin el öpmek de büyüklüktür! Bazen söze gerek kalmaz ya! İşte öyle!
Futbolumuzda el öpenlerin de, eli öpülenlerin de çoğalması ümidiyle!
 
Köylü bir an düşündükten sonra yanındaki boş çuvalı açar, kurda içine girmesini söyler. Çuvalın ağzını bağlar, sırtına vurur ve yürümeye devam eder. Birkaç dakika sonra da avcılara rastlar. Avcılar köylüye bu civarda bir kurt görüp görmediğini sorarlar, köylü `Görmedim` der ve avcılar uzaklaşır.
 
Avcıların iyice uzaklaştığından emin olduktan sonra köylü sırtındaki torbayı indirir, ağzını açar, kurdu dışarı salar. `Çok teşekkür ederim` der Kurt, `Bana büyük bir iyilik ettin…….` `Rica ederim, mühim değil` der köylü de tarlasına gitmek üzere yürümeye başlar. `Bir dakika` diye seslenir Kurt: `Çok uzun zamandır bu avcılardan kaçıyorum, çok bitkin düştüm, açım, kuvvetimi toplamam için bir şeyler yemem lazım ve burada senden başka yiyecek bir şey yok.` Köylü şaşırır: `Olur mu, ben senin hayatını kurtardım.` …`Yapılan iyiliklerden, verilen hizmetlerden daha çabuk unutulan bir şey yoktur` der Kurt. `Ben de kendi menfaatim için senin iyiliğini unutmak ve seni yemek mecburiyetindeyim. Tabi ki köylü itiraz eder. Dil döküp kurtulmaya çalışır. Ama nafile. O zaman bir bilene soralım diyerek anlaşırlar...  Ormanda karşılarına çıkacak olan ilk üç kişiye bu konuyu sormaya ve ona göre davranmaya karar verirler. Karşılarına önce yaşlı bir At çıkar. `Ne vefası` der At, `Ben sahibime yıllarca hizmet ettim, arabasını çektim, onu gezdirdim, taylar doğurdum, yaşlanıp bir işe yaramadığımda da beni böylece kapıya koydu.` Bir sıfır öne geçen Kurt sevinirken bir Köpeğe rastlarlar. `Ben hizmetin değerini bilen, vefalı bir efendi görmedim` der Köpek, `Senelerden beri sadakatle hizmet ederim sahibime, koyunlarını korurum, yabancılara saldırırım, ama o beni her gün tekmeler, sopayla vurur` Kurt köylüye döner, `İşte gördün, çare yok seni yiyeceğim` der. Köylü de son bir gayret ile `Ama üç diye konuşmuştuk, birine daha soralım. Beni ondan sonra ye` diye itiraz eder.
 
Bu defa karşılarına bir Tilki çıkar. Başlarından geçenleri, tartışmalarını anlatırlar. Tilki hep nefret ettiği Kurt’a bir oyun oynayacağı için keyiflenir. `Her şeyi anladım da` der Tilki `Bu küçücük torbaya sen nasıl sığdın?` Kurt, bir şeyler anlatır, Tilki inanmamış gibi yapar: `Gözümle görmeden inanmam...` İşin sonuna geldiğini düşünen Kurt torbaya girer ve girer girmez de, Tilki köylüye işaret eder ve köylü torbanın ağzını sıkıca bağlar. Köylü eline bir taş alır ve `Beni yemeye kalktın ha, nankör yaratık` diyerek torbanın içindeki Kurt’u bir müddet pataklar. Sonra Tilki’ye döner `Sana minnettarım, beni bu Kurt’tan kurtardın` der. Tilki de `Benim için bir zevkti` diye cevap verir. O an, köylünün gözü Tilki’nin parlak kürküne takılır. Bu kürkü satarsa alacağı parayı düşünür ve hiç beklemeden elindeki taşı kafasına vurup, Tilki’yi öldürür….Sonra da torbanın içindeki Kurt’u ayağıyla dürterek `Haklıymışsın be Kurt, yapılan iyilikten daha çabuk unutulan bir şey yokmuş...` der.
 
Kıssa bizden, hisse sizden.
 
Yusuf Eroğlu - Spor Yorumcusu
Paylaş