Coronavirüsü salgını ile mücadele sürürken, diğer taraftan yurttaşların psikolojik etkilenmeleri ve bu durum ile mücadele de ayrı bir önem taşıyor. Zira, bu dönemde en çok etkilenen kesim elbette ki çocuklar. Günlerinin çoğunu, yaş gruplarına bağlı olarak değişen, okullarında, etüt merkezlerinde, ya da sosyal yaşam alanlarında geçiren ancak bu dönemde evlerinden çıkamayan son haftalarda ise belirlenen günlerde dışarıya çıkmak durumunda kalan çocukların psikolojisi de büyük önem taşıyor. İşte tam da bu konuda gazetemiz Çanakkale OLAY’a açıklamalarda bulunan Çanakkale Açı Koleji Psikolojik Danışman Sevda Hasırcı, “COVİD-19 salgını dünyanın hemen her ülkesini etkilemeye devam ediyor. Hepimiz belirsiz ve sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz. Bizim neslimizin bugüne kadar hiç yaşamadığı kadar büyük ve küresel boyutta, evrensel bir kriz ile karşı karşıyayız. Toplumsal ve finansal etkisinin yanı sıra psikolojik etkisi de yoğun olarak hissediliyor. Bu dönemi ruhsal olarak en az zararla atlatmak için psikolojik iyi hali ve dayanıklılığı arttırmak bizim elimizdedir. Salgın, ailelerin ve bireylerin yaşam rutinlerini değiştirmelerine ve büyük bir belirsizliğe neden oldu. Bu da insanı en çok rahatsız eden şeydir çünkü çaresiz, yetersiz hissettirir ve kaygıya neden olur. Kaygı arttığı zaman negatife odaklanıyor ve kötü haberlerle, komplo teorileriyle ilgileniyoruz. Sadece ölüm oranlarına değil taburcu edilen hasta sayısına da bakmak gerekir. Gün boyu haber takip edip etki alanımız dışındaki durumlar için hayıflanmak strese neden olur. Kontrolümüz altındaki durumlarla ilgilenmek ve müdahil olmak zayıflayan yeterlilik duygumuzu artırır. Güvenilir kaynaklardan haber almak, sanal olarak etkileşimde kalmayı sürdürmek ruh sağlığımızın olumsuz etkilenmesini azaltacaktır. Kaygılarımızı yeni meşgaleler edinerek daha önce yapmaya fırsat bulamadığımız aktivitelere zaman ayırarak işlevsel hale getirebiliriz. Yenilik endişeyi baskılar ve umut salgılar. Bu süreci travmatik geçirip geçirmediğimiz nasıl anlamlandırdığımıza bağlıdır. Salgından önceki hayatımızın da monoton olduğunu varsayarsak daha önce yaptığımız gibi yeni rutinimizde de anlam bulabiliriz. Bu dönem kendimizi, bir virüsle yerle bir olan hayati alışkanlıklarımızı sorgulayabileceğimiz kozmik bir fırsat olabilir. Özellikle uzun yıllar yoğun okul veya iş hayatımız olacağını düşününce…” dedi
“Çocuklar rutini sever, kendilerini güvende hissederler”
“Bu süreçten en çok etkilenenler kuşkusuz okula gidemeyen, tüm gününü evde geçirmek zorunda kalan çocuklar oldu” diyen Hasırcı, “Çocukların bu zor dönemden en az psikolojik sıkıntılarla geçmesi anne babanın ruh sağlıyla yakından ilişkilidir. Çocukların kaygı ve korkularını anlamak, kabul etmek ve bunlara yönelik uygun, gerçekçi, onların anlayabileceği dilde bilimsel açıklamalar yapmak çocuklar için çok daha yararlıdır. Aileler ‘yeni normal’lerini yeniden organize etmelidir. Çocuklar her zaman için iyi ve tutarlı olarak yapılandırılmış ortamlarda daha az kaygılı olurlar ve daha iyi işlevsellik gösterirler. Yemek saatlerinde birlikte olmak, uyku saati, telefon ve bilgisayar kullanımının kontrolü gibi rutinlerin devam etmesi önemlidir. Çocuklar rutini sever, kendilerini güvende hissederler. Bu hususta en önemlisi çocukların eğitime devam etmesidir. Uzaktan eğitime alışmakta zorluk çeken çocuklar ‘bu gerçek bir ders değil verim alınamaz’ savunusuyla katılım göstermek istemeyebilirler ancak çocukların okulla ve öğretmenlerle bağının kopmaması için ebeveynlerin ders ciddiyetini anlatması gerekir. Çocukları, uzaktan eğitim yayınlarının ardından konuları tekrar etme ve derinlemesine öğrenme noktasında cesaretlendirmek, evde bir çalışma disiplini yakalaması için desteklemek ve planlarını kendisinin yapmasına olanak tanımak odağını olumlu anlamda değiştirecektir. Özellikle ders çalışmak için dış etkiye ihtiyaç duyan çocukları aile motive etmelidir. Maalesef öğrencilerimiz arasında merakı, öğrenme isteği ve öz disiplini olan öğrenci sayısı az. Bu dönemde içsel motivasyon sağlayan çocuklar başarılı olacaktır. Tabi okullara da öğrenmeyi daha verimli hale getirme görevi düşmektedir. Koşullar değiştikçe yöntemler de değişmelidir. Bu süreçte velilerin önemli bir kaygısı da eğitimin salgın sonrasında da böyle devam etme ihtimalidir. Bu pek mümkün değildir, çünkü okulun en önemli fonksiyonu öğrenme değil yerine pek bir şey koyulamayacak olan sosyalleşmedir. Öğrenme fonksiyonları uzaktan eğitimlerle belli bir noktaya kadar getirilebilse de eğitimin en önemli argümanları yüz yüze etkileşim üzerinden kazandırılmaktadır. Uzaktan eğitim modelleri şu an için başarısı kanıtlanmamış modeller olsa da olağanüstü durumlar için kurtarıcı niteliğe sahiptir. Bu yüzden alanında uzman eğitimciler hali hazırda başarı getirisi çok daha yüksek ve kanıtlanmış olan örgün eğitim modelleri ile devam edecektir ancak bu süreç yeni ekollerin değerlendirilmesi için fırsat olabilir. Örneğin; ‘tersyüz öğrenme’ modelinde ders konuları önceden kaydedilir ve kaydedilen dersleri dinleyerek gelen öğrencilerle sınıfta tartışma ortamı sağlanır. Öğrencinin edilgenlikten çıkıp öğrenmenin merkezinde aktif olduğu bir yaklaşımdır. Uzaktan eğitimde ise öğrencilerin edilgen olma durumları sanal ortamlar tarafından uzun vadede tetikleyici bir unsur olabilir. Burada okulun amacı öğretme değil öğrenilen bilginin geliştirilmesi ve uygulama ortamına zemin hazırlamaktır. Bu tarz yaklaşımlardan ilham almak, şu an okullarımızdaki en büyük problemler olan sınıf içi hakimiyet ve ders başarılarının düşüklüğü sorunlarının çözümünde fayda sağlayacaktır. Süreç sonunda farklı perspektifler ile dış dünyanın birçok türevinin önemini anladığımız gibi okulun da yeri ve öneminin ne olduğunu anlamamıza yarar sağlayacak birçok pozitif etmenle karşılaşacağımıza ve bu sürecin geçeceğine emin olabilirsiniz” dedi
(Seçkin Sağlam)