Şike ve Futbol!
3 Temmuz’dan bu güne kadar süregelen şike meselesi,neden böyle dal budak sardı dersiniz?Bu kadar ortalığa yayılıp saçılması hangi sonuçları doğurdu? İsterseniz, bu gün bu konuyu irdeleyelim.
TFF`nin kararından sonra ortalık karıştı. Biz, açıklanan bu kararları değil, bu günlere nasıl gelindi, birileri niçin bağırıyor konusuna açıklık getirmek istiyoruz. Vay efendim maç satılmış. Paralar ortalıkta uçuşmuş. Falan filan.
Peki. Bu gizli olması gereken soruşturmanın, içeriğinde bulananlar ortalığa dökülmeseydi, neler olduğunu nereden bilecektik? Hangi dava konusu bu kadar ayağa düşürüldü. Her gün tapelerden, telefon kayıtlarından, içi para dolu çantalardan bahsedildi. Oysa ki, eğer bunlar basına sızdırılmasaydı, şimdi TFF nin aldığı kararlar tartışılmayacaktı.
Bir dava var. Etik kurulu inceledi. Şike olmadığına karar verdi denilip konu kapanacaktı. Doğal olan buydu. Ancak, esas mesele şike olmadığından, özellikle, kamuoyunu yönlendirmek için bilgiler sızdırıldı. 3 Temmuz’dan beri çarşaf, çarşaf yazılıp çizildi. Okuyanlar da, “Vay terbiyesizler. Sizi gidiler.Neler yapmışlar” diyerek, peşin olarak birileri suçlandı.
Görenin gözü!
1988 yılında TİGEM’de çalışırken, İdarecilik eğitimine gönderildik. İstanbul Üniversitesi`nde yoğunlaştırılmış eğitim gördük. Orada bize öğretilenlerden çok önemli bir konuyu sizlerle paylaşmak istiyoruz.
İki bölümlük bir film gösterildi. Filmin adı “Görenin Gözü”. Birinci bölümde olayın kahramanı konuşmuyor. Hep başkaları konuşuyor. Adam, sabah süslenip bezenip evinden çıkıyor. Kapıdan çıkarken, apartman görevlisi bize dönüp ”Bakınız işte.Yine ava çıktı. Bu çok yaramaz. Çapkın. Üç kağıtçı birisidir” diyerek suflörlük yaptı. Olayın kahramanı arabasına binip, lüks bir otelin önünde durdu. Hemen görevliler gelip arabasın aldılar. Bu arada Otelin kapısında bekleyen adam bize dönüp ”Geldi işte. Bakalım hangi kadının canını yakacak” diyerek yine kahramanımızı kötüledi. Adam içeriye Restorana girdi. Şef garson onu karşıladı. Hemen baş köşeye oturttu. Bize dönüp,”Bunun böyle kelli felli olduğuna bakmayın. Çok üç kağıtçı. Çapkın birisidir” diyerek adamı jurnalledi. Derken, adamın gözü karşı masada otaran bir kadına takıldı. Tabi Şef fırsatı kaçırır mı? Bize dönüp ”Bakınız. Ben demiştim işte” diyerek tezini güçlendirdi. Sonra adam kalkıp o masaya gitti. Göz göze geldiği kadını yan masaya alıp konuştular. Filmin birinci Bölümü bitiyor.
Hoca hepimize sordu ”Bu adam nasıl birisi?”. Hep birlikte,”Üç kağıtçı. Çapkın. Yaramaz” dedik. Neyse ikinci bölüm başladı. Bu sefer adam konuşuyor. ”İnşallah bu gün adadığımı bulurum” diyor. Aşağı iniyor. Yine aynı sahneler. Lokantadaki kadına yanaşıp, yanındaki kocasından izin isteyip, yalnız kalıyor. Ve diyor ki, ”Ben ünlü bir Ressamım. Yıllardır sizin gibi güzel yüzü olan bir hanımın resmini çizmek istemiştim.Şimdi buldum. Lütfen bana modellik yapar mısınız?”…
Buyurunuz. Hep bu Adamı başkalarının gözüyle gördük. Bizi yönlendirdiler. Oysa ki adam, centilmen, kibar beyefendi biri çıktı.
Şike davasında da mesele böyledir. Hep birilerinin yönlendirmesi ile doldurulduk. İnsanları suçlu ilan ettik.Artık kendi gözümüzle görüp, kendi fikrimizle karar vermeliyiz.
Sağlıcakla kalınız.