Halkalar birbirine eklenince….

Festival etkinlikleri kapsamında gazeteci Kadri Gürsel, İsmail Saymaz ve moderatör olarak Celal Başlangıç’ın katıldığı “Basın özgürlüğü olmadan milli irade gerçekleşir mi?” konulu panelde gazeteci dostlarımızın aktardıklarını birbirine eklediğimizde demokrasimizin, içinde bulunduğu durumu net olarak bir kez daha görme fırsatını yakaladık.

812

Önce neden basın özgürlüğü sorusunu cevaplayan Kadri Gürsel, halkın haber alma özgürlüğünün sonucu olarak gerçeklere ulaşma hakkının, halkın iradesinin objektif olarak oluşması açısından önemine dikkat çektikten sonra bu durumun manipüle edilmesi için iktidar sahiplerinin yandaş ve satılmış medya ihtiyacını ortaya koydu.
İsmail Saymaz bizzat gazetecilik mesleğini yerine getirirken hangi engeller ile karşılaştığını, yaşadıklarının akıl ve mantıktan uzak, tam bir komedi tarzı uygulamalar olduğunu, gazetecilik faaliyetlerini engellemek isteyenlerin böylesi komik durumlara düştüğünü dile getirdi.

Onları dinlerken, kendi deneyimlerimle, yaşadıklarım gözümün önünden şöyle bir geçti.
En son, gazeteci Amberin Zaman’ın bizzat başbakan tarafından uğradığı saldırı ve hakareti düşünerek noktaladım bu anılar zincirini.
Dün bu satırları yazmak için bilgisayarımın başına oturduğumda gazeteci Yılmaz Özdil’in yazısının gazete yöneticileri tarafından sansürlendiği haberini okudum.
Aklıma Kadri Gürsel’in paneldeki, “bu ülkede gazetecilere hakaretler yağdıran, talimatla işten attıran başbakanı gördük,şimdi cumhurbaşkanı olarak görüyoruz, inşallah yarın bu fonksiyonları üstelenmiş bir başkan görmeyiz” sözleri geldi.
Bu bir temenni olarak kaldıkça daha katmerli baskılar ile var olacak bir başkanı görmemek hiçten bile değil.
Panelde eksik olan yön de buydu; gazeteciler tüm bu baskılara karşı, basın özgürlüğünü savunmak noktasında ne yapmalıdırlar?
Bu konuyu gündemimize almalıyız, tartışmalıyız, harekete geçmeliyiz, yoksa yarın çok geç olabilir!
Yandaşlık adına yapılan haberlerin saçmalıklarını anlatan İsmail Saymaz’ı dinlerken bu uygulamanın Çanakkale versiyonunu düşünerek kendi kendime güldüm.
Bu kentte tetikçi, yandaş medya neler neler yazmadı ki…
Moderatör Celal Başlangıç’ın İsmail Saymazın konuşması sırasında yaptığı,”toparlayalım, yoksa bizi toparlayacaklar” esprisini çok tuttum doğrusu.
Ben de Celal Başlangıç’ın uyarısına uyarak; Eşitlik İzleme Kadın Grubu (EŞİTİZ) grubunun Gazeteci Amberin Zaman’a destek olmak için yayınlamış olduğu bildiriyi sizlerle paylaşarak bir toparlama yapayım:


“TEHDİT VE HAKARETLERE SON VERİLSİN!
Cumhurbaşkanlığı seçim kampanyası boyunca, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ırkçı, mezhepçi ve cinsiyetçi söylemleri ile Türkiye’deki çeşitli kesimlere hakaret etmekten ve onları hedef göstermekten çekinmemiştir.
Tüm bunları “Cumhurbaşkanı Adayı Başbakan (!)” gibi trajikomik ve Türkiye demokrasi tarihine geçecek en üst düzey sıfatlarla yapmıştır. Yeni olmayan bu saldırılar, artık sistematik bir hal almıştır.
“Çok afedersiniz, daha da çirkini, bana Ermeni dediler”, “Alevi olduğunu açıkla”, “kendisi Zaza” gibi söylemler ve İsrail’in Gazze saldırısını kınama adı altında yapılan antisemitizm ile, ülkede yaşayan çeşitli halklar, inançlar ve kişiler mitinglerde yuhalatılmaktadır.
Açıkça saldırılanlar arasında kadın örgütleri de vardır. 20 Temmuz 2014 günü, Gazze saldırısı bahanesiyle ”Kadın örgütleri nerede? Yazıklar olsun size!”denilerek kadın örgütleri de miting meydanında yuhalatılmıştır.
Son olarak Gazeteci Amberin Zaman’a Malatya ve Ankara’da miting meydanlarından ”gazeteci kılıklı… edepsiz kadın”, “haddini bil”, “aşağılık kadın” gibi sözlerle hakaretler yağdırılmıştır.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, topluluk içinde kahkaha atması, cep telefonu ve otomobil kullanması da içinde olmak üzere kadınların tüm davranışlarının, “iffet, haya, edep” kavramları üzerinden kontrol edilmesi çağrısı ile Başbakanın Amberin Zaman’a saldırısı aynı zamana denk gelmiştir.
Her gün beş kadının sudan bahanelerle öldürüldüğü bu ülkede siyasi iktidar bu cinayetleri önlemek için etkili tek bir adım atmamaktadır. Tam tersine, “namus”, “ahlak”, “edep” gibi kavramlar; kürtaj ve boşanma karşıtı politikalar ile kadınlar üzerindeki baskıları her geçen gün arttırmaktadır.
Sadece mesleğini yaptığı için, bir kadın gazetecinin “edepsiz” olarak kitleler önünde hedef gösterilmesi, bu cinsiyetçi politikaların son halkası olmuştur. Bu saldırı aynı zamanda, satın alma, sansür ve otosansür ile susturulmuş olan medyada kalan son eleştirel sesleri de susturma ve yıldırma çabasıdır.
Siyasi iktidar, dünyada eşi zor bulunur bir yasal “dokunulmazlık” zırhı kuşandığı ve yargıyı da kendisine bağladığı için her türlü suçu işlemekte ve hiçbir hukuki yaptırımla karşılaşmamaktadır. Siyasi iktidar, kendisi gibi düşünmeyen, yaşamayan herkese yaptığı bu saldırılar, hakaret ve tehditler ile kışkırttığı kitleler ya da kişiler tarafından işlenen ve işlenecek tüm suçlardan birebir sorumludur.
Bu sürecin baş mimarı olan Erdoğan’ı, toplumu kutuplaştırıcı, muhaliflerini ötekileştirici politikalarına derhal son vermeye çağırıyoruz. Bunun için de, öncelikle bir kadın ve bir gazeteci olarak Amberin Zaman’dan Türkiye ve dünya kamuoyu önünde özür dilemesini talep ediyoruz.
Paylaş