Türk futbolu maalesef son 1 yılda büyük değer kaybına uğradı. 3 Temmuz’da başlayan şike iddiaları ile sarsılan futbolumuz Adliye’ye taşındı. Federasyon’un tartışılan kararları, şike ve teşvik primine yeni bir boyut kazandırdı. Çağlayan’daki yargılama, yılan hikayesine döndü. Geciken adalet hemen herkesi rahatsız etti. UEFA ise bu konuda hiç tatmin olmadı.
Türk futbolundaki olumsuzluklar bununla da sınırlı kalmadı. Mali kriterleri yerine getirmedikleri nedeniyle Beşiktaş’a 2, Bursaspor ve Gaziantepspor’a Avrupa Kupaları’ndan 1’er yıl men cezası geldi. Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım hala Metris’te, Beşiktaş’tan adeta kaçarcasına kendisine daha üst düzeyde yer bulan Yıldırım Demirören Futbol Federasyonu Başkanlığı koltuğunda. Trabzonspor, son iki sezonda Fenerbahçe’ye 5 defa yenilmesine rağmen, bu mağlubiyetlerden hiç etkilenmeden “Kupa” diye tutturdu. Galatasaray ise “Aman, bana bir şey olmasın. Yeter ki takımımız Şampiyonlar liginde oynasın” diyerek, sadece kendini kurtarma çabasında.. Neler oluyor, neler …
Galatasaray, kazanılan şampiyonluğa öyle bir sarıldı ki, anlamak mümkün değil. Şükrü Saraçoğlu’nda kupa almayı dünyanın en prestijli konusu yaptılar. Sarı-Kırmızılı takım yeni sezonda Devler liginde mücadele verecek ama, Türkiye Süper Liginde kiminle hangi rekabet ortamı içinde oynayacak belli değil. Naklen yayınların akıbeti bilinmiyor. “Süper Finaller” diye adlandırılan Play-Off’ların durumu ne olacak onu da bilen yok.
Şimdi gelelim sadede. Başta 3 büyükler olmak üzere Süper Ligde bulunan tüm takımlar borç içinde yüzüyor. Kulüpler ekonomik açıdan batma noktasında. UEFA yürürlüğe koyduğu mali kriterlerle “Ayağını yorganına göre uzat” diyor. Bundan böyle, hiçbir başkan ve yönetici cebinden para da harcayamayacak. Haksız rekabet ortamı oluşmasını istemeyen UEFA, kulüplerin futbolda gelir – gider dengelerinin eşit olmasını şart koşuyor. Ama, Türkiye’de özellikle Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş yönetimleri sırf taraftarlarına şirin gözükmek amacıyla, girdikleri kısır çekişmenin faturasını şimdi Türk futboluna katma değeriyle ödetiyor.
Ülke genelinde oynanan derbi maçlarında alınan sonuçlarda; Fener, G.Saray’ı, Beşiktaş Fener’i yense, ya da tam tersi olsa ne olur, ne yazar. Hiçbir anlam ifade etmeyen bu gereksiz yarış, ulusal gazetelerin tirajını arttırmaktan ve sanal rekabet ortamı oluşturmaktan başka ne işi yarar. Önemli olan Avrupa ve Dünya futbolu ile entegre olmak, uluslar arası arenada başarı kazanarak, ses getirmek. Bunu da, bugüne dek sadece bir kez Galatasaray gerçekleştirebildi. UEFA ve Süper Kupa’nın sahibi olarak. Ama, futbolda dünün olmadığı da bilinmelidir. Türk sporunun paramparça olmasında duyarsız davranan futbolun tüm unsurları top yekun görevlerini bırakmalı, yerlerine ufku geniş, spor kültürü ile donanımlı kadrolar getirilmelidir. Kulüplere yeni gelir kaynakları yaratamayan, yetersiz ekonomilerini hovardaca harcayıp borçlandıran, centilmenliği rafa kaldırıp, futbol tutkunlarını kamplara bölenleri tarih asla affetmeyecektir.
Cahit Göveren