Tarım Orman İş Genel Başkanı Şükrü Durmuş, bölge toplantısı için hafta sonu Çanakkale`deydi. Birleşik Kamu İş binasında, Birleşik Kamu İş İl Başkanı Arda Gel, Tarım Orman İş Temsilcisi Mustafa Helvacı ve sendika temsilcilerinin katıldığı toplantıda, Tarım Orman İş Sendikası Genel Başkanı Şükrü Durmuş açıklamalarda bulundu. Durmuş, "Türkiye`de 6. Dönem Toplu İş Sözleşmesi sonrasında, kamu emekçilerinin ne yazık ki tekrar ihanete uğramasının ardından bir takım hareketlenmeler başladı. Bu bölgede de sendikamızı tercih eden birçok emekçi arkadaşımız oldu. Hem onlarla birlikte olmak, hem de yaşanan süreci birlikte değerlendirmek adına buradayız" dedi.
"İktidar yanlısı sendikalara eleştiri"
"Türkiye`de 30 yıldır kamu emekçileri sendikal hak ve özgürlükler mücadelesi yürütüyor" diyen Durmuş, "Tamamen meşru bir zemin üzerinden başlayan mücadele, ne yazık ki hak ettiği noktada değil. Söylemde, uluslararası sözleşmelere, Anayasamızın 90`ıncı ve 51`ine maddesine göre, sendikal hak ve özgürlüklerin kullanılmasının önünde hiçbir engel olmadığı söylense de, ne yazıkki ülkemizde durum bu şekilde değil. giderek, emeğin güçsüzleştirildiği, emeğin parçalandığı, sendikal hak ve özgürlüklerin tanınmadığı, hatta yasa koyucunun kendi koyduğu kuralları dahi işletmediği bir dönem yaşıyoruz. Bizler bu mücadeleye başlarken, meşru bir temel üzerinden başlatmıştık. Hepimiz birimiz, yasalar, haklardan sonra gelir. Zaman zaman ülkemizde, yasa koyucular, kendi koyduğu kuralları da ihlal ettiğini gördük. Burada sorunu emek sermaye çelişkisi üzerinden ele aldığımızda da temel sorunun emekçilerde olduğunu düşünüyoruz. Tamamen meşru temelde başlatılan sendikal mücadele, birilerini rahatsız etti ve devlet eliyle, adlarına sendika demeğe dilimizin varmadığı bazı anlayışlar bu alana girdi" dedi.
"O masada oturmasalardı da hükümet yine aynı zammı yapacaktı"
"6. Dönem Toplu İş Sözleşmesinde de bu niyet değişmedi" diyen Durmuş, "2005`te de hatırlarsınız, yetkili konfederasyon, hükümet masasında değil, iktidar partisi genel merkezinde bazı konuları pazarlık konusu etmişti. Aynı pazarlık, bu dönemde de yine önce iktidar partisi genel merkezinde, daha sonra da bakanla yapılan özel sohbet sonrası, bazı kirli pazarlıkların yapıldığı, sonrasında da emekçilerin beklentisi olan ücret artışlarının değil, konfederasyon yetkililerine yapılan kontenjanlar pazarlık konusu olmuştu ve emekçiler bir kez daha satılmıştı. Bizler bu sorunu önceden görmüş ve şunu söylemiştik; `Kamu emekçileri yıllarca uluslararası sözleşmelere uygun, gerçek anlamda sendikal hak ve özgürlükleri içinde barındıracak bir yasa talebi` hep sönümlenmişti, baskılarla engellenmişti. Özellikle kamu emekçilerine dayatılan sözde toplu sözleşmeyi de içeren 4688 sayılı yasa aslında bir tuzaktı. Yani yasa tam anlamıyla son sözün işveren tarafından söylendiği bir kumpanyaydı. Yani, ne yazık ki o masada oturanlar da bir orta oyununun figüranından öte değillerdi ve onların eline verilen senaryoyu adım adım işlemişlerdi. Sonuç olarak da bu tablo ortaya çıktı. Ülkemizde, emekçilerin yaşadığı ekonomik sıkıntılar çok açık ortadayken, yani insanların `bir ay sonra ülkede ekonomi ne olacak?` sorusunun yanıtı noktasında hiçbir öngörüleri yokken, 2022 ve 2023 yılında toplum verilen yüzde 26`lık zammın asla yeterli olamayacağını, hatta, 2022 ve 2023`te verilen zamların, 2021`deki enflasyonun açığını da kapatamayacağını söyledik. Sözleşme imzalanmadan bir hafta önce, sözde konfederasyonların, `eğer taleplerimiz kabul edilmezse, emekçilerle sokağa ineceğiz` söylemi, ne yazık ki bir hafta sonra, kapalı kapılar ardında bir anlaşmayla imzalandı, hükümetin teklifinin üzerine sadece yüzde 3 eklendi. Aslında o konfederasyonlar, hiç o masada oturmasalardı, hükümet zaten bu miktarı verecekti. Dolayısıyla bu sözleşme sonucunda `kazanım` diye ifade edilen, ortada bir kazanım olmadığını bir başka tuzağın da olduğunu görüyoruz" şeklinde konuştu.
(Seçkin Sağlam)