MEB tarafından dini vakıf ve derneklerle imzalanan protokoller dolayısı ile ‘kamu yararı’ gözetilerek vakıf ve derneklerle öğrencilere yönelik projelerin hayata geçirilmesi planlanmakta. Proje kapsamında Milli Eğitim Bakanlığı’nın anaokullarında ‘dini eğitim sınıfları’ açmaya başladığı ortaya çıktı. Okuma yazma bilmeyen çocuklara Diyanet İşleri Başkanlığı personeli ile haftada en az 6 saat Arapça ve din eğitimi verilecek. “Dinimi Seviyorum, Öğreniyorum” adıyla Yalova’da başlatılan projenin ayrıntılarına Cumhuriyet ulaştı. Bakanlığın, “2023 Eğitim Vizyonu” logosunun yer aldığı projede, MEB için bir ilk olarak devlet okulunda “Dini Eğitim Sınıfı” tanımı yapıldı. Çanakkale Eğitim Sen Yürütme Kurulu tarafından protokollerle ilgili açıklama yapıldı. MEB tarafından dini vakıf ve derneklerle imzalanan protokoller aracılığı ile eğitim sistemimiz laik bilimsel evrensel eğitimden uzaklaştığı belirtilen açıklamada; “Hükümet eğitim alanını salt kendi ideolojik kalıpları ve politik öncelikleri üzerinden yönlendirmekte ve belirlemekte, böylece ideolojisini toplumun geneline dayatmaya çalışmaktadır” denildi. Eğitim-Sen’in girişimi ile MEB’e bağlı ‘Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün Ensar Vakfı ile 16 Mart 2017 tarihinde imzaladığı işbirliği protokolü iptal ettiği belirtilen açıklamada, ancak çeşitli il ve ilçelerde MEB ile Ensar Vakfı arasındaki işbirliğinin, bu iptale rağmen kesintisiz bir şekilde sürdürüldüğü anlaşıldığı ifade edildi. 2015-2016 eğitim öğretim yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’na, dini vakıf ve derneklere ait 692 okul öncesi eğitim kurumunda 4-6 yaş grubunda 21 bin 020 çocuk eğitim görüyorken, 2018-2019 eğitim öğretim yılında kurum sayısı 2 bin 560’a öğrenci sayısı ise 94 bin 817’ye çıktiği belirtilen açıklamada; “MEB, eğitim süreci açısından son derece önemli bir dönem olan okul öncesi eğitimi Diyanet İşleri Başkanlığı ile dini vakıf ve derneklere teslim etmeyi hedef olarak belirlemiştir” denildi.
“Eğitim sistemimiz laik bilimsel evrensel eğitimden uzaklaşıyor”
MEB tarafından dini vakıf ve derneklerle imzalanan protokoller aracılığı ile eğitim sistemimiz laik bilimsel evrensel eğitimden uzaklaştığı ifade edilen açıklamada; “Eğitim, yıllardır çözülmeyen, birikmiş sorunları ile toplumun geleceğe dair kaygılarını büyüten alanların başında gelmektedir. Hükümet eğitim alanını salt kendi ideolojik kalıpları ve politik öncelikleri üzerinden yönlendirmekte ve belirlemekte, böylece ideolojisini toplumun geneline dayatmaya çalışmaktadır. Bu sağlıksız yaklaşımın toplumda tedavisi güçleşen yaraların açılmasına neden olacağı kesindir. Milli Eğitim, eğitimin dinselleştirilmesi hedefiyle Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, çeşitli dini vakıf ve derneklerle ortak protokoller imzalanmakta, yerellerde il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin katılımıyla çeşitli adlar altında toplantılar yapılmaktadır. Bugüne kadar MEB ile dini vakıf ve dernekler arasında imzalanan protokoller aracılığıyla çok sayıda okul, dini vakıf ve derneklerin temel faaliyet alanları haline getirilmiştir. Eğitim-Sen’in girişimi ile MEB’e bağlı Din Öğretimi Genel Müdürlüğü’nün Ensar Vakfı ile 16 Mart 2017 tarihinde imzaladığı işbirliği protokolü iptal edilmiştir. Ancak çeşitli il ve ilçelerde MEB ile Ensar Vakfı arasındaki işbirliğinin, bu iptale rağmen kesintisiz bir şekilde sürdürüldüğü anlaşılmaktadır. Bunun bir örneği Zonguldak’ın Çaycuma ilçesinde yaşanmıştır. Ensar Vakfı Çaycuma Temsilcisinin ilçe sorumlusu olduğu ‘Eğitime Destek Platformu’ toplantısı, Çaycuma İlçe Milli Eğitim Müdürü, Eğitim-BirSen ilçe temsilcisi ve temsil kurulu üyeleri, Türkiye Diyanet Vakfı ilçe temsilcisi, Türkiye Gençlik Vakfı (TÜGVA) temsilcisi, İlim Yayma Cemiyeti temsilcisi, İmam Hatipliler Derneği temsilcilerinin katılımıyla Ensar Vakfı Çaycuma binasında yapılmıştır. MEB’in kamusal sorumluluğunun ona yüklediği, sınırları hukuk tarafından belirlenmiş asli görevleri vardır. Tıpkı bir hizmetin taşerona devredilmesi gibi, üstelik yargı kararlarına rağmen MEB bu sorumluluklarını dini vakıf ve derneklere devredemez. MEB’in sorumluluk alanının belli bir ideolojiye hizmet eden yapıların istila etmesi kabul edilemez. Bu yapıların çocuklarımız üzerinden toplumu dönüştürmeyi ve vesayet oluşturmayı hedeflediği açıktır” denildi.
“Eğitim sisteminde diyanet-dini vakıf ve derneklerin kuşatması ne yazık ki sürmektedir”
Dini vakıf ve cemaatlerin eğitim alanında ve hatta tüm kamu kurumları üzerinde vesayet oluşturduğu her eğitim öğretim döneminde Eğitim Sen tarafından robotlaştırıldığı belirtilen açıklamada; “Hâlbuki MEB tarafından yürütülmesi gereken hizmetler, herhangi bir yapıya devredilemez kamusal bir hizmettir ve bu tür sözde ‘işbirliği protokolleri’ eğitimin doğasına aykırıdır. Nitekim eğitimimizin baş aşağı gidişatı açıkça görülmektedir. Din Öğretim Genel Müdürlüğü, MEB’den özerk bir yapı şeklinde hareket etmektedir. Din Öğretimi Genel Müdürlüğü, MEB’e bağlı bir genel müdürlük olmasına rağmen Bakanlıktan büyük ölçüde bağımsız, hatta kimi politika ve uygulamalarıyla MEB’in da üzerinde bir kurum gibi davranmaktadır. Kuruluş amacı yasayla açıkça belirlenmiş olmasına rağmen imam hatip liseleri bugün artık genel bir lise türüne dönüşme yolunda adım adım ilerlemektedir. Öyle ki, imamlık, hatiplik ve Kur’an kursu öğreticiliğine görevli eleman yetiştirmek için kurulmuş olan bu liseler, meslek liselerinin öğretim programları dışında kalan tüm programları uygulamaktadır. Diğer bir ifade ile imam hatip liseleri öğretim programları açsısından diğer ortaöğretim kurumlarını da kapsar bir hale getirilmiştir. Ancak bu uygulamanın eğitimin bilimi açısından ne denli yanlış olduğunu, imam hatip liseleri mezunlarının genel sınavlardaki başarılarından (başarısızlıklarından) görmek mümkündür. ‘2019-2023 Stratejik Planı’nda ‘Örgün eğitim içinde imam hatip okullarının niteliği arttırılacaktır’ ifadesi ile imam hatip okullarına özel bir önem verildiği açıkça ortaya konmuştur. 2019 yılı itibariyle Türkiye’de 3.394 imam hatip ortaokulu (İHO), 1.623 imam hatip lisesi (İHL) bulunmaktadır. Türkiye’de İHO ve İHL’lerde 1.367.000 öğrenci (açık öğretim dahil) eğitim görmektedir. Yeterli talep olmamasına rağmen yeni imam hatip okulları açılması MEB’in en öncelikli gündemi olmayı sürdürürken, Stratejik Plan’da imam hatiplerin eğitim kalitesini arttırmak için 2,7 milyar TL harcama planlanması dikkat çekicidir” denildi.
“Okul Öncesi Eğitim Diyanet’e, Dini Vakıf ve Derneklere teslim edilmiştir”
Okul öncesi eğitimin vakıf ve derneklere teslim edildiği belirtilen açıklamada; “MEB’in Stratejik Planı’nda eğitime ilişkin amaç ve hedeflerin geneline bakıldığında eğitim sisteminden çok iktidarın “ideolojisini” dikkate aldığı görülmektedir. Örneğin okul öncesi eğitime ilişkin olarak ifade edilen “Erken çocukluk eğitiminin niteliği ve yaygınlığı artırılacak, toplum temelli erken çocukluk çeşitlendirilerek yaygınlaştırılacaktır” ifadesi dikkat çekicidir. Okul öncesi eğitimde son birkaç yıldır gelişen bir kavram olan ‘toplum temelli kurum’ ifadesi Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı 4-6 yaşa yönelik kurslar, dini vakıf ve dernekler ile belediyeler tarafından açılan kreşleri kapsamaktadır. ‘Toplum temelli kurumlar’ ilk kez 2015-2016 eğitim-öğretim yılında MEB istatistiklerine dâhil edilirken, o tarihten bu yana erken okul öncesi eğitimde öğrenci sayısı en fazla artan kurumlardır. 2015-2016 eğitim öğretim yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’na, dini vakıf ve derneklere ait 692 okul öncesi eğitim kurumunda 4-6 yaş grubunda 21.020 çocuk eğitim görüyorken, 2018-2019 eğitim öğretim yılında kurum sayısı 2.560’a öğrenci sayısı ise 94.817’ye çıkmıştır. Başka bir ifade ile büyük bölümü Diyanet ile dini vakıf ve derneklere ait olan okul öncesi eğitim kurumu sayısı son dört yılda 3,7 kat, öğrenci sayısı ise 4,5 kat artmıştır. MEB, eğitim süreci açısından son derece önemli bir dönem olan okul öncesi eğitimi Diyanet İşleri Başkanlığı ile dini vakıf ve derneklere teslim etmeyi hedef olarak belirlemiştir. Görüldüğü üzere MEB kimi zaman çeşitli protokoller, kimi zaman da fiili olarak okul kapılarını dini vakıf ve derneklere açmıştır ve açmaya da devam etmektedir. Ancak, bilimsel açıdan bakıldığında eğitim alanının dini vakıf ve derneklerin temel faaliyet alanı haline getirilmesi uygulamalarının eğitimi yok olma noktasına getirmesi kaçınılmazdır” denildi.
“Eğitimin gericileştirilmesine karşı verdiğimiz mücadele devam edecek”
Açıklamada son olarak; “MEB’in son yıllarda kendi sorumluluğunda olması gereken eğitim alanını, Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, çeşitli dini vakıf ve derneklere açması açıkça Anayasa’nın değiştirilmesi teklif edilemez olan “Türkiye Cumhuriyeti’nin laik” olduğuna ilişkin maddesi ile çelişmektedir. Dolayısıyla hukuksuzdur. Devlet eğitimi ve toplumsal yaşamı örgütlerken bunu dini kurumlara, dini kurallara, söylemlere ya da referanslara göre yapamaz. Devlet eğitim sistemini evrensel ve bilimsel gerçeklere, toplumsal ihtiyaçlara göre düzenlemelidir. MEB’in görevi, çocuklarımız ve gençlerimizin insanlığın ortak evrensel değerleri doğrultusunda, temel insan haklarına saygılı, toplumcu bakış acısına sahip bireyler olarak yetişmesini sağlamaktır. Bu anlamda MEB geliştireceği eğitim politikalarında, çocukların üstün yararını gözetecek, çocuk ve gençlerin kendini gerçekleştirebilmesi için mevcut bilgi birikimine ulaşmasına ve eleştirel düşünce becerisini kazanabilmesine olanak sağlayacak somut adımlar atmalıdır. Dini vakıf ve derneklerin okullarda örgütlenmesine hizmet edecek her faaliyet yasa dışıdır ve kesinlikle kabul edilemez. Eğitim Sen, Anayasaya aykırı, hukuksuz bir şekilde hayata geçirilmeye çalışılan gerici eğitim politikalarına ve uygulamalarına karşı hukuksal savaşına, fiili meşru mücadelesine devam etmektedir. Eğitimin gericileştirilmesine karşı verdiğimiz mücadele Laik Bilimsen Evrensel değerlere dayalı bir eğitim sistemine ulaşana kadar devam edecektir” denildi.
(Eren Aşnaz)