Lapseki Belediyesi tarafından dün düzenlenen iftara İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, CHP Çanakkale Milletvekili İsmet Güneşhan, İYİ Parti Çanakkale Milletvekili Rıdvan Uz, Çanakkale Belediye Başkanı Muharrem Erkek, Lapseki Belediye Başkanı Atilla Öztürk, İYİ Parti teşkilatı yönetici ve üyeleri ile ilçe halkı katıldı.
Lapseki Çarşı Meydanı’ndaki programda iftarın hep birlikte açılmasının ardından konuşan İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, sahneye İYİ Parti Çanakkale Milletvekili Rıdvan Uz ile birlikte çıktı.
Çanakkale’nin, Türkiye’yi geçilmez kılan iradenin adı olduğunu belirten Dervişoğlu şunları söyledi:
“Çanakkale sadece benim için değil, Türkiye için önemli bir yer. Burada bundan 110 yıl önce verilen mücadele, aslına bakarsanız kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ön sözüdür. Türkiye Cumhuriyeti Devleti kurulmadan önce verilen kurtuluş mücadelesi, Mustafa Kemal Atatürk'ün Samsun'a çıkması, aslında 1915'te zuhur eden Çanakkale ruhunun bir neticesidir. Çanakkale, Türkiye’yi geçilmez kılan iradenin adıdır. Çanakkale'yi geçemeyenler bugün iyi bilsinler ki Türkiye'yi de asla geçemeyeceklerdir.
Her gün yeni yeni olaylarla karşı karşıya kalıyoruz. Bu sofralar bereket sofraları, bu sofraların şeref konuğu yok çünkü iftar sofralarının şerefi Ramazan ayının bereketinden menkuldür. O sebeple ben kendimi burada bir misafir olarak değil; ev sahibi olarak telakki ediyorum. Bana bu duyguyu yaşatmış olmanız münasebetiyle, hüsnükabulünüz, misafirperverliğiniz ve kadirşinaslığınız için de bütün Lâpsekili hemşerilerime şükranlarımı bildiriyorum.
Bir belediye başkanı aslında insanları kaynaştırabiliyor. Farklı farklı siyasi görüşlere ait olan insanları bir ve birlikte kılabiliyor. Hangi kökten gelirse gelsin, hangi ideolojik müktesebata mensup olursa olsun, eğer onun sevdası yaşadığı kenti var edebilmek ve yüceltmekse; o insanları birleştirip kaynaştırabilmeye muvaffak olabiliyor.
İyi insanların olduğu yerde kutuplaşmak yerine kucaklaşmak hüküm sürüyor. Kavga etmek yerine adabıyla sürdürülen tartışmalar neşet edebiliyor. Eğer Çanakkale’de düne kadar bizim partimize mensup bir belediye başkan adayı iken, bugün bütün Lâpseki’nin belediye başkanı olmayı hak etmiş bir arkadaşımız varsa ve buna layıksa onun Lâpseki’de yaptığını Türkiye’de yapmak da bizim boynumuzun da borcu olsun inşallah.
Bir kişi yapabiliyor işte! Bir kişi bütün siyasi partileri birleştirebiliyor. Farklı ideolojik kökten gelenleri bir araya getirebiliyor, farklı etnik kökenlerden gelenleri bir araya getirebiliyor. Farklı mezheplerden olanları bir araya getirebilmek onun açısından kolay hale gelebiliyorsa bütün bunları Türkiye’de gerçekleştirebilmek de mümkün ama bunun yapılabilmesi için adalet duygusunun hâkim hale getirilmesi, herkesin kendisini adil bir toplumda yaşıyor gibi hissetmesi lazım. İçinde yaşadığımız günlerde olup bitenlere baktığımızda üzülerek söylüyorum ki yurdun her karış noktasına artık adaletsizlik, haksızlık ve hukuksuzluk hâkim olmuştur. Haksızlığın, hukuksuzluğun olduğu yerde adalet duygusu zedelenir.
Adalet duygusunun zedelendiği toplumlarda da zedelenmemiş hiçbir müessese kalmaz. O sebeple, Devletin dini mademki adalettir, bu mübarek gecede, bu ülkeyi yönettiğini zannedenlere buradan sesleniyorum; Adaletle hükmedin, adaletle yönetin! Aksi takdirde hem ülkenize hem de inançlarınıza ihanet etmiş olmak durumuyla karşı karşıya kalırsınız.
Soruşturmalar yapılıyor, kovuşturmalar yapılıyor, yargılamalar yapılıyor. 11 aylık genel başkanım, adliye koridorlarından kendimi kurtaramadım. Her gün bir haksızlığa uğramış insanın yanında saf tutmak mecburiyetindeyim. Ya adliyedeyim ya karakoldayım ya cezaevi ziyaretindeyim. Burası nasıl bir ülke oldu? Siyasetçi kendisine yöneltilmiş isnat ve iddialardan kendini kurtaramıyor. Belediye Başkanları hakkında soruşturmalar, kovuşturmalar, yargılamalar yapılıyor. Sokakta gezen insan devlet tarafından adliyeye davet edildiğinde kendisini hukukun güvencesinde hissedemiyor. Benim kendimi hukukun güvencesinde hissedemediği bir ülkede vatandaş ne yapsın? Sonra bana soruyorlar; her mağdurun yanında senin ne işin var diye. İşin diyorlar arkasını biliyor musun acaba? Ben önüne arkasına bakmıyorum.
Sevgili Lâpsekililer. Bu hükümet iş başına geldiğinden beri yargılamaların adil olmadığını, soruşturmaların hakkaniyetli olmadığını bildiğim için hakkı gasp edilmiş her kişinin ve onun ailesinin yanında durmayı insani ve vicdani bir görev addediyorum.
Yoksa bu olup bitenlerin hiçbirinin yabancısı değiliz biz. Neler yaşadık biz, geride bıraktığımız dönemde neler gördük Hatırlayın! Biz ihtilal mahkemeleri gördük. Yargılamaların, sorgulamaların nasıl yapıldığını biliyoruz. Biz kumpas davaları gördük. Teröristlerin gizli tanıklığında bu ülkenin Genelkurmay Başkanı’nın adalet huzuruna çıkarıldığını gördük.
Bu filmi yeni görmüyoruz, biz bu filmi daha önceden de izlemiştik.
Dün İzmir’de söyledim, bugün de söylüyorum. Bunu yapanları halka şikâyet ediyorum ama asla ve kat’a onlardan adalet ve merhamet dilenmiyorum. Gün gelecek, bunların, yani bu ülkeye yaptıklarının hesabını sormak bizim görevimiz olacak. Bunu halkla paylaşmak için anlatıyorum.
Bu günler de geçecektir. Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti devletinin inşa edildiği fabrika ayarlarına geri dönecektir. Evet, Çanakkale’nin oluşturduğu ruhtur cumhuriyetin ön sözü. Burada tecelli etmiş iradedir işin aslı. Bu iradenin bu milletin kahramanlarına yüklediği sorumluluktur işin esası. Onun için tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de hem Lâpsekili hem de Çanakkaleli, büyük yükleri omuzlamak mecburiyetinde kalmışlardır.
Bakın, Türkiye'yi geçilmez kılan sizlersiniz. Çanakkale'yi nasıl geçilmez kıldıysanız, tarihe Türkiye'nin geçilemeyeceğini şerh edenler de sizlersiniz. Burada oluşturduğunuz birlik ruhuyla, burada oluşturduğunuz kardeşlik hukukuyla, burada hakkıyla aradığınız adalet duygusuyla Türkiye'ye yeniden örnek olacağınıza yürekten inanıyorum. Çanakkale ruhu, Türkiye'nin ruhu olduğu için de geleceğe dair umutlanıyorum.
“En büyük adaletsizliğin mutfakta yaşandığını gördüğü için meydanları dolduruyor.”
Toplumun sinir uçlarına bastılar. Her yerde bir takım olaylar, bir takım hadiseler, bir protestolar yaşanıyor. Üniversitelerimizde boykotlar başladı. Gencecik evlatlarımız yollara döküldü. Herkes zannediyor ki bütün bu olaylar bir merkezden yönetiliyor. Hayır, bütün bu olaylar Türkiye iyi yönetilmediği için değil, aslına bakarsanız hiç yönetilemediği için yaşanıyor.
Meydanlarda insanlar haksızlığa başkaldırmak için toplanıyor. Meydanlarda insanımız sadece adaletsizliğe isyanından bulunmuyor. Yani bir takım soruşturmalara bağlı olarak birileri tutuklandı, birilerinin hakkında yargılama var, bunlar da adil olmayan bir düzen içerisinde gerçekleşiyor diye O protestolara katılmıyor başka gerekçeleri de var.
Emekli, dul, yetim tenceresini kaynatamıyor. En büyük adaletsizliğin mutfakta yaşandığını gördüğü için meydanları dolduruyor. Gençlerimiz geleceklerini vize kuyruklarında arıyorlar.
Uğruna her şeyi vermeye razı oldukları bu güzelim ülkede kendileri nam-ı hesabına bir gelecek inşa edemiyorlar. O sebeple isyan ediyorlar, bunu bir adaletsizlik addediyorlar, onun için meydanları dolduruyorlar.”
Dervişoğlu konuşurken kürsüye yaklaşan bir vatandaş, elindeki iftar poşetini evine götürdüğünü söyledi ve Dervişoğlu’nun elini öpmek istedi.
Dervişoğlu “Sen benim elimi öpme. Bu memlekette elini öptürenlerin eteklerini öpmeye kalkışanlarla benim işim yok.
Bak benim kardeşime. Yozgatlıymış, Lâpseki’de belediye başkanımın kurduğu helal iftar sofrasından hanesine yemek götürüyor. Utan Recep Tayyip Erdoğan! Utan!” dedi.
Dervişoğlu konuşmasının devamında şunları söyledi:
“İşte Türkiye bu hale gelmiş! Siz Müsavat Dervişoğlu konuşsun diye bekliyorsunuz. Bu sesi duymayanlara yazıklar olsun diyorum. Bu güzel akşamın güzelliğinin, Türkiye’yi aydınlatmasını diliyorum. Birliğimiz daim, cumhuriyetimiz kaim olsun. Ne mutlu Türk’üm diyene!”
(HADİYE AYŞE İRİM)