Çehresi değişen mücadele!

`Bize sağlık ve yaşamı hatırlatan Eczacıbaşı, şimdi köyümüze zehir getiriyor` diyerek yola çıkan Karadağ köylüleri; bu dayanışma ve birliktelik için ilk adımı oluşturdu aslında. `Bugün Karadağ, yarın Ahmetler` dediler ve mücadelenin sadece kendi köyleri ile sınırlı kalmamasını sağladılar.

672
Evrensel Gazetesi Çanakkale Muhabiri Ali Can Gün`ün haberine göre; Yıllardır yazılan yazılarda, yapılan konuşmalarda, söylenen sözlerde her zaman “Bin pınarlı İda”, “Oksijen deposu” diye tanımlandı Kazdağları... Evet; yazılanlar, söylenenlerin hepsi doğruydu ve hâlâ da söylenmesi, yazılması gerekiyor. Ancak bir durum var ki; belki de temel eksen olarak almamız ve gerçekten bir perspektif olarak ortaya koymamız gereken “mücadele” noktası. Sermayenin ve onun hükümetinin son yılların en büyük saldırılarını gerçekleştirdiği bir dönemden geçiyoruz. Havaya, suya, toprağa karşı amansız bir saldırı... Ordu’dan Van’a yüzlerce Hidroelektrik Santral projeleri, Kazdağlarından Sivas’a siyanürle altın aranan maden ocakları, yüzlerce termik santral projeleri, nükleer santral ve RES projeleri... Neredeyse tüm şehirlerde artan doğa talanına karşı; yaşam alanlarını, doğasını, suyunu savunan, geleceğine sahip çıkıp çocuklarına temiz bir gelecek bırakmak isteyen insanlığın mücadelesi de bu durumda artarak devam ediyor ve etmek zorunda.
 
Karadağ, Ahmetler, Dondurma!...
Yukarıda isimleri yazan köyler özellikle Kazdağlarındaki mücadele açısından son dönemde öne çıkan ve isimlerini gerek yerel gerek ulusal basında da sık sık duyuran köyler; nasıl mı? “Bize sağlık ve yaşamı hatırlatan Eczacıbaşı, şimdi köyümüze zehir getiriyor” diyerek yola çıkan Karadağ köylüleri; bu dayanışma ve birliktelik için ilk adımı oluşturdu aslında. “Bugün Karadağ, yarın Ahmetler” dediler ve mücadelenin sadece kendi köyleri ile sınırlı kalmamasını sağladılar. 40 derece sıcağın altında davullu, zurnalı; göbek atarak protesto ettiler Eczacıbaşını... Ve en önemlisi; yaptıkları tabut ve köyleri için kıldıkları cenaze namazı ile yıllardır bir ezber haline gelmiş ve hükümetin “çevreciler” diyerek köylerde bir korku yaratmak amacıyla kullandığı argümanı yıkıp attı Karadağ köylüleri... Altı ay sonra aldıkları “müjdeli” haber ile yine davullar, zurnalar ile inlettiler yeri, göğü; mahkeme yürütmeyi durdurma kararı vermişti ve bu Karadağ’ın mücadelesinin artık diğer köylere taşınması anlamına geliyordu. Takvim Ocak ayının 29’unu gösterdiğinde “paralel” Koza şirketi Dondurma köyünde halkı bilgi edinme toplantısı yapmak için köy kahvesine geldi. Dondurma köyü bu toplantıyı “bilgilendirme” değil “kandırma” toplantısı olarak görüyordu ve bugüne kadar köy kahvesinde, evlerde belki de tartışılan tek konuydu ve ne yapacaklardı? İşte burada kardeş Karadağ köylüleri ile görüştüler, konuştular ve bu sorunun, bu toplantının sadece Dondurma köyünün olmadığı sonucuna vardılar. Toplantının yapılacağı gün Ahmetler ve Karadağ köylüleri madencilerden önce köye gelmiş, Dondurma köylüleri ile birlikte sloganlar atmaya, tenekeler ile madencileri protesto etmeye başlamışlardı. Çevre mücadelesi açısından ilk kez görülen bir protestoya imza attılar ve tüm uyarılarına rağmen kahveden çıkmayan madencilere; “Siz bizim dünyamızı karartmaya, bizleri zehirlemeye geldiniz; ancak o kadar kolay değil” diyerek, “Şimdi bize yapmak istediğinizi sizlere yapacağız” diyerek yaktılar sobayı, devirdiler soba borularını!... Ve 5 dakika içerisinde göz gözü görmeyen bir ortamdan simsiyah yüzlerle, her tarafları saman içinde kaçmak zorunda kalan madencilerin arkasından halaylar çekip, çiftetelli oynadılar hep birlikte... Çanakkale merkezden ve çevre köylerden gelenler köyden ayrılırken herkes söz veriyordu birbirine: “5 Şubat’ta Kumburun’da görüşürüz...” Evet, sırada Kumburun vardı; Borusan AŞ tarafından yapılması planlanan “Ezine Doğalgaz Kombine Çevrim Santrali” projesinin ÇED halkı bilgilendirme toplantısı için sözleşmişti köylüler... Bahsedilen iki köy açısından da atlamamamız gereken iki nokta var; birincisi, kadınlar... Kazdağlarında hangi köyde direniş varsa hep kadınlar en öndeydi. Verilen mücadelenin hep en önünde onlar vardı ve en önde oldukları sürece de kolay kolay yenilmeyecekleri çok açık... İkincisi ise 1/100.000’lik Çanakkale-Balıkesir imar planı ile bölgenin tamamen “sanayi” bölgesi haline getirilecek olması ve sonuçları açısından mücadelenin daha şimdiden dinamik, kararlı ve köy köy örülüyor olması... Evet, sadece bir sıradağ olarak değil; dereleriyle, ovalarıyla yani bütünüyle ele aldığımızda doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine 380 bin hektarlık alana -bu alana Biga Yarımadasını da eklersek çok daha fazla olacaktır- yönelik bir saldırıya karşı her geçen gün mücadele eden, sadece kendi köyü ile kalmayıp çevre köylere yönelik saldırılarda da en öne geçen bir mücadele hattı, bir mücadele kültürü oluşuyor Kazdağlarında... Ve yapılan tüm eylemlerde de görülüyor ki; mücadelenin özü aynı olsa da çehresi değişiyor ve bu değişimden öğrenecek çok şeyimiz var hâlâ...
Paylaş