Çanakkale’de müziğe ilgisi olan ve keşfedilmesini bekleyen insanlarla Platanus Gençlik Derneği’nin çatısı altında Ritim Darbuka Eğitimi veren Müzik Öğretmeni Fatih Köktepe, bu projeye Ömürcan Çetinkaya ile çıktığını birlikte dersler vereceklerini dile getirdi. Kendisinin eğitimin akademik kısmıyla yoğunlaşacağını, Çetinkaya’nın ise icra kısmı ile yoğunlaşacağını ifade etti. Çanakkale OLAY Gazetesi’ne ritim ve darbukaya dair doğru bilinen yanlışları, bu süreçte asıl amaçlarını, müziğin insan gelişiminde nasıl etkin bir rol oynadığına ilişkin açıklamalarda bulunan Müzik Öğretmeni Fatih Köktepe; “Amacımız sadece ritim yapmak değil, biz istiyoruz ki oraya gelen insanlar, dünya ile ilgili olan konuları konuşsun, ufukları biraz daha açılsın, hepimiz bir etkileşim içerisinde olalım ve bu etkileşim sonucunda herkes bir kazanım elde etsin. Bu düşünce ile etkinlikler yapıyoruz, ritim grubumuz da bunlardan bir tanesi” dedi.
Çan’da Şehit Engin Eker Ortaokulu’nda müzik öğretmeni olan Fatih Göktepe, Platanus Gençlik Derneği’nde verdikleri ritim ve darbuka eğitimine ilişkin açıklamalarda bulundu. Perküsyon ya da vurmalı çalgıların en temeli olan darbukaya dair bilgilendirmelerde bulunarak; “Perküsyon dediğimiz zaman bütün vurmalı çalgıların ait olduğunu bir aile grubu. Darbuka, en temel enstrümanı, batı ve doğu diye ayırdığımızda bizim de müziğimizde geniş olan bir enstrüman, insanlık tarihine bakıldığı zaman özellikle Türklerde şaman geleneğinden dolayı, dini ayinlerde kullanmış oldukları vurmalı çalgılar var, vurmalı çalgıların getirmiş olduğu kültürel bir miras diyebiliriz, bizim toplumumuzda da oluşmuş olan bir gelenek aslında ritim çünkü hayatın her alanında kullanılan bir şey, bunu darbukaya indirmek istersek davulla birlikte en temel enstrümanlarından bir tanesi” şeklinde konuştu.
Toplum içerisinde oldukça duyduğumuz ‘ritim’ kavramına dair konuşan Göktepe; “Ritim, kuvvetli ve zamanların arka arkaya sıralanmasıyla oluşan bir olgu. Ritim için mutlaka bir enstrümana ihtiyaç yok, ritim tutmak denilen dartların arka arkaya gelerek bizde oluşturan etki. Dart denilen şey ise düm ve teki arka arkaya getirdiğimiz zaman bunu belli bir düzen içerisinde hareket ettirdiğimizde ritim diyoruz. Ritim de müziğin temeli, altyapıda ritim olmazsa müzik de eksik kalmış oluyor” ifadelerini kullandı.
Ritim üzerine vermiş oldukları eğitimlerde hangi düzeyde eğitim vereceklerini çalıştıkları grupların belirlediğini ve Platanus Gençlik Derneği’ne dair konuşan Göktepe; “Biz, çocuk grubundan yetişkin grubuna kadar hitap edebiliyoruz ama yaş skalası ne kadar alt kesimde olursa vereceğiniz eğitimi basitleştirmeniz gerekiyor, karşınızdaki grubun kişilerin sizden beklentisi ile alakalı, akademik eğitim olarak mı görüyor yoksa sosyal bir etkinlik olarak mı görüyor. Bu dersi verirken hem akademik bilgi verelim hem de insanlar sosyalleşsin, sosyalleşirken bir şeyler öğrensin, bu etkinliği farklı platformlarda sergileyebilirsin ve bundan bir kazanım elde edebilsin, bunu düşünüyoruz. Birçok arkadaş bu işi yapıyor, karşındaki insan sadece maddi anlamda bir şey düşünüyorsa insanları oraya getirip bu düm bu da tek diyerek insanları eğlensinler deyip para kazanıyor, bizim amacımız bu değil, en azından şu an yapacağımız platform içerisinde bir ürün çıkarıp bu ürünü hem yurtiçi hem yurtdışı sergileyebilmek, Doç. Dr. Ganime Aydın ile bir oluşum içerisindeyiz ve Avrupa Birliği kapsamında bir proje oluşturup aynı zamanda kursiyerlerimizi yurtdışına çıkarmak gibi bir düşüncemiz var, bunu yaparken özellikle üniversite öğrencileri ile çalışmak istiyoruz, dernek bünyesinde üniversite öğrencilerine hem maddi anlamda bir şeyler kazandırmak hem de çocukların ufkunu genişletmek istiyoruz, bu sebepten dolayı ritim çalışma ile hem sosyal etkinlik olsun hem kuşaklar arasındaki bu çatışma kaybolsun diye iki grubu birleştirerek bir projeye imza atmak istedim, ön görüşmeler yaptık, duyurular oluşturduk, çalışmalarımıza başlayacağız, platformun adı ise; Platanus Gençlik Derneği” diye konuştu.
Ritim ve darbuka eğitiminde nasıl bir yöntem kullandıklarını açıklayan Göktepe; “Normalde ritim ve darbuka eğitiminde usta çırak yöntemi ile öğretilir, yani uygulama ile gösterip yapma yöntemi ama bunu nasıl yapıyoruz? Önce basit bir şekilde karşı tarafından algılayabileceği en basit şekle dönüştürüyoruz, özellikle darbukada bazı teknikler var, vuruş teknikleri dediğimiz, o tekniklere yavaş yavaş alıştırarak devam ediyoruz. Türk müziğinde usuller diye bir konumuz var, karşıdaki kişilere öğretiyoruz, önce sözlü ardından uygulamalı olarak icra ederek, belli zaman periyodu içerisinde kişinin kendi içerisinde benimsemesini sağlıyoruz, belli bir zaman sonrasında icra artık gerçekleşmeye başlıyor, sonrasında topluluk olarak bir ritim kompozisyonu oluşturuyoruz ve mesela kırk kişi, perküsyonlara bölerek o kompozisyonu gerçekleştirerek seyirciye sunuyoruz” sözlerini kullandı.
Hız değişimini detaylı bir şekilde anlatan Göktepe; “Herkesin kulak yapısı aynı olmuyor, eğer bir yeteneğiniz varsa geliştirilebilir ya da çok iyiyseniz o seviye üzerinden devam edilebilir ama yoksa yapılabilecek bir şe yok. biz geliştirilebilir kısımda hız değişimi denilen durumu yaşıyoruz, aslında bir altyapı ya da yetenek var ama bununla ilgili bir çalışma yapmamış, keşfetmemiş ondan dolayı böyle bir etkinliğin içine girdiği zaman ritimleri ya da ritim hızlarını tam olarak algılayamıyor, var bir ama ya önden gidiyor ya da yavaş gidiyor, zamanla çalışarak bir süre o hızla birlikte çalmaya başlıyorsun enstrümanları. Enstrümanlarda, beynindeki lobu farklı farklı çalıştırdığından dolayı özellikle çocukların gelişiminde çok faydalı, aileler yeni yeni bilinçleniyor. Bu tarz şeylerin ekonomik zorlukları var, biz bu tarz etkinliklerin okullarda direkt okullarda verilmesi gerektiğine inanıyoruz. Benim müzik öğretmeniyim, bir saatlik bir vaktim var ve bu bir saatlik süreçte 40 tane öğrenci oluyor bir sınıfta, birebir ilgilenilmesi gereken çocuklarla ilgilenebilmem imkansız çünkü o bir saat içerisinde çocukları mutlu edip, şarkı mı söyleteceğim, müzikle ilgilenen çocuklara odaklansam diğer çocuklar sınıf hakimiyeti konusunda problem çıkıyor, nota öğretmeye çalışsanız bu sefer de enstrüman çalımına zaman ayıramıyorsunuz, o yüzden ailelerin özellikle küçük yaşlarda ritim eğitimi ile çocukları tanıştırdığı zaman diğer enstrümanlara ya da sanata ilgisi çok daha kolay olacaktır, diğer enstrümanların çalım noktasında da çok kolaylık sağlayacaktır, beyinsel fonksiyonlarına, fiziksel anlamda ritim, kas gruplarını çok fazla geliştiriyor, idrak yeteneklerinin, karar alma mekanizmalarının gelişmesine katkıda bulunuyor” şeklinde konuştu.
Eski zamanlardaki ustaların çaldığı fiske tekniğine değinen Göktepe; “Baş parmakla işaret parmağını getirip tekleri birleştirip darbukanın kenarına vurmak. Bu teknik eski zamanlardan kalma. Bizim ritim anlamında üstat dediğimiz, ritmi belli seviyeye çıkarmış insanlar var ve onların da bulduğu teknikler var, bu teknikleri kullanıyoruz. Biz ritim enstrümanlarında rastgele bir yere vurmuyoruz, teknik denilen kavram burada ortaya çıkıyor, o sesi çıkarmak için parmağını ya da elini şekillendirmen için bir hareket var. Bir enstrümanı çalabilmen için minimum üç sene lazım, üç sene boyunca iç içe olacaksın. Belli bir seviyeye geldikten sonra egzersiz yapmayı bırakırsanız gerilemeye başlarsınız. Darbukanın, yuvarlar kısmına mermer döşetip o şekilde çalışıyorlar, aslında ellerini taşa vuruyorlar, ki elleri nasır tutsun sonrasında daha tok ses gelmesini amaçlıyorlar” ifadelerini kullandı.
Vermiş oldukları eğitimlerde maddi bir kaygıları olmadığını vurgulayan Göktepe; “Her geleni alalım ve bu durumdan faydalanalım gibisinden bir düşüncemiz yok, talebe göre ön bir kontrolden geçireceğiz, ritim kulağı olup olmayacağına bakacağız. Bir çalışma yapacağız, eğer ritim kulağı yoksa ve ben ne kadar söylersem söyleyeyim algılayamıyorsa grubun çalışmasını bozmaya başlıyor, mesela dört saniye içerisinde şu çalışmayı ortaya çıkaracağız ama o kişi 3 saniyede yapıyorsa ortaya uyumsuzluk çıkıyor, çalışma bozuluyor. Bizim düşüncemiz şu; çalışma biraz daha akademik olsun, ortaya bir ürün çıkaracağız ve kaliteli olmasını istiyoruz, bundan dolayı da bazı şartlar ve onları sağlamak gerekiyor. Buradaki amaç aslında sosyalleşmek. Dünya artık kendi içine kapanmaya başlıyor, teknoloji denilen şey aslında hepimizi bağlayan birer pranga gibi bir şey, saatlerce telefonlarla oynuyoruz, ne kadar bu konuda bilinçli bile olsan o teknoloji seni ister istemez içine hapsediyor çünkü her yerde ve sürekli maruz kaldığımız bir, insanlar artık birbiri ile iletimizi, görüşmeyi göz ardı etmeye başladı, yalnızlık artık insanlar için normal bir süreç gibi ilerliyor. Aslında bu durum bir mutluluk değil, bir kaçış ve o dünyanın içerisinde kendini mutlu gösterme çabası. Ben inanmıyorum mesela insanların yalnız başınayken mutlu olabileceğine. Öğrencilerimde yaşıyorum bu durumu, biz çocukken ‘şarkı söylemek isteyen var mı’ diye sorulduğunda bütün sınıf el kaldırıp hocanın bizi seçmesi için uğraşırdık, müziğe yeteneğin olsun ya da olmasın çünkü bu bir kültür ama şu anda öğrencim özel derse gidiyor, topluluk içerisinde çalamıyor çünkü ‘acaba arkadaşlarım benimle dalga geçer mi’ kaygısına giriyor, her şey o kadar ciddiyetsizleşmeye başladı, o çocuğun emeği aslında saygıdeğer olmasına rağmen ‘ben burada bir çaba gösteriyorum ve insanlar karşılığında bana saygı göstermeliler’ düşüncesinin yerini ‘ben bunu göstermemeliyim, dalga geçerler’ düşüncesi aldı. Halbuki bizim amacımız tam tersi, bu etkinlileri yaparken özellikle çocuklarda o özgüveni aşılamak, kendini ifade edebilmesini sağlamak, özgüvensiz çocuklar yetişiyor, bu tarz dernekler çok önemli, bu durumu üniversitede de gözlemliyoruz, bizim başkanımızın amacı da bu, üniversitedeki çocukları derneğe adapte edip farklı alanlarda konuşabilmesini sağlamak, dünyalarını genişletebilmek. Amacımız sadece ritim yapmak değil, biz istiyoruz ki oraya gelen insanlar, dünya ile ilgili olan konuları konuşsun, ufukları biraz daha açılsın, hepimiz bir etkileşim içerisinde olalım ve bu etkileşim sonucunda herkes bir kazanım elde etsin. Bu düşünce ile etkinlikler yapıyoruz, ritim grubumuz da bunlardan bir tanesi” şeklinde konuştu.
Bu tarz etkinliklerde hem öğretmen hem öğrenci tarafından yaşanan problemleri dile getiren Göktepe; “Bir emek sarf ediyorsunuz ve emeğin karşılığında da gelen insanlarla ortak bir çalışma çıkarıyorsunuz ortaya, bir çarkın dişleri gibi düşünün, herkesin yapması gereken görevler oluyor, o çarkın dişlerinden bir ya da iki tanesi kırıldığında bütün çark çöküyor, genelde insanlar bu tarz etkinliklerde bir hevesle başlıyorlar, o heves yok olduğu zaman bir devamsızlık meydana geliyor, benim için en büyük problem o çünkü özellikle sahne sanatlarında koreografi ile bir şeyler yapıyorsanız herkesin bir rolü var, biri o rolden çıkınca bu sefer bütün sahneyi tekrar kurgulamanız gerekiyor, o açıyı kapatmak için uğraşıyorsunuz. Öğrenci için en büyük problem ise eğlenmeden ders yapmak, bazen öyle bir grup yakalıyorsunuz ki o grupla zamanın nasıl geçtiğini anlamıyorsunuz, kişilerin uyumu, derse olan yaklaşımları, dersin ne kadar eğlenceli geçtiğini belirliyor. Bu durum karşı tarafından ne almak istediği ile alakalı, eğer bulunduğu ortamdan mutlu bir şekilde çıkıyorsa o süreç güzelleşiyor ama istemeyerek geliyorsa bu durum zorlaşıyor, özellikle küçük yaş gruplarında bu durumu yaşıyoruz, küçük yaş gruplarında çocuktan ziyade veli istiyor, çocuğu zorla getiriyor, bu da mutsuzluğa yol açıyor bu mutsuzluk gruba yansıyınca işler çıkılmaz bir hal alıyor. Eğitmen olarak açığı kapatmak için fazladan çabalamanız gerekiyor” sözlerini kullandı.
Eğitimlerin ardından çocukların hedeflerine ulaşmanın oldukça gurur verici olduğunu belirten Göktepe; “Yüzlerce çocuğa eğitim veriyoruz, öğretmen olmanın en güzel yanı şu; emek verdiğiniz bir şeyin karşılığını aldığınızda memnun oluyorsunuz, bu karşılık eğitim verdiğiniz öğrencinin başarısı ile ilişkili. Siz çocukla ilgileniyorsunuz ve sonucunda o hedefe ulaşılıyorsa bize mutluluk veriyor çünkü benim yaptığım şey bir anlam kazandı, bir sonuca ulaştı, bu durum büyük yaş kategorilerinde dostluğa ulaşıyor, üniversiteden öğrencim olup sohbetimin devam ettiği arkadaşlarım var, artık öğrencim değil arkadaşım diyorum. Çocuklara baktığımızda, bir çocuğu güzel sanatlar lisesine ya da güzel sanatlar fakültesine hazırlıyorsunuz ve kazandığı zaman size karşı bir minnet duygusu oluşuyor, siz de öğrenciniz hedefe ulaştığı zaman gururlanıyorsunuz. Toplumda; çocukların bu tarz sosyal etkinliklere yönlendirilmesi konusunda çalışmaların artması gerekiyor, bireysel olarak yapmaya çalışıyoruz ama ne kadar etkili olabilir, tanıdığımız çevre kadarıyla. Özellikle devletin yapıp velileri bilinçlendirmesi gerekiyor, çocukları değil çünkü halen müziğin haram olduğunu düşünen bir kesim var ya da yetenek kısmında çocuklarına inanmayan insanlar var, keşfedilemeyen çocuklar var, onların keşfedilebilmesi için velilerin bilinçlendirilmesi gerekiyor” dedi.
(Dilan Kaynak)