Düzce depreminin yıldönümü nedeniyle yazılı açıklama yapan TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Temsilcisi Selçuk Başaran; “12 Kasım 1999 tarihinde Düzce`de meydana gelen ve 782 insanımızı kaybettiğimiz, 2.678 kişinin yaralandığı,15.000 civarında konut ve işyerinin ağır hasar gördüğü 7.2 büyüklüğündeki depremin ardından bugün 14 yıl geçti. Aradan geçen bunca yıla ve çıkarılması gereken derslere rağmen 1999 depremlerinden sonra meydana gelen Kütahya ve Van depremlerinde olduğu gibi her yıkıcı depremde can ve ekonomik kayıpları yaşamaya hala devam ediyoruz. Ülkemizde dün yaklaşık 150 deprem üretecek diri fay olduğu bilinirken, güncellenen Türkiye Diri Fay Haritasına göre bugün, büyüklüğü 5.5 ve üzeri deprem üretebilecek 485 diri fay veya fay segmenti olduğunu biliyor olmamız; neredeyse tüm ülke coğrafyasının ne derecede büyük bir deprem tehdidi altında olduğu gerçeğini çok açık olarak ortaya koymaktadır. Ülkemizin bu jeolojik gerçekliği depremlerle tekrar tekrar karşılacağımızı bize söylerken; afet yönetim sistemimizin mevcut gerçekliği bu gün düne göre depremlere karşı daha güvenli ve hazırlıklı olduğumuzu söylemeyi mümkün kılmamaktadır” dedi.
“Depremin zararlarını azaltmak mümkün”
“Bizler, depremleri engellemenin mümkün olmadığını, ancak insan eliyle afete dönüşen deprem zararlarını azaltmanın mümkün olduğunu biliyoruz” diyen Başaran; “Ülkemizde meydana gelen depremler ve bugüne kadar yapılan tüm araştırmalar, afet zararlarının önemli ölçüde denetimsizlikten kaynaklandığını ve doğa olaylarının afete dönüşmesinin en önemli nedenlerinden birinin de `Yapı Denetim Sistemi` olduğunu göstermektedir. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak; afet güvenli bir yapı üretimi için, etkin ve tüm süreçleri içerecek bütünlüklü bir yapı denetim sisteminin gerekliliğini vurgulamak, yapının üzerine oturduğu zeminin özelliklerini ortaya koyan, mimari ve statik projelerin hazırlanmasına esas olan tasarım amaçlı jeolojik ve jeoteknik (zemin ve temel) etütlerinin önemini toplumsal bilince çıkarmak, mevcut yapı denetim sistemini irdeleyerek; Jeolojik ve jeoteknik (zemin ve temel) etütlerinin yapı denetim sistemi içinde olmasını sağlamak, afet güvenli kaliteli bir yapı üretim ve denetim süreçlerinde, jeoloji bilim ve uygulamaları ile jeoloji mühendislerinin yer almasının bilimsel ve teknik gerekliliğine farkındalık yaratmak amacıyla; 23 Ekim 2013 Van Depremi’nin yıldönümünde başlayan ve bugün, 12 Kasım Düzce Depremi`nin yıl dönümünde sona eren `Yapı Güvenliği Denetim Dışı` `Jeoloji Mühendisleri Yapı Denetimine` temalı, imza kampanyası ve tanıtım etkinliklerini de içeren topluma yönelik bir kampanyayı tüm illerimizde eş zamanlı olarak yürüttük” şeklinde konuştu.
“Karar vericilerin dikkatine sunuyoruz”
Yapı güvenliğinin denetim dışı olduğu Türkiye`de kampanyanın sonuç ve taleplerini karar vericilerin dikkatine sunan Başaran şu şekilde konuştu: “Yapı güvenliğinin hala denetim dışı olduğu bir ülkede, binlerce meslektaşımızın yanı sıra halkın katılım ve desteğini de alan kampanyamızın sonuç ve taleplerini kamuoyu ve karar vericilerin dikkatine sunuyoruz. Sağlıklı ve güvenli kentleşmeler için; jeolojik verilere göre doğru yer seçiminden başlayarak, yapı üretim ve denetim süreçleri rantın değil bilimin ve mühendisliğin yol göstericiliğinde yürütülmelidir. Afet güvenli bir yapı için gerekli olan denetim sisteminin etkin, bütünlüklü ve güvenilir bir denetimi sağlayacak ve tüm süreçleri kapsayacak şekilde ele alınarak tanımlanması halkın can ve mal güvenliği için kaçınılmaz kamusal bir görevdir. Yaşadığımız depremlerin yol açtığı can ve mal kayıpları, yapı denetim sisteminin ne derece yetersiz ve sorunu çözmekten uzak olduğunu göstermiştir. Bu aşamada, her yönüyle etkin ve güvenli bir denetim sisteminin doğru tanımlar üzerinden yeniden kurulması kaçınılmaz bir ihtiyaç haline gelmiştir. Ülkemizde meydana gelen depremlerin yol açtığı afet zararlarının, önemli ölçüde yanlış yer seçiminden ve binanın üzerine oturduğu zeminle ilişkisinden kaynaklandığı bilinmesine rağmen, binanın oturacağı zeminin özelliklerini ortaya koyan jeolojik-jeoteknik etüt (Zemin ve Temel Etüt) çalışmalarının `Yapı Denetim Sisteminin` dışında tutularak projeler ekinde sunulan önemsiz belgeler haline dönüştürülmüş olması yapı güvenliğinde ciddi bir zafiyet yaratmıştır. Yapı Denetim Sistemi uygulamada olduğu gibi sadece `bina inşasının denetimi` ile sınırlı kalmamalı; gelişmiş ülke örneklerinde olduğu gibi, arsanın imar parseline dönüştüğü aşamadan başlamak üzere `etüt-proje ile etüt-projeye uygun yapı üretim` süreçlerini de denetleyecek bir kapsama kavuşturulmalıdır. Binanın statik projesine veri sağlayan zemin ve temel etütleri de yapı denetim sistemi içine alınmalı, Yapı Denetim Kanunu ve ilgili mevzuat bu kapsamda revize edilmelidir. Kentsel planlama, yapı üretim ve denetim süreçlerini yönlendirmek ve denetlemek için başta belediyeler olmak üzere bütün yerel yönetimlerde jeolojik-jeoteknik etüt birimleri kurulmalıdır. Yapı ruhsatı vermeye yetkili belediyeler başta olmak üzere tüm yerel idarelerde, jeoloji mühendisi istihdamı zorunlu hale gelmeli, jeolojik-jeoteknik çalışmaların uygunluk denetimi jeoloji mühendisleri eliyle yapılmalıdır. Yapı üretim ve denetim süreçlerinin temel basamağı olan zemin ve temel etütleri, yapı denetim kuruluşlarının bünyesinde yer alacak jeoloji mühendisleri tarafından yerinde denetlenmelidir. Yapı denetim kuruluşlarında jeoloji mühendisleri mutlaka yer almalıdır. TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası olarak, meslektaşlarımızın yanı sıra halk arasında da kabul ve destek gören öneri ve taleplerin gerçekleştirilmesinin yaşamsal önemde olduğunu vurguluyor ve bir kez daha ifade ediyoruz ki; Doğa olaylarının afete dönüşmesi `kader` değildir ve toplumsal acıların tekrar tekrar yaşanmaması bizim elimizdedir. Yapı güvenliğinin denetim dışı olduğu ülkemizde, afet güvenli yapı üretim ve etkin bir denetimin, jeoloji bilim ve uygulamalarına önem ve yer verilerek mümkün olacağı; sağlıklı ve yaşanabilir bir çevrede güvenli bir barınma için yapı denetim süreçlerinde jeoloji mühendislerinin mutlaka yer almasının gerekli olduğu unutulmamalıdır.”